Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Hollanda Helsinki Komitesi tarafından yürütülen, Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Ayrımcılığa Karşı Birlikte Projesi” kapsamında hazırlanan Gündem Eşitlik ’in bu bölümünde konuğumuz Akdeniz Üniversitesi Toplumsal Yapı ve Değişme Anabilim Dalı Başkanı, sosyolog Prof. Dr. Özgür Arun...
Türkiye yaşlı değil, çok yaşlı bir ülke
Prof. Dr. Özgür Arun, Senex Yaşlanma Çalışmaları Derneği kurucusu. Uzun yıllardır Türkiye’de yaşlıların karşılaştıkları hak ihlalleri ve bu ihlallerin nasıl ortadan kaldırılabileceği üzerine geniş bir araştırma grubuyla beraber çalışmalar yapıyorlar. Çünkü toplumun her kesiminde olduğu gibi Türkiye’nin yalı nüfusunun da hakları ya verilmiyor ya da gasp ediliyor.
Prof Dr. Özgür Arun: Böyle bir alan da var Türkiye'de, yaşlanma çalışmaları alanı. Tabii ki uluslararası, küresel düzeydeki bu yaşlanma çalışmaları alanına da buradan katkı sunmaya çalışıyoruz. Bu alanın önemli unsurlarından birisi de tabii ki hak boyutu. Yani insan hakları ve daha da özelleştirdiğimiz de yaşlı hakları boyutu. Senex Yaşlanma Çalışmaları Derneği de Türkiye'deki bu alanda çalışan meslektaşlarımızla, hocalarımla ve benim öğrencilerimle yani kuşaklar arası bir çalışma sistematiği içerisinde kurduğumuz bir dernek.
Arun ve çalışma arkadaşları, özellikle yaşlı hakları konusunda Türkiye'de farkındalığı oluşturmak merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarında sorumluluk üstlenmelerini sağlamak, dolayısıyla burada sorumluluk alan aktörlere, kurumlara bilgi üretmek, bilimsel bilgiyi üretmek ve onların uygulamalı çalışmaları için de bulguya dayalı aslında politikalar geliştiriyor.
Türkiye’de 8 milyon 722 bin yaşlı var
Çünkü hakları ihlal edilen yaşlılar artık Türkiye nüfusunun yüzde 10’unu oluşturuyorlar. Türkiye İstatistik Kurumu TüiK’in raporlarına göre 2018 yılında yaşlıların sayısı, 7 milyon 186 bin 204. Fakat 5 yılda %21.4 artmış. Ve 2023 yılında 8 milyon 722 bine çıkmış. Yaşlılara yönelik hak ihlalleri ise rakamlar büyüse de gündemin hep en alt sıralarında yer bulmuş. Yerel yönetimler de, devlet de yaşlıları göz ardı etmiş ve etmeye de devam ediyor. Oysa hepimiz doğduk, büyüyoruz ve yaşlanacağız. Ve Türkiye yaşlanan nüfusun artış hızı itibariyle vitesi yükseltmiş durumda.
Prof Dr. Özgür Arun : Çoğunlukla son günlerde şöyle sözler duyuyorum. Türkiye yaşlanıyor, Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor. Bir şey söyleyeyim mi Umut? 20 yıl öncenin konusu, 20 yıl öncenin gündemiydi. 20 yıl önce ben alanda ilk çalışmaya başladığımda tam da bunu söylüyordum. Ya Türkiye çok hızlı yaşlanıyor. Dolayısıyla şimdi bir takım adımlar atmamız gerekiyor. Hem bilim dünyasının, hem akademinin, hem sivil toplum alanının, hem de politika uygulayıcıların, yani merkezi ve yerel yöneticilerin bir takım adımlar atması gerekiyor. Ama biz o safhayı çoktan geçtik. Şimdi bak, Türkiye için bugün çok hızlı yaşlanıyor, Türkiye yaşlanıyor diyenlere bir şey söyleyeceğim ben size. Bunlara dönüp bakmayın, aldırış etmeyin. Şunu söylüyoruz artık. Türkiye nüfusu çok yaşlı bir nüfus.
Oysa toplumsal yaşlanma bir sorun değil. “Yaşlanmak”, ürkütücü de değil. Zira, toplumsal yaşlanma korkunç bir durum olsaydı, “dünyanın en zengin, en varlıklı, refah içerisindeki ülkeleri en yaşlı ülkeler olmazdı”. Özgür Arun diyor ki, “dünyada ne kadar genç ülke, genç toplum varsa, hepsi yoksul toplumlar. Hepsi hızla kalkınmaya çalışan toplumlar”.
Türkiye'de bugün doğan çocuklar emekli olamayacak
Özgür Arun eğer bir yerde bir sorun arayacaksak, Türkiye'nin sorunu” yoksullaşarak yaşlanmış” olması diyor. En önemli sorunların başında yaşlı istihdamı geliyor. İstihdam oranlarında eşitsizlik artıyor. Örneğin, yaşlı erkeklerin %63'ü, yaşlı kadınların da %87'si sadece tarım sektöründe çalışıyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 65 yaşının üzerindeki insanlara yaşlı deniliyor.
