Hacer Foggo anlatıyor: Derin bir yoksulluk var, zengin daha da zengin oluyor

CHP İzmir 2. bölge, 8. sıra milletvekili adayı, insan hakları aktivisti Hacer Foggo bu seçimin herkes için çok önemli bir seçim olduğunu vurgulayarak “yoksul iyice yoksullaşıyor, derin bir yoksulluk yaşıyor, zengin de daha fazla zenginleşmeye devam ediyor” dedi…

Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo, Kısa Dalga’da Yeşim Özdemir’in konuğu oldu.

Uzun yıllardır insan hakları ve yoksulluk üzerine çalışan Hacer Foggo, CHP İzmir 2. bölge, 8. sıra milletvekili adayı. Foggo milletvekili seçilirse çalışmalarına mecliste devam edecek.

İnsan hakları aktivisti Hacer Foggo bu seçimin herkes için çok önemli bir seçim olduğunu vurgulayarak “yoksul iyice yoksullaşıyor, derin bir yoksulluk yaşıyor, zengin de daha fazla zenginleşmeye devam ediyor” dedi…

PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Gazeteci-Yazar Hacer Foggo’nun, Yeşim Özdemir’le söyleşisinden satır başları:

“Kadınların hiçbir sosyal güvenceleri yok”

"Sizin de söylediğiniz gibi uzun yıllardır yoksullukla mücadele ediyorum, en çok da kadın yoksulluğu ve çocuk yoksulluğuyla… İzmir’de sahada çalışırken mahallelerde, ev ziyaretlerinde ya da sivil toplum örgütleriyle de ya da bir bahar şenliğinde bu akşam olduğu gibi ya da tarlada bu sabah olduğu gibi kadınlarla konuştuğum zaman ya da ailelerle konuştuğumuz zaman zaten ne yapılacağını insanlar söylüyor.

O mahallede işte çocuklarla ilgili bir kreş yoksa ya da bir kadın merkezi yoksa ya da dün gün aksam ki yaptığımız toplantıda bir kadının eşinden şiddet gördüğü için hukuki yollara ulaşamamışsa, diyorsunuz ki işte o mahallede kadınların erişebileceği bir Kadın Danışma Merkezi’nin olması gerekiyor. Bugün tarlada tarım işçisi kadınlarla konuşurken gerçekten sabahın yedisinde tarlaya gidip aksamın beşinde dönüyorlar. O güneşin altında çalışıyorlar ve o gün boyunca kazandıkları para, bir kilo kıyma almaya ya da bir paket bebek bezi almaya dahi yetmiyor.

Hiçbir sosyal güvenceleri yok tüm bunlarla aslında mücadele edeceğim mecliste de… Bunun dışında yoksulluğa bakışın yani şu andaki hükümetin yoksul insanları yarı aç yarı tok tutan bir sistemin tamamen değişmesi gerekiyor. Devlet kamu kurumlarının gerçekten bir siyasi partinin, kamu kurumları değil ama gerçekten halkın, halkın kamu kurumları haline getirilmesi gerekiyor.

Sosyal yardım almak için bir partiye üye olmanız gerekmiyor, böyle bir şey akıl dışı aynı zamanda. Kadınları kapı kapı dolaştıran işte “kaymakamdan kömür alayım, diğer yerden erzak alayım” o sistemin tamamen değişmesi için de Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun her televizyon programında, miting alanlarında söylediği projesini, aile destekleri sigortası projesini, hayata geçirmek ve onun uygulanmasında da yer almak istiyor.

Devletin o ailelerin ayağına gitmesi, kadınların kapı kapı dolaşması değil ve her hanedeki yalnız bir kadın olabilir, yalnız bir birey olabilir, bir aile olabilir ama o her hanedeki kadına işte asgari ücrete yakın, sadece temel ihtiyaçlara kitlenmiş aileye ya da kadına o kartın verilmesi ve onun bütün bu kapılardan kurtularak bir sabit gelirin elde edilmesi…

Yoksulluğun nedeni: Gelir adaletsizliği

Yoksulluk kavramı da aslında değişti. Sizin de söylediğiniz gibi çalışan yoksulluğunu tartışmaya, konuşmaya başladık. Çünkü bir asgari ücret bugün, İzmir’de de bu aynı, burada da bir kira ücreti ile neredeyse aynı ya da işte Karşıyaka’da oturan bir akademisyenin ve bu kiralarla baş edilmesi mümkün değil, gecekondu mahallesinde oturan ve fabrika işçisinin de kira fiyatlarıyla baş etmesi maalesef mümkün değil.

