Hiçbir kuş sesi, diri diri yanan 2 askerin feryadını, Suruç’ta ölen 34 kişinin çığlığını, Ankara’da katledilen 103 insanın ardından yakılan ağıtları hatırlatamazdı. Ama Türkiye’de oldu. Geçtiğimiz günlerde, meslektaşımız İsmail Saymaz imzasıyla bir haber yayınlandı. Haberde, IŞİD’in 2016’da yakarak katlettiği iki askerin ölüm emrini veren IŞİD kadısı Abdulrahman Alwi’nin Gaziantep’te yaşadığı ve kuşçu dükkanı işlettiği yazılıyordu. Haberden sonra Kilis adliyesinde, Antep adliyesinde “alarmlar çaldı.”
2015’te örgüt yöneticiliğinden tutuklu yargılanmaya başladıktan, 9 ay sonra tahliye olan Alwi’nin “iki askerin ölüm emrini vermesi” nedeniyle yürütülen, daha doğrusu yürümeyen soruşturmasının dosyası derhal Kilis’ten Gaziantep’e gönderildi. Alwi gözaltına alındı, tutuklandı. İşte devlet bir kez daha gereğini yaptı!
IŞİD DOSYASI
Alwi, tutulduğu cezaevinin penceresine bir kuş konmasını bekleyedursun biz, IŞİD’in 22 Aralık 2016’da yayınladığı o videoda yakılan Fethi Şahin ve asker Sefter Taş’ın dosyasını açalım. O günden bugüne neler oldu ya da olmadı? Fethi Şahin savcının kararına göre, nasıl yakıldı ama nüfusta nasıl yaşıyor? Sefter Taş tam gaip ilan edilecekken nasıl şehit ilan edildi? Ailesine esaretin ve yakılmanın bedeli olarak ne kadar para ödendi? Aileler şimdi neler yapıyor? Bunlara bakalım. Hepsinden önemlisi adalet İŞID’e karşı nasıl işliyor ya da işlemiyor. Buna da IŞİD’in Türkiye’de işlediği en kanlı katliam olan Ankara Garı Katliamı dosyasının penceresinden bakalım.
Ama elbette dönemin Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un, o dehşet görüntülerin yayınlanmasıyla ilgili sözlerini hatırlayarak.
“Şimdi kusura bakmasınlar bazı arkadaşlar da medyadaki bazı arkadaşlar da lütfen ayaklarını denk alsınlar. Burada özellikle sosyal medya sorumsuzca yayın yapılacak bir alan değildir. Türkiye şu anda DEAŞ’la fiilen sahada bir savaş halindedir.Oturduğu sıcak masaların üstünde uyduruk görüntülerin üzerinden propagandalarla Türk halkının moralini bozmaya çalışmak vatanseverlik değildir.”
DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE YANDILAR
Evet, şimdi ayağımızı sağlam basıp dosyamızdaki yolculuğumuza belgelerle ve beyanlarla devam edelim. Önce olayı hatırlayalım:
IŞİD terör örgütü 22 Aralık 2016’da bir video yayınladı. Videodaki görüntülerde, Türk oldukları konuşmalarından belli olan iki genç yakılarak öldürülüyordu. Bunlardan biri 1 Eylül 2015’teki çatışmada IŞİD’in eline düşmüş esir asker Sefter Taş’tı. Diğeri de örgütün nasıl esir aldığı hala bilinmeyen Fethi Şahin. Fethi Şahin aslında hep asker olarak bilindi ama değildi. Bir süre önce çürük raporu aldırılarak erken terhis edilip memleketi Konya’ya dönen, oradan da Kilis’e giden bir gençti. Hatta IŞİD’e kendisinin katıldığı bile iddia edildi.