Prof. Dr. Özgür Arun: “Burada belki bu istihdam meselesi söz konusu olduğunda şunu söylemek lazım. Türkiye yoksullaşarak yaşlanıyor dedik ya, bu bir sorun dedik. Burada iki tane önemli sorun görüyorum. Bunlardan bir tanesi şu. Muhtemelen bugün doğan çocuklar Türkiye'de emekli olamayacak. Çünkü bizim artık çalışan, istihdam ettiğimiz insan sayısıyla bakmakla yükümlü olduğumuz şartların arasındaki denge bozuluyor. Şimdi genel dünyadaki ekonomik iktisadi sistem şu mantık üzerine kurulur. 15-64 yaş grubundaki ekonomik aktif yaş grubu olarak tanımlanan nüfus çalışacak ve kendinden küçüklere, yani çocuklara, bebeklere ve tabii ki yaşlılara, 65 yaş ve üzerindeki insanlara bakım verecek.
Finansal bakım, sağlık bakımı, sosyal bakım fark etmiyor, hangi bakım gerekli olursa olsun bu bakımın sağlanabilmesi için ekonomik denge çalışanlar üzerinden kurulu. Yani çalışanlar olacak ki bir kişiye bakım verebilsin. Arun Türkiye'de bu dengenin çoktan bozulduğuna vurgu yapıyor. Arun diyor ki, “yaşlı insanlar topluma yük olan insanlar değiller, yarın sabah kalktığımızda, sadece gönüllü olarak yaptıkları işleri yapmaktan vazgeçtiklerini söyleseler Türkiye ekonomisi çöker.”
Yaşlılar yani 65 yaşın üzeri Türkiye'nin yükü değil? Türkiye’nin en önemli sorunu aktif nüfusunu istihdama dâhil edememesi, kadınları istihdama dâhil edememesi, yeterli eğitimi verememesi, yeterli sağlık hizmetini verememesi, genç insanları eğitip ne yazık ki elinden kaçırması. Yani gençler yaşlanmak için başka ülkelere gidiyorlar.
Gençler Avrupa’da yaşlanmak istiyor
Senex, Yaşlanma Çalışmaları Derneği Biz 2021 yılından bu yana yaşlıların yaşadığı şiddet, ihmal, istismar ve hak ihlallerini, ayrımcılıkları ve bunlardan oluşan hak ihlallerini izliyor ve yani araştırıyor. Bu bir medya izleme araştırması. Dolayısıyla medyaya yansımış tüm hak ihlali vakalarını, yaşlılara yönelik tüm hak ihlali vakalarını aylık olarak raporluyorlar. 2021 yılından bu yana yaşlılara yönelik hak ihlalleri incelendiğinde bir ayda 160 yaşlı insan Türkiye'de hak ihlaline uğruyor. Yani Türkiye yaşlısına da bakamıyor. Yaşlı kadınların uğradığı ihlallerden tutunda, trafik kazalarında ölen yaşlılara kadar, “Türkiye yaşlılarıyla adeta savaşıyor”.
Prof Dr. Özgür Arun: Mesela, yaya geçidini kullanırken yaşlılar ne yazık ki trafikteki bir motorlu aracın çarpması sonucu yaşamını yitirebiliyorlar. Şüpheli ölümler var. Çoğunlukla parklarda bulunan veya evlerinde yaşamını yitirmiş halde bulunan insanlar var, ya da yüksekten düşerek ölenler. Nasıl olduğu bilinmiyor. Biz biliyoruz tabii, biliyorsunuz bu yüksekten düşme, yani balkondan düşme, çatıdan düşme, aslında bunların arkasında başka şeyler var. Özellikle kadın hakları söz konusu olduğunda oradaki durumun farkındayız. Benzer şey Yaşlılar için söz konusu düşerek öldü açıklaması geldikten sonra adli makamların incelemeye devam ettiğini görüyoruz ve önemli bir kısmının şüpheli ölümlerden oluştuğunu görüyoruz.
Yaşlı ölümleri araştırıldığında cinsiyet farklılığının ölüm biçimlerine yansıması göze çarpıyor. Nasıl mı ? Demans ya da Alzheimer söz konusu olduğunda erkekler evden çıkıp işe gittikleri ve bu sebeple de dışarıya çıkma alışkanlıkları oldukları için sokağa çıkıyorlar ve kayboluyorlar. Yaşlı kadınlar ise daha çok ömürleri boyunca özel alana hapsedildikleri için, istihdam piyasalarında yer almadıkları için, eğitim sisteminden geri bırakıldıkları için daha çok evlerinde kalıyorlar. Genelde evde çıkan yangınlarda hayatlarını kaybedenler kadınlar oluyor.
Toplumsal sınıf açısından yaşlı haklarına bakınca bu sefer de yoksulluk göz çarpıyor. Hak ihlaline uğrayan yaşlıların neredeyse tamamı yoksul yaşlılardan oluşuyor. Bu konuda en dikkat çekici grupsa “kimliksiz yaşlı kadınlar”. Bir yaşlı insanın kimliksiz olması ne demek, bütün bir ömrünü yurttaşlık haklarından mahrum olarak geçirdi demek. Yani çocukluğu, gençliği, yetişkinliği, eğitimden uzak ve hatta sağlık hizmetlerinden bile mahrum kaldı demek. Ve bu devletten önce yaşlı insanın ailesinin ihmali.
