Prof. Dr. Okan Tüysüz anlattı: 24 il diri fay üzerinde, iki fay çok riskli

Prof. Dr. Okan Tüysüz, Ege'de neden bu kadar sık deprem olduğunu, Bursa'da yeni keşfedilen fayı ve 'zamansal' açıdan deprem üretme riski yüksek fayları anlattı.

6 Şubat’taki büyük yıkımın ardından bir yıldır deprem gündemden neredeyse hiç düşmedi. Uzmanlar bölge bölge uyarıları yaptı hala da yapıyor…
Ege'de bugünlerde sık sık deprem kaydediliyor. Bursa’da bir fay keşfedildi.
Erzincan’da altın madeninin altından fay geçtiği ortaya çıktı. Bir de kentsel dönüşüm gibi bir konumuz var. Bilim Akademisi üyelerinden jeolog Prof. Dr. Okan Tüysüz’le depreme ilişkin merak ettiklerimizi konuştuk:

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Ege bölgesi neden bu kadar çok sallanıyor?

"Ege Bölgesi dünyada deprem sıklığı açısından en önde gelen bölgelerden bir tanesi. Çok büyük değil, genellikle 7'yi çok ender olarak aşan özellikle orta ve küçük depremlerin sıklığı açısından da dünyada önde gelen bölgelerden bir tanesi. Bunun nedeni Anadolu'nun Kuzey Anadolu fayı Doğu Anadolu fayı boyunca batıya kaçması. Öte yandan bir tane de Girit'te bir önemli bir tektonik hat var. Bu da Batı Anadolu'yu kuzey - güney yönünde genişleten, aşağıya Afrika'ya doğru çeken bir hat.

Dolayısıyla batıya kaçan ve batıda genişleyen bir ortam olunca buradaki kıta kabuğu çok hızlı hareket ediyor. Gösterdiğim oklar (yukarıda) yön da onu ifade ediyor. Zaten senede 2.5 ile 4.5 santimetre arasında bir hareket var. Hareket ne kadar çoksa o zaman deprem de o kadar sık oluyor. Bu nedenle Ege Bölgesi bu tektonik yapısı bu jeolojik yapısı nedeniyle çok sık deprem üretiyor.

Ege bölgesinde riskli yerler nereler?

Batı Anadolu'da çok sayıda medeniyetin depremlerden etkilendiğini, hatta bazı medeniyetlerin depremler nedeniyle yok olduğunu biliyoruz. Günümüze gelecek olursak, fayların oluşturduğu yerler genellikle düz ovalardır. İnsanlar da buralara yerleşmişlerdir. O nedenle Türkiye'deki yerleşim yerlerinin çok önemli bir kısmı diri faylar üzerinde yer alır. 'Türkiye'de 110 ilçe 24 il, 580 tane köy diri faylar üzerinde oturuyor. Ege Bölgesi'nde de baktığımız zaman Balıkesir aşağıya doğru Izmir, Muğla Denzili'nin önemli bir kısmı diri faylar üzerine oturuyorlar.

Diri fay nedir? Ne zaman tehlikeli?

'Diri fay', 10 - 11 bin yılda deprem üretmiş, dolayısıyla gelecekte de üretme potansiyeli olan faylardır. Faylar depremleri belli aralıklarla üretirler. O aralık kimi için birkaç yüz yıl, kimi fay için ise birkaç bin yıldır. Diyelim ki son deprem 1000 yıl önce olmuş, 500 yıl önce olmuş ama depremin tekrarlanma aralığı 3 bin yıl ya da 5 bin yıl, o zaman diri fay üzerinde yaşamanıza rağmen bir depremle karşılaşma olasılığınız düşmüş olur. Dolayısıyla her fay dediğimizde de paniğe kapılmamak gerekiyor. Fay hakkındaki bilgiler yeterince toplanmış bunlara bakmak gerekiyor.

Zamanlama açısından en riskli 2 fay

Depremlerin tekrarlama periyodu var. Türkiye'de bu açıdan baktığımızda iki tane çok önemli yer var. Birincisi Marmara Denizi. 1766'da iki deprem yaşanmış. Bu fay üzerinde bir deprem beklentisi var.