Devlet, Sefter Taş’ın şehit olduğunu kabul etti ama Fethi Şahin yaşıyor mu yaşamıyor mu hala bir muamma. O nedenle gelin önce Fethi Şahin’den başlayalım. Fethi Şahin’in ailesinin, iki gencin ölüm fetvasını veren IŞİD kadısı Alwi’nin kuş dükkanı işlettiği ortaya çıktıktan sonra, “olayı araştırsın” diye başvurduğu Avukat Gökhan Tozoğlu’ndan dinlemeyelim. Aynı zamanda İYİ PARTİ Konya İl Başkanı olan Avukat Tozoğlu Fethi Şahin’in babası Mehmet Şahin’in kendilerine nasıl geldiğini de ekleyip bildiklerini şöyle anlatıyor:
“Mehmet Şahin bizim partimizin Çumra ilçe yöneticisi. Bu olayı tabi biz daha önce gazetelerden özellikle iki askerin yakılması hadisesi olarak bilgi sahibi olmuştuk. Fakat tabii Mehmet beyin oğlu olduğu konusunda bilgi sahibi değildik. Geçtiğimiz hafta gazetelerde çıkan yazı üzerine Mehmet bey bizi ziyaret etti ve burada bahsi geçen kişinin kendi oğlu olduğunu ve -2016 yılından bahsediyor- askerlikten çürük raporu olarak askerlikten döndüğünü söylüyor. Hangi gerekçeyle askerliğe elverişli olmadığına dair bir bilgileri yok. Sonrasında bu arkadaşımız köyde yaşayan mazbut bir aile çocuğu. Ancak şeye karşı bir ilgisi yok yani aşırı dincilik diye nitelendirdiğimiz, kökten dincilik diye nitelendirdiğimiz bir davranışı yok. Hatta ibadet alışkanlıkları ve saire böyle Cuma namazından Cuma namazına. Ve geleneksel ibadetlerini yapıyor. Sonra bir gün ailesini arıyor ve kendisinin Kilis tarafında olduğunu söylüyor. Ailesini aradığı sırada sınırın diğer tarafına geçeceğini söyleyince aile bundan endişeleniyor ve bununla ilgili olarak emniyete bilgi veriyor, çocuklarının IŞİD tarafından veya resmi adıyla DAEŞ tarafından kaçırılmış olabileceğinden veya alıkonulmuş olabileceğinden kaynaklı birtakım endişeleri ortaya çıkıyor.”
SAVCILIĞA GÖRE YAKILDI, NÜFUSA GÖRE YAŞIYOR
Tozoğlu’nun anlatımları asıl bundan sonra ilginçleşiyor. Çünkü Tozoğlu bu şikayetten sonra bir takipsizlik kararından yani kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan bahsediyor ki bu karar, nüfusta halen sağ olarak görünen Fethi Şahin’in IŞİD tarafından yakıldığının savcılıkça kabul edildiğini ortaya koyuyor. Devam ediyor Avukat Tozoğlu:
“Aileye sonrasında bu şikayeti ile alakalı olarak bir takipsizlik kararı geliyor. Bu video yayınlanıyor bilindiği üzere askerlerin yakılmasıyla alakalı olarak.
O kovuşturmaya yer olmadığına dair karar şu: Az evvel dedim ya çocuklarından telefon geliyor ve diyor ki ben yurtdışına, Suriye’ye gidiyorum şeklinde beyanda bulunduğu için aile DAEŞ tarafından kaçırılabileceğinden kaynaklı endişe duyduğunu belirtmesi üzerine bununla ilgili bir soruşturma başlatılıyor. Bu soruşturma ile alakalı olarak bir takipsizlik kararı veriliyor. Takipsizlik kararının konusunda da özellikle bu askerlerin video ile yakılma hadisesi ile alakalı olarak buradaki konu olan kişilerden bir tanesinin de Fethi olduğu belirtiliyor ve ilginç bir değerlendirme orada Fethi’nin DAEŞ terör örgütüne mensup olduğuna dair bir değerlendirme yapılıyor o takipsizlik kararında. Sonrasında da bu dosya kapatılıyor. Ancak aileye, herhangi bir biçimde çocuklarının yaşadığına veya vefat ettiğine dair bir bilgi gelmiyor. Halihazırda bile, şu anda bile ailenin bu konuyla ilgili en ufak bir bilgisi yok. Yani devlet, çocuklarıyla alakalı bu Fethi Şahin’in vefat ettiğine dair de bir bilgi vermiyor, yaşadığına dair de bir bilgi vermiyor.