Yoksulluğun en önemli nedeni, gelir adaletsizliğinin olması. Sizin de biraz önce vurguladığınız gibi %10’luk ya da bir avuç insanın daha fazla zenginleşmesi, esas sorun bu, gelir eşitsizliği, ekonomik eşitsizlik, bölgesel eşitsizlik. Bütün bunlar sosyal adaletsizliği ortaya çıkarıyor ve yoksul iyice yoksullaşıyor, derin bir yoksulluk yaşıyor, zengin de daha fazla zenginleşmeye devam ediyor.

“Evlerde kimse Togg’u konuşmuyor”

Bunun da bir göstergesi, sosyal medyada görüyoruz, işte “patates mi Togg mu” diyen siyasi parti liderleri, siyasetçiler oluşmaya başladı. Sahada dolaşırken de evlerde de hiç kimse Togg falan konuşmuyor. Yani pazara çıkmaya utanan insanlar var, taneyle artık satın alanlar ya da istedikleri gıdaları çocukların önlerine koyamayan aileler var…

Bugün Ödemiş’te tarlada çalışan işçilerle, kadın işçilerle konuştum. Hiçbir sosyal güvenceleri yok, emeklilik hayalleri yok. İktidara geldiğimizde sosyal güvenceleri olacak. Küçük çiftliklere sahip olan ailelere bir hibeyle, kırsal bir kalkınma söz konusu olacak.

Aynı zamanda köyler mahalleye dönüştüğü için yeniden köylerin köy olduğu, işte bazı köyleri ziyaret ettiğim zaman okul olmadığını görüyorum, o taşıma sistemi devam ettiği için çok zorluk çeken çocuklar ve aileler var. Mesela sağlık ocağı da yok. Tamamen sanki terk edilmiş. Oysa o köyün daha fazla kalkınması gerekiyor yani kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla birlikte…

“Kadınların birlikte üretebileceği merkezlere ihtiyaç var”

Sohbet ettiğim kadınların, mahallelerde erişebilecekleri merkezler yok. Yani hem istihdamla ilgili hem de meslek öğrenmeyle ilgili danışma merkezleri yok. Dün aksam yine bir mahallede konuştuğunuz zaman, işte kendisinin moda tasarımcısı olduğunu söyleyen kurslara gittiğini ama burada bir merkez olsa o mahalledeki kadınlara bunu öğretebileceğini söyleyen birçok kadın var. Kadınların birlikte üretebileceği merkezlere ihtiyaç var.

Bunun dışında üniversiteyi bitirmiş, mülakata girmiş ama bir şekilde o mülakatta sizin de bildiğiniz gibi elenmiş yüzlerce genç var, genç kadınlar, genç erkek var. Yani mülakat sistemi tamamen aslında ortadan kaldırmalı.

Kreş mesela çok önemli. Kreşlerin ücretsiz olması sözümüz var ve erişilebilir olması…

Kadının bebeği varsa, sokağa çıktığında rahatça ulaşabileceği ve bebeğini koyabileceği bir yerin olması gerekiyor ki daha fazla özgürleşebilsin daha fazla nefes alabilsin. Aynı zamanda orada bir toplum merkezi olsun, bir kadın merkezi olsun üretime katılabilsin…

“Gençler için kafede oturmak artık lüks haline geldi”

İzmir’de Şiğli’de bir aileyi ziyaret ettim. Çok zor koşullarda çocuğunu okutmuş olan işte coğrafya öğretmeni, yıllarca ataması gerçekleşmediği için ruhsal bunalıma girip intihar eden bir öğretmenin işte… Evin annesiyle konuştum hala tabii ki acı içerisinde onu yaşıyor. Gençleri bu duruma getirdiler ve umutsuzluk var.

Ya da kimisi biraz durumu iyiyse yurt dışına gitmeyi düşünüyor. Ya da kendi mesleklere dışında işler yapmak, herhangi bir iş, bir restoranda garson olabilir, inşaatta işçi de olabilir, herhangi bir mesleğe ne olursa yani bir tercih ya da yeteneğinize göre değil de sadece hayatta kalmak için bu işleri tercih ediyorlar..

