Seçimden eğer Millet İttifakı başarılı çıkarsa, döviz girişi olacağı beklentisi yüksektir. CDS’in düşmesinden de anlaşılıyor ki dış dünya, yabancı yatırımcı, kreditörler Millet İttifakı’na prim vermektedir.
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
Eğer hatırı sayılır bir döviz girişi gerçekleşirse az olmakla birlikte bunun kuru düşüreceğini de söyleyenler vardır ama yaygın beklenti döviz kurlarını sakinleştiren bir etki yapmasıdır. Çünkü enflasyonun ancak yarısı düzeyinde artmış döviz kurunu yukarı iten, itecek olan etkenler de aynı anda devrededir:
- Rezerv yakarak kuru sabit veya bir seviye de tutma uygulaması bitecektir.
- KKM uygulaması biteceğinden çıkan paranın bir kısmının dövize gitmesi muhtemeldir.
- MB’nin, eksi rezerv kırılganlığını aşmak için döviz biriktirmesi gerekecektir. Dolayısıyla piyasada satıcı değil alıcı olarak bulanması beklenir.
Dolayısıyla seçimden sonra kurların bir patlama halinde değil ancak daha sakin bir seyirle bir miktar yukarı gidebileceğini dikkate almamız gerekir.
Enflasyonda, geriye doğru düzeltme yapılmasa dahi, bundan sonrası için doğru ölçüm bekleyeceğimize göre daha yüksek aylık oranlar görebiliriz. Dolayısıyla manşet enflasyonda da yüksek oranlar görebiliriz.
Bir başka beklenti faizlerde olacak. Bu hükümet para politikasını “etkisizleştirmişti.” Mevcut yüzde 8.5 faizin enflasyonla, ekonominin diğer göstergeleri ve ihtiyaçlarıyla bağı kopuk. Yeni hükümet Merkez Bankası’na yetkilerini verecek ve para politikası devreye girecektir. Böylece faizler itidalli bir yükseliş patikasına girecektir. Bu da zaten yavaşlamış olan ekonomiyi önemli ölçüde yavaşlatıcı bir etki yapacaktır. Hükümet aynı zamanda işsizliğin artışını önleyici tedbirleri de devreye koymazsa, 8 milyon civarındaki işsiz sayısının 10 milyona doğru hareket etmesi gibi bir durumla karşılaşılması mümkün.
KKM’de artış var
Dövizden dönerek açılan Kur Korumalı Mevduat’ta (KKM) faiz tavanının kalkması, KKM’deki azalmayı durdurdu, tekrar artış oldu. Yılbaşından bu yana KKM bakiyesi 207 milyar artarak 3 Mart itibariyle 1 trilyon 577 milyar liraya yükseldi.
Bilindiği gibi geçen yıl sonunda 100 milyar liraya yakın azalma olmuştu.
Azalmanın başlıca nedeni, KKM’de (MB politika faizi + 3 puan şeklindeki) faiz tavanı uygulamasıydı. Hem bu faiz piyasadaki normal mevduat faizinin bile altında kalmıştı hem de döviz kuru artmadığı için KKM cazibesini kaybetmekteydi…
Bu durumun sonucu olarak KKM azalmaya başlayınca, Merkez Bankası, kendisinin taraf olduğu, dövizden dönerek açılan KKM hesaplarında faiz tavanını kaldırdı. Dolayısıyla döviz dönüşümlü KKM’lerde faizler biraz yukarı gidebildi. Halen yüzde 20’nin üzerinde. Yüzde 25, hatta büyük mevduatlarda daha yüksek faiz oranları var.
Ancak TL’den KKM’ye dönüşen mevduatlarda faiz tavanı devam ediyor.
KKM’nin yaklaşık yarısının TL’den geldiğini kabul edersek 700 milyar lira civarında bir tasarruf şu anda (Merkez Bankası Politika faizi % 8.5 + 3 puan =) %11,5 gibi çok çok düşük bir faize mahkum durumda.
Bu durum nedeniyle TL’den açılmış KKM tasarrufçusunun vade dolunca çıktığı, dövize dönerek tekrar döviz dönüşümlü KKM hesabı yaptığı, böylece yüzde 11,5 yerine yüzde 20 – 25 faiz alabildiği belirtiliyor.