Avukat Gökhan Tozoğlu’nun sözünü ettiği takipsizlik kararının peşine düşüyoruz. Konya – Çumra Başsavcılığı’nın 2018 yılı arşivlerinde bulduğumuz takipsizlik kararı halen Konya’nın Çumra İlçesine bağlı Arıkören köyü nüfusuna kayıtlı, sağ olarak görünen Fethi Şahin’in IŞİD tarafından yakıldığını “resmen” kabul ediyor. Çumra Başsavcılığı’nın 9 Temmuz 2018 tarihli takipsizlik kararına göre şikayetçi baba Mehmet Şahin. Şüpheli hanesinde ise oğlu Fethi Şahin yer alıyor. Baba Mehmet Şahin’in oğlunun yaşayıp yaşamadığını öğrenebilmek için yaptığı suç duyurusu sonrasında bu verilen bu takipsizlik kararını aynen aktarıyoruz:
“…İki Türk askerinin yakılarak şehit edildiği iddia edilen görüntüler incelenmiş olup, Mart 2015 tarihinde illegal yollardan Suriye’ye giderek DAEŞ terör örgütüne katılan ve örgütün hapishanesinde esir olarak tutulan şüpheli Fethi Şahin olduğu anlaşıldığı, açıklanan nedenlerle şüphelinin üzerine atılı suçlardan dolayı kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.”
Yani savcılığa göre IŞİD tarafından iki kişi şehit edilmiş ve bunlardan biri de Fethi Şahin’di. Ancak ne var ki Fethi Şahin nüfusta halen sağ olarak görünüyor.
Fethi Şahin’in ailesi, avukatları aracılığıyla önümüzdeki günlerde yeniden savcılığa başvurup, oğullarının yaşayıp yaşamadığını tespit ettirmeye çalışacak. Avukat Bozoğlu bu tespit için yapacakları başvuruda HTS kayıtlarının incelenmesini isteyeceklerini söylüyor.
AYLIĞI 2 BİN LİRADAN ESARET
Gelelim Sefter Taş’a.
IŞİD tarafından yakılarak katledilen iki gençten biri de Sefter Taş’tı. Devlet uzun süre Sefter Taş’ın şehit olduğunu kabul etmedi. Ta ki babası Aydın Taş’ın açtığı gaiplik davasının sonuçlanmasından iki gün öncesine kadar. Ve hafta sonunda.
Oğullarının ölüm emrini veren IŞİD kadısı Abdulrahman Alwi’nin Gaziantep’te kuşçu dükkanı açtığını duyduktan sonra eşinin ve kendisinin psikolojilerinin yeniden bozulduğunu anlatan baba Aydın Taş cümleleri güçlükle kurabildiği için anlatımlarını birleştirerek aktarıyoruz:
“Şoka girdik. İnfaz kararını veren bu IŞİD barbarının elini kolunu sallayarak Gaziantep gibi bir yerde dükkan açması bizi öyle bir üzüyor ki tarifi olamaz. Demek ki bu ülke için iki askerin şehit edilmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. Ben işin açığını söyleyeyim. 1 Eylül 2015’te bu çatışma çıktı. Oğlumun silah arkadaşı şehit oldu. Benim oğlum 3 kurşun yarasıyla 14 ay IŞİD’in elinde esir kaldı. Ben o günden bugüne kadar bir Allah’a bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin devletine bayrağına ve adaletine güvendim. Hala da öyleyim. Ama bugünlerde bu inanç bir nebze de olsa beni kuşku içerisinde bırakıyor. Çünkü kuşkularımda haklıyım. Dün söylediğinizle bugün olan arasında bir farklılık varsa o güven zedeleniyor. Hani oğlumun intikamı kat be kat alınmıştı…”
Sefter Taş’ın babası Aydın Taş, oğlunun tam mahkemece gaip ilan edilecekken nasıl şehit kabul edildiğini de birinci ağızdan şöyle aktarıyor:
“Ben gaiplik davası açtım. Avukat tutacak gücüm yoktu. Beş ay o dava devam etti. Pazartesi günü dava sonuçlanacaktı. Cumartesi günü oğlanın şehit olduğuna dair şehitlik belgesiyle, tabur komutanı ve kaymakam kapıma geldi. Başın sağolsun oğlun şehit oldu dediler. Pazartesi günü de dava sonuçlanacaktı. Şahadet belgesi 6 Ekim 2017’de verildi. 8 Ekim 2017’de dava sonuçlanacaktı. Ben şahadet belgesi verildikten bir ay sonra nüfusa gittim. Oğlumu ölü diye kayıttan düşürdüler.”
