Ekonomide gündem Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan’ın atamasından sonra neler olacağı hakkında… Şu ana kadar gördüğümüz tek somut gelişme döviz kurlarındaki yüksel oldu. Faiz kararının önümüzdeki perşembe günü yapılacak PPK toplantısında alınması bekleniyor.
PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
Çok umut verici bir başlangıç yapıldığını söylemek zor. Şimşek’in kadro kurmakta zorlandığı konuşuluyor. Teklif götürdüğü 3 isim reddetmiş. Birçok kimse Şimşek – Erkan ikilisine ne kadar alan açıldığını bilmediği, iktidarın çalışma prensiplerine uyamayacağı gerekçesiyle uzak duracağı tahmin edilebilir. Bir kısım iktisatçı, uzman da muhtemelen “AKP’ye değil Türkiye’ye yardım etmek” fikrinde olabilir. Ancak sonuçta kadro alanında bir yavaşlık izlendiği söylenebilir. Eski bir MB çalışanına Şimşek’in teklif götürdüğü ancak bu ismin Deva Partili olduğu için direnç gördüğü konuşuluyor.
Bir yandan da Şimşek’in CB yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından markaja alındığı yorumlarını okuyoruz. Şimşek’in kadro konusunda sıkıntı çekeceğini söylemek mümkün. Çünkü AKP’de kadro yok. Dışarıdan kadro atamalarına ise partizan rezerv geliyor.
Şimşek’in kadro sıkıntısı Gaye Erkan için de geçerli. Çok önemli kararlar alması gerekiyor ama faizleri yüzde 8.5’e indiren, 200 milyar dolara yakın rezerv yakan mevcut kadro ile çalışması gerekiyor.
Bu geciken atamalar yapıldıkça, yeni ekibin neler yapabileceği konusunda da daha sağlıklı yorumlar yapılabilecek.
Şimşek’le uyum kritik önemde
Yeni ekonomi yönetiminden beklenen iki önemli adım olduğunu söylemiştik. Birincisi faiz artıracaklar, ikincisi kur üzerindeki baskıyı kaldıracak veya hafifletecekler. Birincisi için Perşembe günü karar verilecek. İkincisi kısmen oldu. Merkez Bankası son iki haftada dolar kurunun 19.5 TL seviyesinden 23.5 seviyesine gelmesine izin verdi. Arka kapı satışları devam etti ancak aldığından daha azını sattığı için rezervlerinde artış oldu. (Merkez Bankası önümüzdeki dönemde eksik 73.5 milyar dolarda olan bilançosunu düzeltmek için piyasada alıcı tarafta olacak.)
Faiz kaç olur?
Beklenti sıcak paranın iştahını kabartacak seviyelere çekilmesi. Bu da yüzde 40 civarı bir faiz demek. Ancak 8.5’ten yüzde 40’a çekmenin yıkıcı sonuçları olabilir. Dolayısıyla MB’nin 5 – 10 puanlık artışlarla gitmesi daha muhtemel. En fazla yüzde 25’e çekebileceği beklentisi var. Ancak bu nihai oran olamaz çünkü halen yüzde 40 düzeyinde bulunan enflasyonun birkaç ay içinde yüzde 50’yi bulması bekleniyor. Dolayısıyla yüzde 50 – 60’a giden bir enflasyonla yarısı düzeyinde bir faiz oranıyla mücadele etme imkanı yok.
Merkez Bankası için durum bir handikap içeriyor: Bir an önce sıcak para çekmek için faizi yüksek artırmalı, diğer yandan yüksek oranlı artışa giderse ekonomiyi durduracak…
Dolar kurundan gidersek… Benim tahminim doları 25 – 26 lira seviyesinde tutmak istiyorlar. İhracatçı daha yüksek bir kur istiyor ama hükümetin eğilimi 25 – 26 TL düzeyinde istikrar kazanması…
Döviz kurunun istikrar kazanması, faizlerin yüzde 35 – 40 düzeyine doğru hareketlenmesi yabancı için cazip ortamı yaratabilir.
Bu noktada piyasaların gözü Şimşek’in üzerinde olacak. Erdoğan’la bir anlaşmazlık hali, istediklerini yapamayacağı şeklindeki bir algı, hatta bırakacağına ilişkin söylentiler her şeyi çok çok kötüleştirebilir.
Acı reçeteyi kim içecek?
