Ukrayna 48 milyon nüfuslu, gelişmekte olan statüsündeki ülkelerden biri. Ukrayna ekonomisinin kapasitesi olsa da üretim ve kalkınma gelişme beklenenin çok altında. Gayrisafi yurtiçi hasılası 165 milyar dolar civarında olan ülkede kişi başına düşen milli gelir 3100 dolar düzeyinde. Aslında zar zor ayakta duran Ukrayna ekonomisinin en büyük darbeyi aldığı dönem 2013-2014 arasında Ukrayna içinde ve Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan gerilim ve sonrasında yaşananlardır.
Ukrayna’nın 2014’te Rusya’nın Avrasya Ekonomik Birliği yerine AB’nin Doğu Ortaklığı projesini tercih etmesi, ülkede bugüne değin süren ekonomik bir karmaşaya neden oldu. Ukrayna Rusya’nın cezalandırma politikası uyarınca ilk olarak ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı olan Rus gazının Avrupa’ya taşınmasındaki transit pozisyonunu kaybetti. Bugün hala Rusya üzerinden Avrupa’ya gaz aktarılıyor olsa da bu 2014 öncesinin yarısı kadar. Bu da gelirlerin benzer biçimde gerilemesi demek. Dahası Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla Kırım gibi ekonomik ve jeopolitik öneme sahip bir bölgeden oldu. Buysa örneğin Rusya ile Sivastopol Limanı’nın kiralanması karşılığı alınan gaz indirimleri ve kira bedelinden olunmasıyla sonuçlandı. Ancak ülkenin Doğu bölgesinde (Luhanks ve Donesk) çatışmaların sürmesi, bu bölgenin aynı zamanda sanayi açısından önemli Ukrayna’nın dış etkenler uyarınca ekonomik anlamda yara almasına neden oldu.
UKRAYNA HALKI NE İSTİYOR?
Bununla beraber ülkede kronik hale gelen ve bir türlü çözüm üretilemeyen yolsuzluklar, oligarklaşma ve devlet-oligark ilişkilerinin iç içe geçmiş durumda. Ukrayna uzmanı Dr. Habibe Özdal Washington, Brüksel ve Moskova yer yer Kiev’den açıklamalara karşı sesine pek kulak verilmeyen Ukrayna halkının durumunu şöyle aktarıyor:
“Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan bu gerginliğin Ukrayna halkı açısından de önem taşıdığı söylenmeli. Her şeyden önce sürekli bir savaş, doğrudan saldırı tehdidi altında bulunmak psikolojik olarak son derece yorucu ve aslında 2014’ten bu yana en azından ülkenin doğusunda zaman zaman şiddetlenen zaman zaman duran çatışma hali var Bu hem bir psikolojik bir yorgunluğa neden oluyor bir yanda da ülkenin kaynaklarının ekonomik kaynaklarının siyasi motivasyonun engelliyor. Ukrayna halkının bazı temel taleplerinin hayata geçirilmesinde engellendiği görüşü hakim.
Bu temel beklentilere bakacak olursak, 1992’den bu yana ekonomide merkezi planlı modelden serbest piyasa ekonomisine geçiş çok sağlıklı ilerlemediği için yolsuzluk hem çok yaygın hem de siyasetçilere uzanan derin bağlara sahip. Dahası ekonomik koşullar pandeminin etkisiyle ve 2014’ten bu yana devam eden Rusya-Ukrayna gerginliği Donbas bölgesinin Rus ayrılıkçıların kontrolü altında olması nedeniyle ekonominin gidişatı veya halkın öncelikleri örtüşmüyor. Örneğin yolsuzlukla yeteri kadar mücadele edilmemesi, ordu modernizasyonu başta olmak üzere savunma sanayine yapılan yatırımlar halk ile yönetimin ayrışmasını güçlendiriyor.
Ukrayna halkının savaş ve son dönemde yaşananlar karşındaki memnun olmadığı ortada. Peki Ukrayna halkı ne istiyor? Habibe Özdal bu talepleri şöyle aktarıyor:
"İlk olarak iç siyaset açısından yolsuzlukla mücadele, iyi yönetişim, güçlü ve bağımsız kurumlara sahip bir Ukrayna istiyor. Dış politikadaki tutumları ise şöyle aktarmak mümkün: 2014’ten sonra halkın dış politika taleplerinde bazı değişimler var. Ancak bu kamuoyu yoklamalarının çatışmaların sürdüğü Donbask bölgesini dışarıda tuttuğu merkez ve batı Ukrayna’da yapıldığı da göz önüne alınmalı. Yapılan çalışmalara göre tarihte görülmemiş şekilde NATO üyeliğine destek var. Benzer biçimde AB üyeliği en çok talep edilen ikinci konu. Ancak şunun altını çizmek lazım. Bu anketlerde çıkan yanıtlar genellikle Rusya karşıtlığının yüksek olduğu yerler. Bu sonuçlar Ukrayna’da kiminle konuşabildiğinizi gösteriyor aslında bir anlamda.