Baba Aydın Taş, oğullarının şehit kabul edilmesinden sonra devletin kendilerine, 14 ay IŞİD’in elinde esir kalması nedeniyle 28 bin TL tazminat, 102 bin TL ‘kan parası’ 56 bin TL de sigorta parası ödemesi yaptığını söylüyor. Kendisine ve eşine aylık bağlandığını, iki oğlunun da işe yerleştirdiğini belirten Aydın Taş sözlerini, “Devlet o konuda üzerine düşen görevi yaptı. Bu konuda ben devletimize bir saygısızlık beslemiyorum” diye bitiriyor.
“ŞAŞIRTICI DEĞİL AMA YİNE DE ŞAŞIRIYORUZ”
Sefter Taş’ın babası Aydın Taş’ın “Kuşkularımda haklıyım” sözünden sonra, başta sorduğumuz “Adalet IŞİD’e karşı nasıl işliyor ya da işlemiyor?” sorusu daha da önem kazanıyor. Gelin bu sorunun cevabını, IŞİD’in en kanlı saldırılarından olan Ankara Garı patlamasından sonra yıllardır hak arayan Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu’nda bulunan Avukat İlke Işık’tan dinleyelim:
“Son günlerde tartışılan iki askerin infaz kararını veren IŞİD kadısının tutuksuz yargılandığı ve Gaziantep’te kuşçu dükkanı işlettiğine ilişkin haber çokça gündem oldu. Çokça tartışıldı ve haberin arkasından da IŞİD’in kadısı diye tanımlanan bu kişinin tutuklandığına ilişkin haberler okuduk.
Biz 10 Ekim Ankara katliamını yaklaşık 6 yıldır takip eden avukatlar olarak bu buna benzer haberlere ve dosyamızda buna benzer bilgilere çokça sahibiz o yüzden bizler açısından bir yandan şaşırtıcı değil bu gelişme ama bir yandan da yine de şaşırtıcı çünkü her seferinde bu kadarı da olmaz diye düşünmemize neden oluyor. Dediğim gibi dosya kapsamında biz aslında çokça karşılaştık ve bütün yargılama boyunca bunu çok ifade ettik. IŞİD’e dair aslında 2015 Türkiye’sinde hatta daha öncesine El Kaide’den uzanan Türkiye’deki IŞİD örgütlenmesine baktığımızda yargının IŞİD’e IŞİD’lilere gösterdiği sonsun müsamahadan çok rahatlıkla bahsedebiliriz. IŞİD’liler bizim dosyamız kapsamında da böyle gerçekten. Biliyorsunuz Ankara’da 103 insanın ölümüne neden oldular. Ankara katliamını gerçekleştirerek. Bu katliamın örgütleniş sürecine baktığımızda ve o dönemi gördüğümüzde de aslında bu katliamı planlayan bütün IŞİD’lilerin Antep’te, Adıyaman’da , sınırlarda, Kilis’te çok rahatlıkla gezdiklerini hiçbir engel olmadan hayatlarını sürdürdüklerini, bir kısmı hakkında yakalama kararları olduğunu, ancak buna rağmen gereğinin yapılmadığını, tahliye edilen IŞİD’liler olduğunu, nitekim Ahmet Güneş bizim dosyamızın çok önemli isimlerinden birisidir. Tutuklu kalıp 6 ay sonra tahliye edildiğini ve daha sonra Ankara katliamının gerçekleştirilmesinde kilit rol oynadığını biliyoruz.