İkincisi Bingöl Yedisu. Erzincan ovasının doğusunda yer alan 1784'lerde kırılmış. O zamandan bugüne kadar da deprem üretmemiş. Bu iki bölge kırıldığında 7'nin üzerinde deprem beklentimiz var. Üçüncü olarak 6 Şubat öncesi çok defa dile getirdiğimiz Doğu Anadolu fayı var. Bu fay çok uzun yıllardır deprem üretmemişti. Uyarılarımız çok dinlenmediği için, çok ciddi can ve mal kayıplarına uğradık.

'Diri fayların imar planlarına işlenmesi sorunlu'

Türkiye'de 24 il, 110 ilçe ve 580 köy fay üzerinde. Türkiye'de 485 tane bilinen deprem üretme potansiyeli olan fay var. Yerleşim birimlerinin hepsinde risk sırası dikkate alınarak inceleme yapılması lazım. Bu tespitler şu an yapılıyor ama çok az. Yerleşim birimleri içerisinden geçen fayları Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü haritalayarak yayınlıyor. Ancak haritalamış oldukları ve yayınladıkları ölçek imar planları açısından uygun değil.

Yani 25 bin ölçeğinde yayınlanmış olsa orada 1 milimetrelik bir hata size 25 metre olarak yansır. Dolayısıyla bunun 1/1000 - 1/5000 gibi detay ölçeklerde yayınlanması gerekiyor. Önemli bir problem diri fayların imar planlarına işlenmesidir. İmar planına işlenebilmesi için de 1/1000'lik ya da 1/ 5000 gibi ölçeklendirilmesi ve fayların yerlerinin kesin olarak belirlenmesi gerekiyor.

'485 diri fayın incelemesi hala bitmedi'

Ayrıca bu faylar üzerinde yapılacak kazı çalışmalarıyla ki buna paleosismoloji diyoruz. Son deprem ne zaman olmuş, önceki depremler ne zaman olmuş, hangi süre içerisinde deprem olma olasılıkları var. Bunların detaylı olarak araştırılması lazım. Ama sözünü ettiğimiz 485 fayın ancak200 - 250 tanesi bugüne kadar araştırılmıştır. Ama araştırmalar sürüyor. Normal koşullarda 2023'te bu işlerin bitirilmiş olması gerekiyordu. Fakat maalesef oldukça yavaş ilerledi. Bütçe problemleri, çalışacak kişi problemleri ortaya çıkınca bunlar tamamlanamadı.

Bursa'da yeni bulunan fay ne anlama geliyor?

Bursa 1850 - 1855'te önemli depremler yaşamış, yangınlar çıkmış ve Bursa çok ciddi bir tahribata uğramış. Şehrin içinden geçen ve Uludağ eteklerine uzanan bir fay sistemi var. Biz sözünü ettiğim depremlerin bu fay sistemi tarafından oluşturulduğunu varsayıyoruz.

Yeni yapılan çalışmada ise ovanın içerisinden yani Uludağ etekleri değil, kentin biraz daha iç kesimlerinden geçen bir fay olduğu bir bilimsel çalışmayla iddia ediliyor. Bu fayın aşağı yukarı Mustafa Kemal Paşa, Kayapa'dan geçerek yeni şehire kadar uzandığı, tek bir parçalı büyük fay olduğu ve 7'nin üzerinde deprem üretme potansiyeli olduğu söyleniyor. Ancak üzeri alüvyon örtülü olduğu için ya da şehir olduğu için üzerinde tam olarak bunun geçmişte deprem üretip üretmediği hangi sıklıkta ürettiği ve gelecek için ne tür bir potansiyel taşıdığı konuları henüz araştırılmış değil. Bu fayın olması orada kein deprem olacağı anlamına gelmez. Kazılarla araştırılması, ondan sonra bunun deprem tehlikesinin ortaya konulabilir olması gerekiyor.

'Kentsel dönüşüm değil, binasal dönüşüm yapıldı'

Türkiye'deki binaların neredeyse yüzde 65 - 70'i imarı, iskanı olmayan mühendislik kurallarına uygun olarak yapılmamış yapılarla doldu ve ortaya bir kentsel dönüşüm ihtiyacı çıktı. Kentsel dönüşümde amaç; afetlere dayanıklı, özel, dayanıklı bir yapılaşmanın oluşturulmasıdır. Bunun için de yapılması gereken şey eski binaların risk sırası gözetilerek ortadan kaldırılması bunların yerine dayanıklı binalarının yapılmasıdır. Bu çalışmalar başladı ama bu kentsel dönüşüm değil binasal dönüşüm oldu. Yani bir binayı yıktık, ikinci binayı onun yerine diktik. Onun yanındaki binanın ne olacağı bizi çok ilgilendirmedi. Tüm çarpıklıkların giderilmesi lazım ki bu gerçek anlamda bir kentsel dönüşüm olsun.

