Diyarbakır Kürt Çalışmaları Merkezi, Kürtlerle ilgili elde edebildiği her veriyi topluyor. Akademik çevrede Kürtlerle ilgili toplumsal, kültürel, demografik veri üretmek kolay değil. Bu açığı işte Diyarbakır Kürt Çalışmaları Merkezi kapatıyor. Kürt halkını yakından takip eden merkezin direktörü Reha Ruhavioğlu bu hafta “Gündem Eşitlik”in beşinci bölümünün konuğu oldu.
“Kürtlerin gündemini takip ediyoruz”
Reha Ruhavioğlu: 2019 yılının sonunda kurduk. Akademik metodolojiyle, daha çok kamuoyu araştırmalarıyla, Türk toplumunun biraz değişimini, dönüşümünü içeriden izleyen bir göz olarak kurgulandı. İşte örnek söylüyorum, 2020 yılında Kürt Gençler Araştırması yaptık. Bunun ikincisine hazırlanıyoruz. Ya da eşitsizlik bülteni diye bir bülten, dil haritası diye bir projemiz var. Sürekli il, il Kürtçenin ne kadar kullanıldığı, ne kadar aktarıldığı ve Kürtçe ile ilgili taleplerin ne olduğu gibi meseleler. Esas büyük projemiz diyebileceğimiz proje Kürt Barometresi. Bu barometre, dünyadaki Arap barometre, Euro barometre gibi barometrelerin bir benzeri şeklinde Kürtlerle ilgili periyodik zaman dilimlerinde ve bazı konularda anket usulü Kürtlerin gündemini takip etmeyi hedefliyor.
"Türkiye'deki bölgesel eşitsizliği objektif verilerle açıklıyor"
Türkiye'de yaklaşık 18-20 milyon arası Kürt nüfus var. Geçmiş yıllarda ya da günümüzde, Kürtlerin yaşadığı illerde, Türkiye'nin haritasının bir bölümünün rengi farklı… Reha Ruhavioğlu da bu “eşitsizlik” durumuna dikkati çekiyor. Eğitimde, sağlıkta, sivil katılımda, konutta, altyapı hizmetlerinde, nereye bakarsak bakalım, Türkiye'nin bir bölümünün bu kamu imkânlarından yeterince faydalanamadığını söylüyor. Üstelik sadece bir ilde değil, birçok ilde bu “eşitsizlik” göze çarptığı için durum tesadüf değil diyor.
Reha Ruhavioğlu: Eşitsizlik sistematik bir vaziyeti almış durumda. Örneğin, peki bu eşitsizlik toplamda ne yapıyor diye sorduğumuzda, kabaca yani çok anlaşılır bir dilde söyleyecek olursam, eğitimde eşitsizlik olduğunda şu demek, ikimizin arasında aynı koşullar varmış gibi bir simülasyon yaratıyoruz. Ama benim ayağımda bir de ağırlık var. Koşan insanların antrenmanlarda ayaklarına taktıkları birer kiloluk, yarımşar kiloluk kum torbalarını düşünün. Şimdi sonra sağlıkta yarışıyoruz, benim ayağıma bir tane daha kum torbası takılıyor. Gelir ve servet kaleminde yarışacak oluyoruz, bir tane daha…
"Diyarbakır’dan Superman olması bekleniyor"
Diyarbakır’ı örnek alırsak, bölgenin kalabalık ve şehir olarak görece daha gelişmiş, daha sosyal ve Kürt kültürünü en iyi yansıtan şehri. Teşvik konusunda kamusal destek alsa dahi, Ege bölgesinin iç kısmında kalan Afyon iliyle mukayese bile edilemiyor. Çünkü Diyarbakır’ın yükü Afyon’dan daha ağır. Çünkü koşullar eşit değil.
Reha Ruhavioğlu: Diyarbakır’ın yaklaşık ayağında 2-3 kilo ağırlıkla yarışa başlaması gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Ne oluyor? Böyle bir vaziyette eğer Diyarbakır bir Süpermen değilse ki değil, böyle bir yarışta Afyon ile yarışamayacağını görüyoruz. Mesela kamu teşvikleri diye bir şey var biliyorsunuz. Sanayi kuruluşlarına bölgesel teşvikler veriliyor. Sonuçta bu sanayi teşviklerinin ne kadar işe yaradığına dönüp baktığımızda bu teşvikler eşitsizlik, eşitsizliği gidermek üzere ortaya çıkan paketler yani üretilmiş paketler normalde ve dezavantajlı bölgelere daha fazla teşvik verilmesini beklersiniz, öngörürsünüz. Sonuç nasıl oluyor diye baktığımızda sonuç şöyle oluyor, diyelim ki Çorum'a ya da işte Konya'ya ya da işte Ege'de daha içeride bir yere, Denizli gibi bir yere Diyarbakır'dan daha düşük teşvikler veriyorsunuz ama totalde o düşük teşvik Denizli gibi bir yerde büyük bir anlam ortaya koyar. Ama Diyarbakır'a verdiğiniz teşvikin gerçekten teşvik edici bir tarafı olmadığı için Diyarbakır'da gerçekten bir üretime, bir kalkınmaya dönüşemiyor.
