Mevsimlik tarım işçileri.... Mevsimlik hayatlar: Geleceği hayal edemeyen çocuklar...

Şanlıurfa Barosu Emek Komisyonu, mevsimlik tarım işçilerinin kamplarını gezdi, işçilerle konuştu ve kapsamlı bir rapor haline getirdi...

“11 yaşındayım, Mayıs gibi okulum bitiyor. Adana’ya gidiyoruz. Orada işimiz bitince Şereflikoçhisar’a geliyoruz. 5 kardeşiz. 13 ve 12 yaşındaki kardeşlerim çalışıyor. Abilerim çalışmaya alışmış. Onlar için zor olmuyor. Kampı sevmiyorum, rahat uyumuyorum. Urfa’da evimiz fayans burada evimiz toprak. Urfa’da olsam sabah okula giderim. Öğlen eve gelir dinlenirim. Mahalledeki arkadaşlarımla oynarım. Benim bir hayalim var, öğretmen olmak istiyorum…”

Urfa Barosu Emek Komisyonu’nun hazırladığı mart 2024 tarihli yeni raporundan mevsimlik işçi bir ailenin çocuğu böyle anlatıyor işçi kampını… “Urfa ilinden başka il ve ilçelere giden mevsimlik tarım işçileri - Mevzuat - Sorunlar - Çözüm Önerileri’ başlıklı rapor bu konuda hazınlanmış kapsamlı raporlardan biri.

PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN

Emek Komisyonu’ndan bir heyet Malatya ve Ankara Şereflikoçhisar’da işçi çadırlarına gitmiş, görüşmeler yapmış. Hem görüşmeler hem izlenimler rapora detaylı olarak yer alıyor.

'Geleceği hayal edemeyen çocuklar...'

Avukat Berfin Gökkan Baran izlenimlerini şöyle aktarıyor: "Malatya'ya gittiğimizde işçilerin yaşadıkları yerler yeni kurulan bir çadır alanıydı ve işçiler şunu söylediler: 'Biz dört gün içerisinde yirmi tane yılan öldürdük. Eğer bu yılanlar bizim çocuklarımızı ısırırsa, çocuklarımızı öldürecek, hastaneye götürmemiz gerekecek. Hastane burada yakın değil, perişanlık çekiyoruz.'

10 yaşının üzerindeki çocuklar yetişkinler gibi günlük yevmiye alıyorlar. Sabah altı da tarlaya gidiyorlar. Akşam altıya kadar çalışıyorlar ve bir yetişkinin aldığı yevmiye kadar yevmiye alıyorlar.

15 yaşında bir kız çocuğuna şunu sorduk: Sen burada olmasaydın nerede olmak isterdin? 'Ben bunu hiç düşünmedim' dedi. Bu örnekler bizi gerçekten hem yaraladı, hem üzdü hem de derin sorun olduğunu ortaya koydu. Raporu hazırlarken sahada hiçbir engelleme ile karşılaşmadık.

Konuşurken insanları ikna etmeye zorlamadık insanlar zaten bize sohbet etmek istediler. Raporumuz yeni ama Türkiye Barolar Birliği ve UNESCO ile ile paylaştık, barolarla paylaştık. Diğer STK'larla, valilikle ve belediyelerle de paylaşacağız."

Yarım kalan eğitim, yılanlar ve bel ağrısı...

“Çocuklar için en büyük sıkıntılardan biri eğitim. Aileleri çalışmaya gittiklerinde çocuk da okula ara veriyor ve daha mayıs ayında sınavlarına erkenden girerek okula ara veriyor. Çocuklar o yılın 4-9 ayını yollarda geçiriyor. Kız çocukları bir de ev işlerinde annelerine yardım etmek zorunda kalıyor.
Çadır alanlarının korunaklı olmaması akrep, yılan, böcek ısırmalarına neden oluyor ki bu da ciddi risk. Ayrıca tarım ilaçları çocukları olumsuz etkiliyor.
Ağır yük taşıyan çocukların sürekli beli ağrıyor. 15 ve üzeri yaştaki çocuk işçiler yetişkinler gibi gün 12 saat çalışıyor … Daha çocuk olmadan hepsi büyümek zorunda kalıyor….”

Su az, banyo ve tuvalet yok

Kadınlar için de kamp alanları kelimenin tam anlamıyla kabus. Ocak olmadığı için yemekler ateşte pişiriliyor. Elektrik olmadığı ya da kısıtlı verildiği için ne buzdolabı var ne çamaşır ne de bulaşık makinesi. Kadınlar ve kız çocukları tarladan geldikten sonra çamaşır ve bulaşıkları elde yıkıyor. Buzdolabı olmadığı için birçok gıdayı alamıyorlar. Şehre çok uzak oldukları için hijyen ürünlerine ve pedlere erişemiyorlar. Su az, banyo ve tuvalet yok. Raporda bu durum şu sözlerle aktarılıyor: “Bizi daha çok şaşırtan şey ise banyo ihtiyaçlarını karşılama şekilleriydi. Otobüsün arkasındaki koltukları çıkararak, arka bölmeye koydukları leğende yıkanmak zorunda kaldıklarını söylediler. Gözlemlerimiz sırasında suyun çok az aktığını ve bulanık ve biraz da çamurlu olduğunu fark ettik. Konuşma imkanı bulduğumuz birçok tarım işçisinin enfeksiyon kaptığını öğrendik.” Kadın işçiler şunları anlatıyor:

Kadın olmak zor çok zor...

