DİZİLER VE İKTİDAR İLİŞKİSİNİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
BERNA CAN
Kamuoyunun son zamanlarda en çok tartıştığı konuların başında Kızıl Goncalar ve Kızılcık Şerbeti gibi dini yaşam tarzını öğütleyen diziler geliyor. Yayımlandığı günlerde reyting rekorları kıran bu dizler dini politikaya alet etmekten çekinmeyen AKP iktidarının kültürel hegemonyasını inşa çabası mı, yoksa yalnızca birer yapımdan, kurgudan mı ibaret?
Medya ve iletişim araçları üzerinden iktidar kendi hegemonyasını mı inşa etmeye mi çalışıyor? Kısa Dalga Parantez programının bu bölümünde Uzman Psikolog ve Siyaset Bilimci Dr. Fatih Bora Ekim'le medya ve kültürel hegemonyanın inşasını konuştuk.
Son günlerin en tartışmalı dizilerinden olan Kızıl Goncalar bugünlerde dizide yer alan Ramazan sahnesi ile tartışılıyor. Genç 'laik' kızın Ramazan ayında oruç tutulduğunu bilmediğini gösteren sahneyi izleyen çoğu kişiye göre bu iktidarın kültürel hegemonya kurmasına bir örnek teşkil ediyor. Yıllar önce Necip Fazıl Ödül töreninde Erdoğan ''ne yazık ki kültürel hegemonyamızı henüz inşa edemedik '' demiş ve şimdilerde İletişim Başkanlığı koltuğunda oturan Fahrettin Altun 5 Temmuz 2018 de X hesabından ''Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanızda bitecek '' diyerek bir paylaşım yapıyor. Bugün gelinen noktada TRT 'de yayımlanan Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman, Kızıl Goncalar gibi diziler siyasi iktidarın kültürel hegemonyasını kurma çabası mı ve medya burada nasıl bir rol oynuyor? Fatih Bora Ekim anlatıyor:
"Kültürel hegemonya için temel söylemi değiştiriyorlar"
(İktidar) Kültürel bir hegemonya kurmaya çalışıyor ve temel söylemi değiştiriyorlar. Doksanlı yılları hatırlarsak, toplumun yaşadığıyla kültürel olarak dışarıda yansıtılan birbirini örtüşmüyordu. Mesela şeyleri hatırlıyorum. Televizyon dizilerinden döner bakarsak ilk karşımıza çıkan başörtülü karakter ne, nerede vardı? Sokaklar türbanlı insanlarla doluydu ama televizyonda hiç kimse yoktu. Herkesin başının açık olduğu bir toplumda yaşıyorduk. İslamcı karakterler sadece karikatürize edilmişti.
''Sokakla medya gerçeği örtüşüyor''
Bir yerde aslında gerçekle örtüşmeye başladı. Şu anki diziler mevcutta olanı gösteriyor. Tabi ki eleştirilecek tarafları var. Mesela Kızıl Goncalar' daki neredeyse bütün seküler karakterlerin birazcık karikatürize edildiği taraflar var. Orada çok zeki, parlak kadın çok yok. Onlar çok kriz yaşıyorlar ama öbür tarafı da var, İslami tarafı da öyle idealize etmiyor. İslami taraftaki kadınlar da mutlu değiller. Duruma daha nötrle bakmaya çalıştığı kanaatindeyim ben dizinin ama bunların hepsinin üstünde bir soru var ki kültürel hegemonya var mı?
Türkiye ilk defa orta sınıfa gelmeden köylü ve varoşun iktidarını aslında AK Parti ile görmüş oldu. Yani orta sınıf olmadan üst sınıfa çıkan bir grup oldu. Oradaki iktidar arabeskin iktidarıydı.
Kızıl Goncalar dizisinin Ramazan sahnesine dönersek Türkiye'de Ramazan'ı bilmemek mümkün mü?
Türkiye’de Ramazan olduğunu gelen turist bilebilir. Çok nadir yerler haricinde Ramazan'ın geldiğini Türkiye'de bilirsiniz, ateist olsanız bilirsiniz, din karşıtı da olsanız bilirsiniz. Ne olursanız olun bilirsiniz Ramazan'ın geldiği. Çünkü sokağın hakimiyeti her zaman için Müslüman İslamcı, İslam milliyetçisi adını ne koyarsanız koyun, orada başka bir şey var. Yani oruç tutmayıp oruç tutmayana şiddet uygulayan bir kitlede olduğu için. Sokağın hakimiyeti bu kitlededir.
''Kemalist hegemonya sokağa sirayet edemedi''
Medya ve habercilik üzerinden bize sürekli o sokağın hakimiyeti mi dayatılacak?
Yani işte buradaki durum da şu, yani Osmanlıdan devralınan bir proje yani Osmanlıdan devralınan İslamın üst kültür olduğu ve hegemonik kültür olduğu bir toplumdan seküler, milliyetçi bir hegemonya inşasına girdik. Seküler milliyetçi hegemonya yani Kemalist hegemonya sokağa sirayet edemedi.
Sokağın hakimi olamadı. Devletin hakimi oldu, üst kültürün, kültürel hegemonyanın sahibi oldu ancak sokağın hakimi hiçbir zaman olamadı.
Türkiye'de tam manasıyla şehrin içerisinde küçük bir bölgede hakim oldu. Belki 1940 'lara, 1950' lere kadar bu hakimiyeti sürdü ama köyden kente göç başladığı andan itibaren sokağın hakimiyetini kaybetti.
Şimdi sokaktaki hakimiyet yukarıdaki iktidara da ben de varım demeye başladı. Televizyonla beraber iktidarı ele geçirmiş olsa bile yani siyasi iktidarı ele geçirmiş olsa bile kültürel iktidarda da benim de payım var. Artık kültürel iktidar sende değil demeye başladı. Yoksa sokak iktidarı her zaman için buradaydı.
Türkiye'de medya ve televizyon daha az laikleştikçe sokak daha fazla laikleşiyor. Aradaki reaksiyoner kavga azalıyor. Bu bir çeşit barış hali. Bundan yeni bir sentez çıkacak. Biz bu yeni sentezin arifesindeyiz. Yani laik eskisi kadar laik olmayacak. Müslüman da eskisi kadar Müslüman olmayacak. İkisi arasında bir senteze doğru ilerliyoruz ama henüz bunun üst kültürü yok. Yani yukarıda bir ideali kurulmadı. Henüz AKP'nin de dediği gibi kültürel hegemonya inşa edemedik.''