Türkiye yıkıcı bir kalkınma modeli izliyor
Prof Dr. Özgür Arun: sosyal hizmetlere erişemedi, sağlık hizmetlerine erişemedi, bakım hizmetlerine erişemedi demek. Çünkü bunların tamamı için kimlik gerekiyor. Yani kimlik gerekiyor. Sadece bakın burada bir kurumsal ihmal söz konusu değil, devletin ihmali söz konusu değil. Aile dediğimiz, o hani toplumun en küçük yapı taşı deniliyor ya, çok kutsal olarak kabul ediliyor ya Türkiye'de, ya ailenin ihmalini düşünebiliyor musunuz? Bir yaşlı insanın aile içerisinde nasıl ihmal edildiğini burada görüyoruz. Kimliksiz olması ne demek? Çocukları, eşi, torunları varsa eğer hiç mi dikkat etmediler? Yakın çevresi, akrabaları, anne babası çocukken, gençliğinde, yetişkinliğinde hiç mi dikkat etmediler?
Peki Türkiye ne yapacak ? Yeni doğanlar, gençler, kadınlar için atılması gereken adımlar atılmazken ülkesine emek vermiş, gelecek nesilleri doğurmuş, büyütmüş , bu ülkenin vatandaşı olan yaşlıları için hangi adımları nasıl atacak ? İşte burası da büyük bir muamma çünkü Türkiye’nin ekonomi politikaları çözümleri dahi çözümsüz bırakıyor.
İnsan hakları kentleri tek çözüm
Prof Dr. Özgür Arun: Türkiye şu anda yanlış bir yol izliyor, yıkıcı bir kalkınma modelini benimsemiş durumda. Yani hem çevreye hem sosyal yaşama çok geri dönülmez etkiler bırakıyor. Bir kere bu yıkıcı kalkınma modelinden vazgeçmesi lazım. Daha kapsayıcı sosyal politikaları üretmesi lazım. Şimdi hükümetlerin, merkezi hükümetlerin ömrü beş yılla sınırlı. Yerel hükümetlerin ömrü beş yılla sınırlı. Hepsi beş yıl sonra oy alabileceği uygulamaları hayata geçirmeye çalışıyor. Oysa sosyal politikalar, sosyal uygulamalardan farklıdır. Sosyal politika başlattığınızda bunun sonuçlarını görmeniz için çeyrek yüzyıl geçmesi gerekir, yarım yüzyıl geçmesi gerekir. O nedenle başlarken dedim ya size, Türkiye hızla yaşlanıyor söylemi ve gündemi 25 yıl öncesinin gündemi. O zaman bir şey yapsaydık, şimdi belki bu yaşadığımız özellikle yoksulluğa bağlı sorunların önemli bir kısmını törpülemiş olacaktık. Artık Türkiye yaşlı da değil, çok yaşlı bir toplum.
Biri düğmeye bassa ve yarın her şey değişse, önce nereden başlamak lazım? Önce nerenin acil düğmesine dokunmak lazım? Her gün belediye afişlerinde ya da seçim bildirilerinde yaşlı dostlu kentler, kadın dostlu kentler, çocuk dostlu kentler, engelli dostlu kentler ile ilgili tanıtımlar var. Demek ki kentler bu zamana kadar dost değil ki, dost olmaları için çalışmalar yapılıyor. Aslında kentlerin dostluktan ziyade “insan haklarına saygı gösteren kentler” olması tek çözüm.
Prof Dr. Özgür Arun: Bir kız çocuğu veya bir oğlan çocuğu eğer okuluna yürüyerek güvenli bir şekilde gidemiyorsa o kentte bir problem vardır. Bir kadın gece vakti bisiklete binerek kenti dolaşamıyorsa, o kente bir problem var. Bir yaşlı insan evinin dördüncü katında oturduğu binada asansör olmadığı için çıkıp kenti kullanamıyorsa, kent hakkını kullanamıyorsa, o kente bir problem var. Bunu uzatabiliriz engelliler için, göçmenler için, yani aklımıza gelecek toplumdaki tüm sınıflar için. Bunu çoğaltabiliriz bu örnekte. Dolayısıyla bu örneklerden yola çıktığımızda ne yapacağımızı biliyoruz aslında. Yani bu bilmediğimiz bir şey değil. Dünyada bunun örnekleri var. Yani bir şeyi böyle sıfırdan başlayarak götürmeyeceğiz. Türkiye'de bu konuda çalışan insanlar var. Bu konuya meraklı, ilgili insanlar var. Temel prensip, ayrımcılığı yeniden üretmeyecek politikaları üretmek olur. Yaş ayrımcılığını yeniden üretmeyecek uygulamaları ve sosyal politikaları hayata geçirmek belki de başlayacağımız iyi bir nokta olabilir.