  • "Beş çocuğumla beraber mevsimlik işçi olarak çalışıyorum. Bu
  • sene işveren ile pazarlık yaptım buzdolabı verirseniz gelirim dedim. Buzdolabı verdikleri için geldim. 12 kişi 1 tuvalet ve 1 banyoyu beraber kullanıyoruz. Bu sıkıntıyı çocuklarım için çekiyorum. Ağır iş yapmaktan bel fıtığı oldum. Çok şükür kızlarım şimdi okul okuyor. Üniversiteye giden bir kızım var. Diğer çocuklarım da eğitimlerine devam ediyorlar. Günlük 440 TL yevmiye alıyorum. Bunun 50 TL sini çavuşa veriyorum. Ordu’ya gittiğimizde Ordu yerel işçisinden daha fazla mesai yapmamıza
    rağmen onlar daha çok ücret alıyorlar, iki üç saat daha az çalışıyorlar. Mevsimlik Kürt işçi sayısı daha fazla, Kürtler daha çok ayrımcılığa uğruyor. Günlük 440 TL yevmiye alıyorum.
    Bunun 50 TL sini çavuşa veriyorum."
  • “Urfa’nın Eyyubiye ilçesinden Malatya’ya geldim. Kürdüm. 70 yaşındayım. 4 yetişkin oğlum çocuk ve eşleriyle çadırda kalıyor. Ben yer olmadığı için dolmuşta kalıyorum. Burda hayat zor. Tuvalet yapabileceğimiz yer yok. Banyoyu dolmuşta leğende yapıyorum. Buzdolabım yok. Ateşte yemek pişiriyorum. Şeker hastasıyım ellerim şekerden ayrılmış, buna rağmen kaysı toplamak zorundayız. Burada işimizi bitince Ordu’ya fındık toplamaya gidiyoruz. Sivas’a patates toplamaya gidiyoruz."

Sigorta yok, iş güvencesi yok...

Kamplardaki yaşam zorluklarının yanı sıra büyük bir sorun da kayıt dışı çalışmak ve bu kadar çalışmanın karşılığını alamamak… İşçiler ücretleri günlük yevmiye olarak alıyor ve bunun da bir kısmı işi
bağlayan elçilere veriliyor. Bu nedenle düşük ücretle çalışmaktadırlar. Sigorta yok, iş güvenliği ve iş güvenceleri yok. İşçiler çalışacakları yer, alacakları ücret ve çalışma koşulları hakkında hiçbir söz ve karar hakkına sahip değil. Tüm bu konularda işçiler "elçi, çavuş, dayı başı” gibi adlarla anılan aracılara, komisyonculara bağımlı haldeler.

12 saat çalışmaya elde ne kalıyor?

Rapora göre mevsimlik işçilerin günlük yevmiyeleri çuval sayısına göre
belirleniyor. Günlük belli sayıda çuvallama paketleme veyahut kasalama yapmak zorundalar. Yani ürün toplanıp ayıklayıp nakliyeye hazır hale geldiğinde yevmiye hak etmiş oluyorlar. İç Anadolu’da yevmiyeleri ortalama 255 lira. Elçiye dayı başına 20 TL veriliyor. 25 lira da günlük olarak tarla sahibine veriliyor.Her çadırdan zaten kısıtlı verilen elektrik parası alınıyor. İşçi 3 öğün yemeği de kendi karşılıyor ve yine para vererek tarla sahibinden tankerle su alıyorlar…"

Saldırılar ve ayrımcılık

Madalyonun bir de öbür yüzü var. Geldikleri şehirlerden farklı sosyal ve kültürel yaşam tarzları nedeniyle dışlanıyorlar. Yine mevsimlik tarım işçileri gittikleri yerde Kürt, Arap veya mülteci olmaları nedeniyle ciddi ayrımcılığa ve saldırılara maruz kalıyorlar.

27 bin aileden söz ediyoruz

Avukat Berfin Gökkan Baran, çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: "Urfa yerelinde bu insanlar keyfi olarak gitmiyorlar zorunlu olarak gidiyorlar. Niye zorunlu olarak gidiyorlar? Hayatlarını idame etmek için ve ayakta kalmak için bu işi yapıyorlar. Urfa ilinden başka yerlere giden mevsimlik tarım işçiliğinin sayısı 2020 verilerine göre 300 bin yani yaklaşık 27 bin aileye tekabül ediyor. Yani Urfa üç ilçesi kadar nüfus....

Çocuk işçiliğinin yasaklanması gerekiyor. Kadın ve kız çocukları daha dezavantajlı durumdalar. Çünkü mevsimlik tarım işçiliği olduğu gibi aynı zamanda aileye hizmet ediyorlar. 15 yaş üzeri kız çocuklarının yüzde 50'si çocuk yaşta evlendiriliyor ve yüzde 40'ı çocuk yaşta anne oluyor. Dolayısıyla hak boyutuyla bu ciddi bir sorun önümüzde.

İnsanlar kendi memleketlerinde üretmeli

Bu insanlar daha saygın koşullarda Urfa'da yaşamalı ve üretimini de kendi illerinde yapmalılar. Bunun içinde yerel yönetimlerin kalkınma boyutuna biraz kafa yorması gerekiyor. Diğer boyutu zaten hak boyutu. Biz hem mikro düzeyde yani yapılması gereken şeyleri yaptık.

Podcast Haberleri