Mehmet Şimşek’in bakan olarak atanmasından sonra neler olabilir? Ne bekleyebiliriz?
Öyle anlaşılıyor ki Şimşek’ten iki beklenti var: Birincisi, enflasyonun düşürülmesi, ikincisi ise döviz girişi sağlaması…
PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
Rezervlerle, “dost ülkelerden” döviz alarak, KKM’den gelen dövizle, ihracatçı döviziyle, bankalarla swap - zorunlu karşılık olarak gelen dövizlerle müdahale etmenin sınırlarına gelindi. Seçime kadar bir şekilde idare edildi ama artık bu kaynak kuruma noktasında. Dışarıdan döviz girişi sağlamaktan başka çare kalmadı. Şimşek’i, daha önce görevden alan Erdoğan’ı tekrar Şimşek’in kapısını çalmaya mecbur bırakan da bu: Dışarıdan döviz girişi sağlanmazsa, içeride dövizi belli bir seviyede tutmanın imkanı yok. Kontrolsüz ve yıkıcı biçimde şok artışlar bile mümkün olabilir. Döviz girişi sağlanmalı…
Şimşek geldi. Yabancı kredi kuruluşlarının, fonların, yatırımcıların nasıl çalıştığını biliyor. Oradan gelmişti zaten. Türkiye’de faiz – kur ortamını, yabancılar için cazip hale getirmesi bekleniyor. Bu demektir ki faizleri, yabancılar için cazip seviyelere taşıma eğiliminde olacak. Önce kur bir yerde istikrar sağlayacak ve faizler yükselecek ki yabancı gelsin ve kısa gün karını yapsın… O gelince de getirdiği döviz, döviz piyasasını yatıştırsın.
Ama Türkiye ekonomisinin temel sorunları, bunun zaten yapılabildiği zamanlardan beri yapısal bozulmaya devam ediyor. O da şudur: Ekonomimiz, cari açık vermeden yol alamıyor! Türkiye ekonomisinin ürettiği döviz, döviz harcamalarına yetmiyor. Sürekli cari açık veriliyor.
Ama Şimşek’in yöneldiği, ondan beklenen bu yapısal sorunlara odaklanması değil, acele döviz bulması… Yakında döviz turuna çıkacak. Neler olacağını birlikte göreceğiz ama ben atanmasıyla birlikte fazla umuda kapılanlardan değilim. Birincisi, kendisinin bildiğimiz ekonomi politik eğilimi neo-liberal. Yani enflasyona karşı bir program geliştirecekse de bunun faturasını emekçilerin sırtına yıkacağını bekleyebiliriz. İkincisi, son BDDK atamasının kendisinden habersiz yapılması da gösteriyor ki inisiyatif alanı da sanılan kadar geniş değil.
Fazla umutlanmak gerçekçi değil
Neden fazla umutlu olmak gerçekçi değil? Bakalım:
- Bir kere ortada güven verici bir özeleştiri yok. Prof. Dr. Selva Demiralp’in de buna dikkat çektiği gibi, “Yeni bir sayfa açılırken eski ekonomi modelinin muhasebesinin yapılması gerekiyor. Bu hem hesap verilebilirlik ve şeffaflık açısından hem de o modelin öldüğünden ve geri gelmeyeceğinden emin olabilmek için önemli.” Şimşek geldi göreve ama “NAS var o faiz artırıyor” diye Naci Ağbal’ı 4 ay sonra görevden alan anlayış yeli yerinde duruyorken emin olabilir miyiz? Belirleyici olan Erdoğan. Peki şimdi “faiz sebep enflasyon sonuç” teorisinin yanlışlandığını kabul ediyor mu? Birkaç ay sonra Şimşek’in yine gönderilmeyeceğinin garantisi nedir? Eğer CB, önceki bakan Nebati’yi de yanına alarak, kamuoyunun önüne çıksaydı da; “Yanlış yola girdik, enflasyonu patlattık, doları patlattık, dövizleri yaktık, tükettik, sizi fakirleştirdik” dese, sorumluluğu üstlenseydi, belki o zaman yeni bir anlayışa gelindiği düşünebilirdi. Bu olmadığı sürece eski deneyim bir ihtiyat rezervi olarak akıllarda kalmaya devam edecek. Çünkü Erdoğan geçmişte de kritik zamanlarda faiz artışına ikna edildi ama sonra bundan döndü.
- Elbette ki özeleştirinin yanında uygulama da önemli. Simşek gelir gelmez şeffaflıktan söz etti. Prof. Dr. Şenol Babuşçu hatırlattı. “Şimşek daha önce Bakanlık görevinden ayrılırken sert eleştiriler yapmıştı. TÜİK veriler ile oynamaktadır. Merkez Bankası bağımsız olmalı. Hukuk sistemi olmadan yabancı yatırımcı gelmez, demişti.” O halde TÜİK’ten, enflasyon rakamlarının düzeltilmesinden, kontrole açılmasından başlayabilir. MB’nin 300 milyar dolar rezerv satışını incelemeye alabilir. KÖİ sözleşmelerini açıklayabilir, İhale Kanunu değiştirilebilir. Bunu göreceğiz. Henüz bir işaret almış değiliz.
- Merkez Bankası başkanlığına atanan Gaye Erkan, yetenekli bir finansçı olabilir ama MB deneyimi yok. Oysaki Türkiye’de şu anda yaşı, deneyimi uygun, eski merkez bankacı 10 isim sayabilirim. Neden içerden bir isim atanmadı? Atanmadı çünkü bu eski kadroların neredeyse tamamı iktidara göre “muhalif.” Anlaşılıyor ki Türkiye’nin işlerini düzeltmek için tüm potansiyelini devreye almaktan uzak partizan tutum sürecektir.