'İstanbul'un en riskli yerleri en kalabalık yerler'

Deprem tehlikesinin en yakın olduğu ve nüfusun en yoğun olduğu bölge İstanbul Marmara çevresi. Sadece İstanbul'da 1 milyon 160 bin bina var. 750 bin civarında bina depreme dayanıksız. Bunların içerisinde de 70 - 90 bin tanesinin çok ağır hasar alacağı ya da çökeceği söyleniyor. Dolayısıyla öncelik buradadır. İstanbul'un olası bir depremde en çok hasar görmesi beklenen yerleri nüfusun en yoğun olduğu yerlerdir. Eminönü'nden tutun Silivri'ye kadar sahil şeridi. Bakırköy, Yeşilköy, Eminönü, Fatih buralar en çok etkilenecek yerler. Nüfus dağılımına bakarsanız İstanbul'un en yoğun nüfulu yerleri. Oysa depremle mücadelede adettir; deprem olacak yerde nüfus arttırılmaz, sanayi arttırılmaz. Ama bizim bütün sanayimiz ve nüfusumuz deprem hatlarının üstüne ya da çok yakınına yerleşmiştir.

Afete karşı hep yol haritası çizilir ama...

Deprem bölgelerinde yapılan yapıların hangi koşullarla, hangi kurallarla hangi zemine sütleriyle yapıldığı konusunda da çok fazla bir şey bilmiyoruz. Umuyorum ki hiç değilse mühendislik ve şehir planına uygun bir biçimde yapılıyordur. Türkiye'de hep yol haritası çizilir. 2020'de iki deprem oldu; İzmir ve Elazığ'da. Meclis'te araştırma komisyonları kurdu. Bilim insanlarını, mühendisleri, şehir plancılarını, mimarları çağırdılar. 'Niçin biz bu hasarları gördük ve geleceğe yönelik ne yaparsak bu hasarları görmeyiz' diye soruldu. 2023'te de komisyon kuruldu. Bu iki komisyonda birinde 295, birinde 298 öneri var. Bu önerilerin kaç tanesi yerine getirildi derseniz, neredeyse hiçbiri. Yani biz çok rapor hazırlarız, çok yol haritaları çizeriz ama o raporlar genellikle raflarda kalır. O yol haritalarına adım atmaya kimse cesaret edemez.

Liselere jeoloji dersleri geri gelmeli

Jeoloji, insan yaşamına çok farklı bir bakış açısı getiren ve üzerinde yaşadığı dünyanın dinamiklerini öğreten bir bilim dalı. Türkiye gibi afetler açısından çok yoğun bir ülkede herkesin bilgi sahibi olması gerekir. Bu dersin eğitim sistemi içerisine mutlaka konulması lazım. Ülkemizde 27 tane jeoloji bölümü var, kontenjanları dolmuyor. Hem ilgi yok hem de mezun oldukları zaman insanlar işsiz kalıyorlar ya da asgari ücretle çalışmak durumunda kalıyorlar. Ben 50 senedir bu mesleği yapıyorum. Her yaz ailemden, çocuklarımdan uzak arazide dağda, taşta yatmak kalkmak zorunda kalıyorum.

Bugün en temel sorunlardan biri zemine uygun olmayan inşaatların yapılmasıdır. Çünkü zemin etütlerini denetleyecek jeoloji, jeofizik mühendisleri çoğu belediyede yoktur. Yani bu raporlar işin ehil olan kişiler tarafından değil şöyle bir konudan haberi olan kişiler tarafından onaylanır. Dolayısıyla raporu yazanın yapmış olduğu hatalarda doğrudan binalara yansır ve afetlere yansır. Bu bakımdan jeolojinin özellikle çok önemli olduğunu ve mutlaka önem verilmesi gerektiğini ciddiye alınması gerektiğini söylüyoruz."

Podcast Haberleri