İŞGAL DURUMUNDA ORTADOĞU'YU ZOR GÜNLER BEKLİYOR
Rusya ile ABD arasında yaşanan bu krizin etkilediği bölgelerden biri de Ortadoğu. Gözler Avrupa ülkelerinin tutum ve davranışlarına odaklanmış olmakla beraber, Ortadoğu bölgesinde de krizin yakından takip edildiği ve buradaki devletlerin konumlarını belirlemeye çalıştığı görülüyor. Ortadoğu ülkeleri hem Rusya hem ABD ile yakın ilişkilere sahip, bölgede denge siyaseti yürütülüyor. Bununla beraber Ukrayna’nın olası işgali bölge için gıdadan göçe uzanacak bir krizin kapısını açabilir. Ortadoğu üzerine yazıları, bölgeden geçtiği kritik analiz ve haberleriyle tanınan Evrensel Gazetesi yazarı Hediye Levent, Ukrayna krizi ve olası bir işgal durumunu şöyle yorumluyor:
“Dünyanın genelinde olduğu gibi Ortadoğu ülkeleri de Ukrayna krizini yakından takip ediyor. Ukrayna bölgeye uzak olsa da orada yaşanacak bir savaş Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanacak şekilde etki yaratacaktır. İlk aşamada Ukrayna’ya yönelik bir savaş olursa, Rusya’ya yaptırım uygulanabilir. Bu durum Avrupa’nın enerji ihtiyacını gündeme getiriyor. Bu noktada Katar başta olmak üzere bölge ülkelerinden karşılanmasını gündeme getirecektir. Ancak buradaki denklem yalnızca enerjiyle sınırlı değil. Diğer diplomatik faktörler dikkate alındığında bölge ülkeleri kardan çok zarar görebilir.
Birincisi Rusya bölgede öncekinden farklı olarak güçlü bir ülke. Suudi Arabistan ile Körfez ile Mısır ile güvenlikten ekonomiye uzanan işbirliğinin temellerini attı. Zaten Rusya Suriye’de var. Aynı zamanda Suriye’deki mevcudiyeti Akdeniz’de de askeri olarak var olmasını sağlayan bir süreci başlattı. Bu nedenle körfez ülkeleri bir 10 yıl önce ABD’ye daha yakın bir ilişki içindeyken bugünlerde ABD’nin bir tarafta Rusya’nın bir tarafta olduğu bir çatışma durumunda taraf olmak istemeyeceklerdir. Taraf seçmeye zorlanmaları da bölge açısından çok maliyetli olacaktır. Diğer taraftan Çin’in Ukrayna savaşına yaklaşımı dikkat edilen bir diğer unsur. Kısa süre önce aralarında Suudi Arabistan, BAE’nin de olduğu bölge ülkelerinin bir Çin açılımı söz konusuydu. Çin ile olan ilişkilerini de gözeterek bu ülkeler yine taraf olmak istemeyecektir.
GIDA KRİZİ İHTİMALİ
Rusya, Çin ve ABD gibi üç devletin bölgeyle ilişkileri ülkelerin çatışmaya taraf olmaması için anlaşılır bir zemin sunuyor. Ancak az bilinmekle beraber başta Mısır olmak üzere söz konusu ülkelerin Ukrayna ile de özellikle tahıl ithalatı, gıda alanında önemli bir işbirliği var. Bu duruma dikkat çeken Levent, Ukrayna’nın işgale uğraması durumunda beklenenden daha büyük bir krizin kapıda olabileceğini şu sözlerle aktarıyor:
"Gıda krizi ihtimali bölge ülkeleri açısından önemli bir sıkıntı. Mısır başta olmak üzere pek çok bölge ülkesi, buğday gibi temel tahıl ürünlerini Ukrayna’dan alıyor. Ukrayna’nın işgal edilmesi, bu ithalatı aksatacak ve alternatif arayışına neden olacaktır. Bu fiyatlara yansıyacaktır. Zaten bölgede Arap ayaklanması nedeniyle özellikle Mısır’da süre gelen bir ekonomik sorunlar yumağı var. Buna bir de gıda krizi eklendiğinde lokal düzeyde var olan yoksullaşmayı artıracak gibi görünüyor. Bu da muhtemelen toplumsal huzursuzlukları tetikleyecek.
Her ne kadar bölgede çatışmalar büyük ölçüde yatıştığı için göç dalgasında bir gerileme olsa da BM başta olmak üzere bölgeye yeniden inşa ve imar, sağlık, gıda için destek aktarılıyor. Ancak Ukrayna’da yeni bir göç dalgasının ortaya çıkması buraya gelecek olan yardıma sınırlama getirebilir. Son olarak bölge ülkeleri ABD ile Rusya arasında bir tercih yapmazlar da yaptırıma uğrayabilirler. "
Rusya ile Ukrayna arasında yükselen tansiyonun çatışmaya dönme ihtimaline dönük analizlerde Habibe Özdal’ın aktardığı gibi Ukrayna halkının sesine pek kulak verilmiyor, Ukrayna sanki üzerinde canlı yaşamayan bir coğrafya olarak görülüyor. Oysa işgal için verilen her tarih, her saat bu insanların evlerine bomba yağması demek. Bununla beraber Ukrayna krizinde atlanan bölgelerden biri Ortadoğu. Küreselleşme koşulları uyarınca Ukrayna’da üretilen buğday Kahire’de ekmek oluyor. Ukrayna’da yaşanacak bir tedarik sorunu Mısır halkını da etkileyecek. Örneğin yaşanan yeni bir krizin uluslararası yardım kuruluşlarının var olan plan ve programlarını alt üst edeceği açık. Ukrayna krizinden etkilenmeyecek bir ülke bulmak zor. Bu nedenle Ukrayna krizi analiz edilirken kışkırtıcı bir dil yerine çatışmadan uzak bir dil barışın dilini kullanmak ve barışın sesini yükseltmek önemli.