“(…) O gün solcuların yurdunu bastıklarında, babamın milliyetçilik günleri de sona erdi. Çünkü karşısında zevkle dövmek istediği Robert Kolejliyi değil, kendi gibi Hakkârili, Artvinli, Sivaslı köylü çocuklarını gördü. Bu kavgayı sürdürmenin bir manası olmadığına kanaat getirmişti. Ertesi günlerde yurttan ayrıldı ve siyaseten daha tarafsız bir yere geçti.”Bu satırlar, Malatyalı köklü bir Kürt aileden gelen Uzman Psikolog, Siyaset Bilimi Uzmanı Fatih Bora Ekim’in daktilo1984.com’daki “Muhafazakar Milliyetçilik ve Ülkücü Kürtler” yazısından.
“Vatandaş olma çabası”
Ekim, babasının ve amcasının hikayelerinden yola çıkarak “ülkücü kürtleri” anlattığı yazısında özetle şu çarpıcı tespitlerde de bulundu:
“Türkiye’nin batısında az bilinir ancak Kürtler arasında “ülkücülük” sanıldığından daha yaygındır. “Taşrada ve taşralılarda yaygın olan, bu muhafazakâr milliyetçilik, özünde, Anadolu yerlisinin vatandaş olma çabasının ideolojisidir. Devletin gadrinden korunma ve devlete eklemlenme aracıdır. “İster bir Gürcü’nün ister bir Kürt’ün çocuğu olun, başbakan hatta cumhurbaşkanı olma umududur. O yüzden AKP milliyetçileştikçe, tek bir Kürt’ün dahi oy vermeyeceğini düşünenler yanılmıştır, yanılacaktır.”
Şehirleşmeyle değişen cevaplar
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Agah Hazır, Fatih Bora Ekim’le ailesinin hikayesini, “ülkücü Kürtleri”, kimlikler arasındaki geçişi ve nedenleri konuştu. “Şehirleşmeyle birlikte ‘kim olduğum’ sorusu ve buna verilen yanıtların yeniden şekillendiğini söyleyen Ekim, şöyle devam ediyor: “Ailemizde, babamlarda yani 1950 – 1960 arası doğumlu kardeşler arasında ülkücü bir jenerasyon var. Daha evveli, ülkücülük ve benzeri bir kavramla iç içe değil zaten şehirle iç içe değil. Şehirleşmeyle birlikte “kim olduğum” sorusu şekil değiştiriyor. Amcamlarda, babamlarda bu soru farklılaşıyor. Babamların ülkücülüğe girme sebebiyle aynı dönemde ülkenin başka bir yerinde birisinin ülkücü olma sebebi üç aşağı beş yukarı aynı. 15- 18 yaş arasında genç erkekler. Ülkücülük genç erkekler arasında yaygın. Bir Laz, bir Arap, bir Türk nasıl girebiliyorsa ülkücülüğe aynı sebepten giriyor.”
“Güvende olma hissi”
Ekim, bu “sebeplerle” ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “İnsanlar günlük hayata hegemon iktidara nereden eklemlenebilirse, kendini güvende hissedecek mekanizma neredeyse oradan bağlanmayı denerler. Kendi mizacına uygun yolları dener ve oradan girerler. İnsanlar güvenliğe, çoluk çocuklarının geleceklerine bakarlar. Temel haklarına bakarlar. Evine ekmek götürmeye çalışan insanın çok büyük ideolojik dertleri olduğunu ben hiç düşünmedim.
“Babamın yeni kimliği”
Amcam ülkücülükten devam etti. Ilımlaşarak muhafazakar bir milletçiliğe dönüştü. Babamın üniversite okuması ve insanlarla tanışmasıyla düşünceleri değişti ve ülkücülükten vazgeçti. Çünkü yeni bir kimlik elde etti. Artık bir mühendis oldu ve mühendis olmanın güvenine sahipti. Sağcı da olsa solcu da olsa 1970’te ümezun olmuş bir makine mühendisinin saygınlığı vardır. Herhangi bir ideolojiye eklemlenmeniz gerekli değildir artık. Yazıdaki amacım buydu. Bireyi anlattığınızda, bireyin hikayesini anlattığınızda insanlar gerçekte ne olduğunu daha iyi anlıyorlar. Bireye dokunmak bu açıdan kıymetli.”
“Kürtler arasında radikal Atsızcı olmaz”
Ekim, “Ben Kürtler arasında çok radikal Atsızcıların olacağını düşünmüyorum” diyerek şöyle devam ediyor: “Malatya’da ülkü ocaklarına gelip Atsızcı söylemlerle Türk ırkçılığı yaparlarsa dayak yer çıkarlar, olmaz… Yeni bir masal, hikaye koyarsanız, hem Türk ırkçısı olup Kürtleri içine alabilirsiniz. Mitlerde aslolan ne masal uydurduğunuz değildir. İhtiyacı varsa, dünyanın en saçma masalını uydurun, birileri gelip inanır. Eğer, Türk ırkçılarının en hasının niyeti Kürtleri kendi partisine dahil etmek olsun, Kürtleri kendi partisine katmak olsun ve karşı tarafın da avantajı varsa bu damar da tutar.”