Bu arada adaletsiz oluşu bir tarafa, iki ekonomi otoritesinin (Bakan Nebati ile MB Başkanı Kavcıoğlu) kendisinin muhatap olduğu KKM hesaplarında iki farklı uygulama yapması da ilginç bir tablo çıkarıyor ortaya.
Dolar kuşatması devam ediyor
Hükümetten bankalara dolar talimatı yağmaya devam ediyor. Bilindiği gibi, bu yıl başından itibaren bankalar mevduatlarında TL oranını yüzde 60’a çıkarmak, döviz oranını da yüzde 40’a çekmek zorundalar. Bu oranı tutturmayana ceza var. Bankaların bir gündemi bu. Bu arada yeni bir talimat daha gitti. Bankalar vatandaşa döviz satarken daha önce 19.05 lira olan minimum fiyat 19.15 TL’ye yükseltildi.
Yüksek alış – satış fiyat farkları gibi, vatandaşa satışta fiyatın 19.15 TL’ye çekilmesinin, caydırıcı bir yönü var ama kuru biraz, kontrollü biçimde ufak marjlarla bırakma tarafı da var. Bu kararda dövizdeki büyük baskının etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Hükümet döviz kuru üzerindeki baskıyı sürdürüyor. Hem sert bir yükselişin besleyeceği kriz algısından kaçınmak için hem de döviz kurundan enflasyona geçişkenliği sınırlamak için… Ancak dövizi baskılamak için iç kaynaklar (KKM, ihracatçı dövizi) akmaya devam ederken, dış kaynaklar tükenme noktasındadır diyebiliriz. En son Suudi Arabistan’dan 5 milyar dolarlık bir kaynak gelmişti.
Kredi faizlerini baskılamaya devam
Bilindiği gibi hükümet, piyasaları canlı tutmak, yatırımları teşvik etmek için öteden beri şirketler için ucuz kredi yaratma peşindedir. Bunun için de Merkez Bankası’ndan zaten ucuz fonlama yapıyorken, KKM’den faiz tavanı koyup çok düşük faizli kaynak sağlıyorken bankalara dönüp, “Siz de şirketlere ucuz kredi vereceksiniz” baskısı yaptı, olmadı, sonunda faiz tavanı (MB referans faiz oranı X 1.4) getirdi. Böylece şirketler enflasyon yüzde 60 – 70 iken yüzde 13 – 14’ten kredi kullanabildiler.
Fakat vatandaşın ihtiyaç kredisinde böyle bir uygulama yoktu.
Bu tabi eleştiri ve şikayet konusuydu. Hükümet, şimdi tüm tüketici kredilerine değil sadece ihtiyaç kredisine de faiz tavanı getirdi. Bankalar ya bu kredilerin halen yüzde 30 civarında seyreden faizini indirecekler, veya verdikleri krediler kadar tahvili MB'de tutacaklar. Belirlenen faiz tavanı şöyle:
Referans faiz oranı 10,31 x 1,8 = %18,56
Referans faiz oranı 10,31 x 2,0 = %20,62
İhtiyaç kredisi faizleri bu iki oran arasında kalanlar verdikleri kredilerin yüzde 20’si oranında menkul kıymet tesis edecek, %20.2 oranının üstünde faizli krediler için bu oran yüzde %90 olacak.
Menkul kıymet tesis etmek demek, Hazine’den düşük faizli tahvil almak demek.
Bankacılık sektöründe döviz dönüşümlü hesaplarda faiz tavanı kaldırılmış ve faizler yukarı giderken, normal mevduatlarda da faizler yukarı doğru hareket ederken, kredi türlerinin daha geniş bir bölümü için faiz tavanı getirmek şirket - vatandaş arasında bir eşitlik kurmak bakımından anlamlı olabilir ama farklı sonuçlar da yaratabilir. Birincisi bankalar ihtiyaç kredisi vermekten kaçınır. Vatandaş ihtiyacını karşılayamaz.
İkincisi yüzde 25 - 30’dan mevduat toplarken yüzde 15 – 20 seviyelerinde kredi vermeye zorlanan, vermezse düşük faizli tahville cezalandırılan bankaların sermaye yeterlilikleri aşınır. Uygulama uzun süre devam ederse negatif sermaye durumu ortaya çıkar. Bu da en istenmeyen şeydir!