Türk siyaseti ve Kürtler arasındaki ilişki : Kaçıngan bağlanma*
Her seçim dönemi siyasiler Diyarbakır’a, Mardin’e deyim yerindeyse çıkartma yapıyor. Parti kurmaylarının geniş katılımları ile günler süren Doğu ve Güneydoğu Anadolu seçim mitingleri düzenliyor. Bir de kritik kavşaklar da yine ilk akla gelen Kürtler oluyor. Mesela Suriye, İran ve Irak karışıyor ise anında Kürtler için söylemler yapılıyor. Peki, her zaman değil de zaman zaman hatırlanmaya Kürtler içerliyor olabilir mi? Siyasiler ve Kürtler arasındaki bu “kaçıngan bağlanma” Kürtlerde güven kaybına yol açıyor olabilir mi?
Reha Ruhavioğlu: Kürtler, sadece oy veren insanlar değiller. Başka şeyler de yapıyorlar. Ne bileyim, yiyorlar, içiyorlar, geziyorlar, tozuyorlar, eğleniyorlar falan. Müzik dinliyorlar, takım tutuyorlar. Çoğunlukla seçim dönemlerinde ve Kürtlerin yeniden konuşulduğu işte bugünlerde çözüm süreci gibi bir şeyden bahsediliyor tekrar yani adına çözüm süreci diyemediğimiz Bahçeli'nin Dem partiyle tokalaşmasıyla başlayan sonra Bahçeli'nin Öcalan’ı mecliste silahsızlanma çağrısı, yapmak üzere meclise çağıran bir çıkışı oldu ve bununla paralel bir süreç izliyoruz. Böyle dönemlerde de Kürtler akla geliyor ama böyle durumlarda herkes yine sizin fikrinizi sormuyor. Çünkü kurumların ve grupların bir pozisyonu var. Mesela muhalif medya, Seçim dönemlerinde fazlasıyla görüşümüze başvuruyor. Ama Devlet Bahçeli konuştuğundan beri, yani 1 Ekim'den bu yana çok az konuştuğumuzu görüyorum Muhalefet Medya'da. Bu şu demek, kendilerinin bu süreçle ilgili bir yaklaşımı var, bir çerçevesi var ve bu çerçevelerin içinde sizin yapıp ettiğiniz şey, sizin konuşacağınız, paylaşacağınız kanaatler birebir o yayın organının görüntüleriyle örtüşmüyor.
“Her Kürt DEP’li, HADEP’li, HDP’li ya da DEM’li doğmuyor”
Kürt araştırmaları merkezinin 2023 projeksiyonuna göre, 60 milyon seçmenin yaklaşık 12 milyonu Kürt. Bu da yaklaşık %20'ye denk geliyor. Ve evet en çok oyu olan parti DEM, kendi içlerinden gelen milletvekillerine oy veriyorlar, ya da politik örgütlülük konusunda çok etkin oldukları için oylar, kendilerine samimi buldukları DEM partisine gidiyor. İktidar ve muhalefetin aksine, DEM ile aralarındaki ilişki biçimi, sadakate ve sevgiye dayanıyor yani “güvenli bir bağlanma”.** Buna rağmen AKP hala Kürtlerin en çok oy verdiği ikinci parti.
Reha Ruhavioğlu: 2023 seçimlerinde, %20 ile %20,5 arasında değişen bir kümeydi Kürt seçmen. Ve bu küme kabaca dört parçaya, beş parçaya ayırılıyor. Bu kümenin bir grubu, en büyük grup gidip DEM Parti'ye oy veriyor. Bu yaklaşık üçte bire denk geliyor. Bakın 100 Kürt'ün yaklaşık üçte biri gidip 14 Mayıs seçimlerinde DEM Parti'ye oy verdi. Yüzde 23'ü kadarı oy kullanmadı, sandığa gitmedi. 8-9 puanı AK Parti CHP'den parti dışındaki partilere verdi. 22 puan kadarı AK Parti'ye verdi ve 13-14 puan kadarı da CHP'ye oy verdi. DEM Parti, AK Parti, CHP, diğer diye sıralayabileceğimiz 4 grup var. Dolayısıyla 12 milyon seçmenin yaklaşık 4 milyon 250 bin gibi bir nüfusu DEM Parti'ye oy vermiş oluyor. 2 milyon 500 bin üzerinde bir sayı AK Parti'ye oy vermiş oluyor. 2 milyonun altında yaklaşık 1milyon 700 bin civarı bir nüfus CHP'ye oy vermiş oluyor. 2.5 milyon civarı insan da sandığa gitmemiş oluyor.