“HOŞGÖRÜ KATLİAMLARI GETİRDİ”
Avukat İlke Işık, tespitlerini bir adım daha ileri götürerek, büyük katliamları IŞİD’lilerin gördükleri hoşgörüye bağlıyor ve devam ediyor:
“10 Ekim Ankara katliamı gibi, Suruç katliamı gibi, Diyarbakır katliamı gibi, 2015 Türkiye’sinden bahsediyoruz. Çok korkunç olaylar gerçekleştirildi. Büyük katliamlar gerçekleştirildi. Bu katliamların gerçekleştirilmesinde IŞİD’lilerin bu kadar rahatlıkla geziyor olmalarının, bir tutuklanma faaliyeti ile karşılaşmıyor olmalarının rahatlıkla hayatlarını sürdürebiliyor olmalarının çok etkili olduğunu düşünüyoruz. Nitekim bu süreç 2015 – 2016’da kalmadı. Devamında bu haberde gördüğümüz gibi halen devam ediyor. Onların tutuklanmamasına, serbest gezmelerine izin veren pratik sürüyor. Çok korkunç, iki askerin infaz kararını verdiğine ilişkin yargılanan bir kişinin serbest geziyor olması, hayatını Antep’te sürdürüyor olması çok korkunç ve asla kabul edilebilir değil. Nitekim bizim dosyamız kapsamında IŞİD’li kadınlar konusunda aynı durumu biz gördük ve yaşadık. IŞİD yenildikten sonra ve Suriye’den Türkiye’ye dönme sürecinde bizim dosyamızın sanıklarının eşleri ve dosyamızın sanıkları ile ilişkili olan, canlı bomba olduğu konusunda İçişleri Bakanlığının arama listelerinde çeşitli renklerle isimleri olan çok sayıda kadın vardı. Bu kadınların ifadeleri bize geldikçe biz bunların büyük bir kısmını mahkemede de dinlettik. SEGBİS vasıtasıyla ve bir tanesi de mahkemeye gelerek bizzat da dinledik inanılır gibi şeyler değil. Suriye’de uzun süre yaşıyorlar. Orada IŞİD faaliyeti yürütüyorlar. İşgal edilmiş topraklarda kalıyorlar. İşgal edilmiş evlerde, makar diye tabir edilen yerlerde kalıyorlar. Yani aslında bir IŞİD faaliyeti yürütüyorlar. Ancak buna rağmen bir şekilde ülkeye dönüyorlar ve gözaltına bile alınmadan bunların hepsi rahatlıkla ülkede geziyor. Haklarında hiçbir işlem yapılmıyor.
Velhasıl şunu bir kez daha bu IŞİD kadısı haberi ile görmüş olduk. IŞİD’lilere yönelik yargı pratiği bu, yaklaşım bu.
“IŞİD TERÖRÜ MÜTEVAZI HALE GETİRİLDİ”
Aynı soruyu Fethi Şehin’in babası Mehmet Sahin Avukatı Gökhan Tozoğlu’na da sorduk:
Siz aynı zamanda İYİ PARTİ’nin Konya il başkanısınız. Avukat kimliğinizden ayrı siyasi kimliğinizle baktığınızda siyasetin IŞİD’e yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
“Özellikle Suriye’deki ve Irak’taki iç karışıklığın ortaya çıkmasından sonra maalesef Türkiye de bu sürecin içerisinde vekaletler savaşına bir tarafıyla müdahil oldu. Bunu herkes kabul ediyor. Dolayısıyla IŞİD terör örgütü ile alakalı olarak devletimizi idare edenler tarafından kullanılan, onların eylemlerini basitleştiren, onların terör faaliyetlerini daha mütevazı hale getiren değerlendirmeler ortaya çıktı. Sanki bunların yapmış olduğu eylemler terör eylemlerinin, ‘İslami’ bir değerlendirme ile yorumlanmasından kaynaklı bir yumuşak karın ortaya çıkmış oldu. Bu tabi tehlikeli bir şeydir. Neticede terörün, her zaman ifade edildiği gibi, dini, dili, milliyeti, ırkı, cinsiyeti olmaz.
Bu konuda Türkiye hem uluslar arası çevrelerde hem de ülke içerisinde, özellikle iktidar partisinin siyasal anlamda karşısında duran insanlar tarafından ve objektif düşünen herkes tarafından, maalesef bu konuda etkili bir mücadele veya etkili bir tedbirin uygulanmadığı yönünde ciddi eleştirilere muhatap oldu bu eleştirilerin haklı bir tarafı elbette ki vardır. Çünkü örneğini görüyoruz. Hatta o dönemin Başbakanı olan, şimdilerde Gelecek Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Davutoğlu’nun IŞİD’lileri, IŞİD terör örgütü mensuplarının eylemlerini basitleştiren, onları masum gösterme anlamını taşıyan değerlendirmeleri oldu. Bunlar çok tehlikeli şeyler. Kendi özellikle kendi ülkemizin sınırlarından çok sayıda kişinin, o dönemde farklı gerekçelerle aşırı grupların IŞİD’e katıldığını ve buna karşı devletin maalesef etkili bir tedbir alamadığını gözlemlemiştik.”