Seçim sonucunun siyasi nedenlerin yanı sıra Türkiye’nin KKTC’ye yönelik sosyolojik müdahaleleri de bu kapsamda gündeme geldi.
Türkiye’den çok sayıda kişinin Kuzey Kıbrıs vatandaşı olması sağlanarak Ada’nın kuzeyinin demografik yapısının ciddi şekilde değiştirildiği iddiasının yanı sıra, son dönemde AKP’nin siyasal İslamcı kimliği ile Kuzey Kıbrıs’ın seküler toplumsal yapısına yönelik müdahalelerde bulunduğu, dini cemaat yapılanmalarının yaygınlaştığı, cami inşaatlarının arttığı, ilahiyat koleji gibi yapılar kurulduğu belli aralıklarla gündeme geliyor.
Bu tür müdahaleler yaşanıyor mu, toplumun dindarlaştırılması gibi özel çalışmalar var mı, bunlar toplumdan nasıl karşılık görüyor ve son seçimlere etkisi ne oldu? Oxford Üniversitesi Hukuk ve Sosyoloji doktora öğrencisi Sıla Uluçay’a sorduk…
İktidarın ideolojisine göre müdahale
“Bu konuyu değerlendirirken Kıbrıs Türk toplumuyla Türkiye toplumu arasında doğal bir etkileşim olduğunu vurgulamak lazım. Kıbrıslı Türkler edebiyat, müzik, siyaset, moda gibi alanlarda Türkiye medyasını yakından takip ediyor ve bu mecralardaki gelişmelerden etkileniyorlar. Bu doğal etkileşimin dışında, Türkiye hükümetlerinin adanın kuzeyindeki toplumsal yapı üzerinde gerçekleştirdikleri müdahaleler var. Bu müdahalelerin AKP ile başlamadığını ifade etmek de önemli.
Türkiye’de geçmişte de farklı hükümetler, Kıbrıslı Türklerin kendi ideolojik yaklaşımlarına göre eksik buldukları yönlerini tamamlamak için müdahalelerde bulundular. Türkiye’deki hükümetlerin bakış açısına göre, geçmişte yeterince Türk olmayan Kıbrıslılar, şimdi de yeterince Müslüman değiller.
“Halk danslarını bile değiştirdiler”
Önceki dönemlerde, adadakilerin Türklüğü pekişsin diye coğrafi bölgelerin, köylerin isimleri değiştirildi, uzun süre kendi geleneksel halk dansları yerine Türkiye’nin farklı bölgelerine ait halk danslarını oynadılar.
Vatandaşlık verilmesi aracılığıyla adanın demografik yapısının değiştirilmesi de geçmişten beri yoğunluğu değişerek devam eden bir uygulama.
AKP döneminde gerçekleşen sosyolojik müdahalelere bakarsak, hedefte Kıbrıslıların din ile olan ilişkileri olduğunu görüyoruz. 2002 sonrası Kuzey Kıbrıs’ta yerel ihtiyaçlara bakılmaksızın sayısız camii yapıldı, her bir camiye görevli atandı. Din dersleri için Türkiye’den öğretmenler gönderildi, kuran kursları düzenlendi ve ciddi bir finansal kaynak ayırılarak bir İlahiyat Koleji kuruldu. Şu an bu kolejde 800 öğrenci var.
Bunların yanı sıra bazı üniversitelerde ilahiyat fakülteleri kuruldu. Bu yöntemlerle farklı bir dini anlayışın dayatılması, Kıbrıslı Türkler arasında huzursuzluk yarattı,
AKP müdahalesi sağcıların bile tepkisini çekti
Kıbrıslı Türk kimliğinin ve iradesinin kaybına dair var olan bir endişe vardı, bu yoğunlaştı.
Sol kesimler eskiden beri toplumsal yapıya ve iradeye yönelik gerçekleştirilen müdahaleler konusunda hassas iken, AKP döneminde bu hassasiyetin sağ kesimlerde de arttığına şahit olduk.
Türkiye’de ‘laik-dindar çekişmesi’ olarak adlandırabileceğimiz tartışmalar ve gerginlikler de Türkiye’yi yakından takip eden Kıbrıslı Türkler arasında endişe yarattı.
Bu ortak hassasiyet seçimlerde de kendini gösterdi. Bugüne değin genellikle sol adayların kullandığı Kıbrıs’a ait imgeler ve motifler hem sağ hem de sol adayların seçim kampanyalarında yer aldı. Hemen her seçim videosunda adanın doğal güzelliklerini, geleneklerini ve tarihi yerleri izledik. Hemen hepsinde kimlik ve kimliğe sahip çıkma vurgusu vardı.
Seçim sonucunu belirleyen üç faktör
Peki, kimliğin yok olmasına dair böylesi ortak bir endişe varken, nasıl oldu da Türkiye’nin açıkça tercih belirttiği, kazanması için müdahale gerçekleştirdiği aday kazandı? Bunu 3 ana başlıkla açıklayabiliriz.
Öncelikle, ekonomik faktörler önemli rol oynadı. Yakın zamanda, Türkiye hükümetlerinin birincil tercihi olmadığına inanılan Kuzey Kıbrıs hükümetleri Türkiye’den alacakları ekonomik yardım konusunda yine Türkiye kaynaklı belirsizlik yaşadılar. Hali hazırda devam eden ekonomik sıkıntılar da pandemi dönemiyle birlikte arttı. Ekonomik kaygılar seçmeni bu anlamda daha güvenli bir dönem geçirme gailesiyle Türkiye’nin işaret ettiği adaya oy vermeye yöneltti.
Bunun dışında, sağ seçmen, Kıbrıslı kimliği ile ilgili hassasiyetinden bağımsız olarak geçmişten beri federasyona dayalı bir seçime hep isteksiz yaklaştı. Çünkü bu kesimde önemli bir grup adadaki statükoyu, yani bölünmeyi çözüm olarak kabul ediyor. Fakat Türkiyeli yetkililer uzun zamandır BM parametreleri çerçevesinde bir çözüme destek belirtiyorlardı, yani iki toplumlu iki bölgeli federasyona dayalı bir çözüme. Bir yandan federasyonun gerçekleşebileceğine dair inancın azalması, diğer yandan Türkiyeli yetkililerin, konfederasyona dayalı bir anlaşmaya daha ılımlı olduklarını belirten açıklamalar yapmaları, sağ seçmen ile Tatar’ı ve Tatar’ı destekleyen Türkiye’yi yakınlaştırdı.
Son olarak, Ersin Tatar ve ekibi, bu ekonomik endişeleri ve federasyona karşı olan isteksizliği kullanarak yoğun bir kutuplaştırma kampanyası yürüttüler. Buna ek olarak, sağ seçmen üzerinde çeşitli baskılar uygulandığı, para yardımları yapıldığı da konuşuldu. Günün sonunda, görünürde kimlik ve irade konusunda ortak endişeler taşıyan seçmen bölündü ve Tatar cumhurbaşkanı seçildi.”