“Kürtler ezelden beri Mezopotamya’da”
Kürtlerin tarihsel olarak yüzbinlerce yıl öncesinden nereden geldikleriyle ilgili büyük bir göç hareketliği bilinmiyor. Çünkü Kürt nüfus, bir bakıma insanlığın kalıcı şehirsel yaşama geçtiği Mezopotamya dediğimiz o büyük alanda yaşıyor. Dolayısıyla örneğin Boşnaklar gibi Balkanlar’dan, Türkler gibi Orta Asya'dan, Araplar gibi güneyden yukarıya doğru bir göç hareketliği bilinmiyor.
Reha Ruhavioğlu: Güçlü bir göç hikâyesi bilmiyoruz. Kürtlerle ilgili göç hikâyesi Türkiye içerisinde anlamlı. Türkiye'nin batısına doğru bir Kürt göçü var ve bu böyle son 20 yıl, 30 yıla değil yani yaklaşık 200 yıllık tarihi var ama 90'larda hızlanmış bir göçten bahsediyoruz. Ve kabaca Türkiye'de yaşayan her 3 Kürt'ten birinin Türkiye'nin batısında yaşadığını söyleyebiliriz. Yani Kürt şehri olmayan bir şehirde yaşadığını. Bu %33-34'ün de sonradan göçmüş değil. Orada doğan 2. ve 3. kuşaklar var. Yani oraya yerleşmiş ve artık orada doğmaya başlamış. Böyle bir göç hikâyesi var.
Reha Ruhavioğlu’na göre, Türkiye’de kutuplaşma ve ırkçılık yaratan, Siyaset kurumu. Ruhavioğlu, “Kendi halimizde olduğumuzda bu kadar can yakıcı bir ırkçılık, ayrımcılık yok” diyor.
“Keçe Kürdan yaklaştırır, sofralar birleştirir”
Siyasetin ayırdığını, kültür birleştirebilir mi? Sorunun cevabı, zaten Doğu’ya düzenlenen “kültür turlarında” gizli. Her yıl yüzlerce insan, ya kendi imkânlarıyla ya da bir tura katılarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerini gezmeye gidiyor. Şanlıurfa’da Göbekli Tepe, Balıklıgöl, Diyarbakır’da Hevsel Bahçeleri, Mardin’de eski evler yerli turizm için gözbebeği.
Reha Ruhavioğlu , “sofra adabına” dikkat çekiyor, her iki kültürde de hem Türkler hem de Kürtler de en önemli birleşme noktası sofralar diyor.
Reha Ruhavioğlu: Kimse sofrada kavga etmez. Sofrada birbirimize misafir oluruz. Dolayısıyla yani bu sofra temelli, yemek temelli bir araya gelişler bizim birbirimize tanışıklığımızı güçlendiren ve o, nasıl derler, Kürtler dediğimiz o görmediğimiz kümeyi, kaba kümeyi çatlatan, onun içinden gerçek insan hikâyeleri görmemizi sağlayan bir şey. Hem çatışma çözümünde yemekli sohbetlerin, yemeğin merkezde olduğu muhabbetlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
“Müzik birbirimizle iletişimimizi güçlendiriyor”
Ve müzik. Kürt müziği bugün Avrupa’da bir Alman, bir İngiliz ya da bir Norveçli tarafından dinlenildiğinde, anlamasalar da ruhlarına dokunan ezgilere sahip. Reha Ruhavioğlu Türk ve Kürt toplumunu müziğin birleştirdiği inancında.
Ben İspanyolca müzik dinliyorum, Farsça müzik dinliyorum, İngilizce dinliyorum, Arapça dinliyorum. Bu dillerin hepsini bildiğim anlamına gelmiyor. Bir akustiğe tutunuyorum ve bir zevk alıyorum oradan. Ama zamanla merak ediyorum ya işte bu sanatçı kimmiş? Hayatını merak ediyorum, nereden olduğunu merak ediyorum falan filan. Müzik bizim, birbirimizle iletişimimizi güçlendiriyor.
DİPNOT
*Kaçıngan Bağlanma: Kaçıngan bağlanma, kişinin yakınlık ve bağlılıktan kaçınma eğilimi göstermesidir. Bu kişiler duygusal ifadelerden uzak durma eğiliminde olup ilişkisine mesafe koyar.
** Güvenli Bağlanma: Güvenli bağlanan kişiler ilişkisinde sağlam ve karşılıklı güvene dayalı bir temel oluşturur. Onlar için bağlanma, güven ve değer hissiyle iç içedir. Bu insanlar eşini hatasına karşı anlayışlı bir yaklaşım sergiler.