Şimşek’in neoliberal – ortodoks politikalar izlemesi bekleniyor. Bu da sadece faiz artışı yoluyla ekonomiyi soğutmanın ötesine geçerek, ücret artışlarının sınırlanması yoluyla da talebin baskılanmasını içeriyor. Bu arada acı reçetenin -emekçi kesimlere içirilmesi anlamına gelecek. Bu noktada sendikaların, emek örgütlerinin direnci belirleyici olacak.
Aslında emekçi kesimin gelir kayıplarını önlemek için bütçe imkanları var. Bütçenin gelirler tarafında servet vergisi, rant vergisi, yüzde 30 düzeyindeki ciddi kayıt dışılığın kayıt altına alınması, cari harcamaların kısılması, kamuda tasarruf ve öncelikli olmayan hatta gereksiz projelere harcamaların durdurulması yoluyla artışlar sağlanabilir. Emekçi kesimlerin enflasyona ezdirilmesi önlenebilir. Hatta bu, politika faizinin artırılmasının ekonomideki durdurucu etkisini de sınırlayarak faydalı bir politika olarak da uygulanabilir.
Daron Acemoğlu ne dedi?
Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye ekonomisine son dönemde daha fazla ilgi gösteriyor. Makaleler yazıyor, röportajlar veriyor. Şimşek’in atanması sonrasında sosyal medya üzerinden bir bilgisel ile beklentilerini paylaştı. Şöyle dedi Acemoğlu:
“Mehmet Şimşek’in atanmasından sonra bir çok yabancı ve Türkiyeli yatırımcıda daha iyimser bir yaklaşım var. Gerçekten de daha rasyonel politikalar Türk ekonomisine katkıda bulunabilir.
Ama bu yaklaşımın Türkiye’nin ekonomik problemlerine çözüm getirmesini beklemek gerçekçi mi?
Birincisi, tabii ki, gerçek politik güç cumhurbaşkanının elinde, ve yerel seçimler gelirken aynı politikaların devam etmesi hala gayet mümkün.
İkincisi, yapılan atamalar gerçekten ekspertizi artırmak ve ekonomik problemlere çözüm getirmek için mi yapıldı yoksa başka nedenlerden mi belli değil. Bunların içinde politik atamalar da var, vitrin için yapılmış atamalar da var gibi duruyor.
Ama daha da önemlisi, Türkiye’nin ekonomik problemleri çok daha yapısal. Ve şu anda bunlara yanıt getirmek gibi bir yaklaşım yok gibi.
Türkiye’deki büyüme 2006 senesinden beri düşük kaliteli, teknolojik olarak ilerleme olmadan ve verimliliğin çok az arttığı bir şekilde oldu.
Şu anda faizleri biraz artırıp çok negatif reel faizlerden daha az negatif reel faizlere geçersek bunun bu yapısal problemlere büyük bir katkısı olmayacak. Çok daha radikal ekonomik değişime gerek var.
Türk ekonomisinin potansiyeli çok yüksek ve çok daha kaliteli olarak büyümesi mümkün. Genç nüfus, Girişimci yaklaşım. Üretkenliği akmaya başlayan bir çok şirket var.
Bu potansiyelin gerçeğe dönüştürülmesi için kurumsal reformlara gerek var. Bunlar içinde yolsuzluğu azaltmak, daha çok rekabet yaratmak, politik belirsizliği azaltmak ve yargı kurumlarını iyileştirmek önemli. Teknolojiye, eğitime ve işçilerin üretkenliğini yatırım çok önemli.
Türkiye’nin önündeki önemli bir tehlike bir 10 sene daha düşük kaliteli büyüme ile devam edip elindeki potansiyeli kaybetmek.
Bu sürede nüfus yaşlanmaya başlayacak ve yapay zeka ve başka teknolojiler ilerleyip, Türkiye’yi daha da geride bırakabilir. Bence Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike böyle vasat bir şekilde devam etmesi.”
Daron Hoca’nın sözleri böyle.
Hocaya birçok yönden katılıyorum. Türkiye ekonomisinin sorunları derindir, yapısaldır. Verimli, yüksek katma değer üreten, vatandaşını huzur içinde yaşatan, gelir dağılımı dengeli, döviz üreten bir ekonominin peşinde olmalıyız ama bu bugünkü ekonomi yönetiminin ne amacı ne de harcı. Kamucu bir ekonomiye geçilmeli. Sadece bu niteliklerdeki bir ekonomi demokrasi ve hukuk devletinin temeli olabilir ve sadece demokrasi ve hukuk devleti kamucu bir ekonomiye geçebilir.