Gençler için bir kafede oturmak artık büyük lüks haline gelmiş. Gençlerin daha fazla umut edebilecekleri bir dünyaya uyanacağız, umarım 15 Mayıs sabahı…

“Çocuk yoksulluğunu önlersek yoksulluğu azaltmış oluruz”

Çocuk yoksulluğunu önlersek aslında yoksulluğu da azaltmış oluruz. Bütün o yoksulluğun kökünü kazımanın tek yolu aslında çocuk yoksulluğunun önlemek.

Yine bir projeden söz edeyim; İzmir’de İzmir95 diye bir proje var. Ama esas adı Bebek95 projesi. Bu ne demek? İşte bir anne hamileyken bebeğin izlenmesi. Çünkü bir anne zaten yetersiz besleniyorsa aynı zamanda o bebekte işte mental bozukluk ya da bilişsel bozukluk da meydana geliyor. Bu proje dahilinde, sıfır-üç yaşına kadar bebeği izleyen, anneyi hamileyken izleyen, sonra doğduktan sonra yine anneyi izleyen, anneye yapması gereken şeyleri ona anlatan, anne hamileyken anneye uygun bir gıda paketi beslenmesi için…

Yoksulluğun önlenmesinin en önemli yolu erken çocukluk eğitim… Bir çocuk eğer sokaktaysa risk altında. Örneğin İzmir’de narkotik raporlarında, emniyet raporlarında uyuşturucuda Türkiye’deki birinci il İzmir ve kullanım yaşı çocuğa inmiş.

Okulda sosyal hizmet uzmanları olduğu zaman, böyle bir proje var aslında, okul sosyal hizmet projesi. Bu ne demek? Özellikle sosyo-ekonomik olarak yoksun olan çocukların gittiği okullarda bir sosyal hizmet uzmanı o çocukları izleyecek. İşte ekonomik olarak riskli bir çocuk olabilir, ihmale uğramış bir çocuk olabilir, istismara uğramış bir çocuk olabilir. Ya da işte uyuşturucuya yakın ya da yatkın bir çocuk olabilir. Öğretmeniyle arasında bir anlaşmazlık, bir uyuşmazlık olabilir ya da akran zorbalığına, belki işte kendi milliyeti ya da kimliği nedeniyle bir önyargıya uğramış olabilir. Bütün bunları izleyen bir sosyal hizmet uzmanı olduğu zaman anında müdahale oluyor. Ne oluyor o zaman? Okul terki azalıyor, okul devamsızlığı azalıyor. Çünkü o sosyal hizmet uzmanı aynı zamanda o haneyi de biliyor, o çocuğun yaşadığı yeri de biliyor…

Mesela beslenme programları çok önemli ki bunu biz hemen hayata getireceğiz. Okullarda beslenme programının sorumlusu Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı’dır aslında. Ama Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu ne yaptı? Bütün CHP’li belediyelere dedi ki “çocuklar aç, okula beslenme götüremiyor, o zaman siz yapın” dedi ve böyle bir kampanya başladı.

“Bu seçim çok önemli o yüzden aday oldum”

Bu seçim çok önemli, o yüzden ben de aday oldum. Bütün bunların bir sosyal politika haline getirilmesi ve gerçekten bir sosyal devleti hepimizin iliklerine kadar hissetmesi için.

Kadınlarla yaptığım toplantılarda, işte bir odanın içerisinde aslında her partiye oy vermiş kadınlar var mesela. Orada biraz sohbet ettikten sonra, kadınları dinledikten sonra öyle bir noktaya geliyorsunuz ki uzlaşıyorsunuz. Ne’de uzlaşıyorsunuz? İşte sosyal devlette uzlaşıyorsunuz, birlikte gülme ihtiyacında uzlaşıyorsunuz…

O çatışmanın, o kaosun ya da o tahriklerin yukarıdan yapılan o tahriklerin anlamsız hale geldiğini görüyorsunuz. Ve biz gerçekten böyle bir Türkiye istiyoruz. Farklılığımızla, hayata bakışımızla, farklı siyasi görüşlerimizle, o odadaki gibi bir Türkiye’ye uyanmak istiyoruz ve uyanacağız.

Gündem Haberleri