- Diğer kurumlar ne olacak? Ekonominin bütün inisiyatif kurumlarına iktidarın kadroları dolduruldu. Liyakate bakılmadı. Peki sadece bir iki kurumun yönetiminde değişiklik yeterli olabilir mi? BDDK Başkanlığı’na atama köklü bir reform sürecine girilmeyeceğini, eski politikalardan radikal bir dönüş olmayacağını gösteriyor.
- Türkiye’de ekonomi tamamen siyaset ekonomisidir. Erdoğan’ın seçim kazanmasına odaklanmış bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla partizan müdahalelerin önü kesilmezse dibe çekilmekten de kurtulamaz. Eğer Ziraat Bankası’ndan çiftçiye, Halkbank’tan esnafa değil de Demirören’e kredi verdirme düzeni devam edecekse, neden, niçin umutlu olunsun? Şimşek faiz artırsın ama diğer yandan kamu bankalarından yandaş patronlara kredi bağlamaca devam etsin.... Şimşek döviz turuna çıksın ama ihale dağıtmaca devam etsin. Mali disiplin desin ama Kanal İstanbul gibi rant projeleri devam etsin... Bu tablo umut verici olabilir mi?
- Seçim arifesindeyiz. Dolayısıyla maliye tarafından para politikasına bir destek gelmeyecek gibi görünüyor. Belki bazı kamu yatırımlarının ertelenmesi, harcamalarının kısılması gibi gelişmeler olabilir ama maaş – ücret zamları boyutunda kesenin ağzı açık kalacak. Dolayısıyla ekonomide ikili bir sistem izleyeceğiz. Para politikasının Şimşek’te, maliye politikasının Erdoğan’da olduğu bir hibrit uygulama görünüyor. Böyle bir sistemin çalışması zor görünüyor.
- Asıl önemlisi… Asıl önemlisi, ekonomide sıkışınca alınan geçici kararlar değil, taktik geri çekilmeler değil… Türkiye ne yöne doğru yol alıyor? Ve o yol sağlıklı bir ekonomi öngörüyor mu? Ben bu fikirde değilim. Seçimlerden sonra yapılıp edilenlere bakılınca demokrasiden uzaklaşma, tek adam yönetimini derinleştirme adımlarının devam ettiğini görüyoruz. Söylemeye çalıştığım şu: Erdoğan rejimi bir “serbest piyasa” ekonomisi öngörmüyor. Onula çelişkindir. Kumanda ekonomisi istiyor, kuruyor. Dolayısıyla Şimşek’in göreve getirilmesi, faiz artışına izin verilmesi bu genel eğilim içinde “taktik” kalıyor. Ekonomide yeni politikalara dönüş, eğer siyasette de dönüşe eşlik etmiyorsa güvenmemiz için bir neden yok demektir. Siyaset tarafında tek adamcı uygulamalar artarak devam ediyor. Yeni bir devlet, yeni bir rejim kuruluşundan söz ediliyor. Erdoğan, seçim sonrası ne dedi? “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi artık tartışma dışıdır.” Öyleyse bu rejimin kendine uygun bir ekonomi yaratmaya doğru evrileceğini söylemek yanlış değil. Türkiye’de yeni bir rejim kuruluyor. Siyaseti daha bir süre istikrar kazanamayacak. Ekonomi bu geçiş döneminin çalkantılarını yansıtacak, savrulacak, ileri geri gidecek, dönüşler yapacak.
Hülasa, Şimşek, yeniden piyasa ekonomisine dönülsün diye gelmedi. Kumanda ekonomisinin yarattığı büyük arızalara bir çözüm bulsun diye göreve getirildi. Döviz lazım. Erdoğan’a vermiyorlar. Bakalım Şimşek’e verecekler mi?
Yabancılar: Bu filmi daha önce gördük
Bu konuda da işlerin o kadar da yolunda gitmeyeceğini söylemek isterim. Tam da yukarıda belirttiğim kaygılar nedeniyle… Bloomberg’e konuşan küresel yatırım şirketi Ninety One’ın yöneticilerinden Thys Louw, Naci Ağbal tecrübesini hatırlatarak “Bu filmi daha önce gördük” demiş. Louw ayrıca Şimşek-Erkan ikilisine ne kadar alan açılacağını da sorgulamış, atamaları ‘iyimser bir gelişme’ olarak nitelendirirken ‘değişimle’ ilgili açık işaretler belirene kadar da temkinli yaklaşmaya devam edeceğini dile getirmiş.
Yine aynı haberde finansal hizmetler grubu SEB’in yöneticilerinden Erik Meyersson da yeni ekonomi yönetiminin ilk testinin 22 Haziran’daki para politikası kurulu toplantısı olduğunu belirterek “Piyasaların suyu test etmesi muhtemel. Bu da ya önden faiz artışına ya da daha hızlı değer kaybına yol açacak” demiş.
Varlık yönetim şirketi UBP’nin yöneticilerinden Peter Kinsella ise “işler yoluna girdikten” sonra Erdoğan’ın eski politikalarına dönebileceği yönünde uyarmış: “Ortak düşünce, Erdoğan’ın ortodoks bir politika duruşu benimsemesi gerektiği çünkü seçenekleri tükendi. Ama işler istikrara kavuşur kavuşmaz son yirmi yıldır her durumda olduğu gibi eski davranışına geri dönme riski var” demiş.