Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2006 yılında verdiği kararda Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” başlığı altındaki 11’inci maddesini ihlal ettiğinhe hükmetti. Bu karar 5 Mart 2007'de kesinleşti. Bu davanın başvurucusu Oya Ataman'dı. Türkiye’yle ilgili bu maddeden ihlal çıkan ve uygulanması beklenen bütün kararlar ‘Oya Ataman Grubu' davaları altında toplandı.
İnsan hakları hukukçusu ve aynı zamanda da araştırmacısı Beril Önder, bu haftaki Yasaksız Meydan'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Oya Ataman Grubu/Türkiye davalarını ve Kural 9.2’yi anlatıyor.
PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
"Oya Ataman Grubu davaları Bakanlar Komitesi tarafından izlenen, Türkiye'deki barışçıl toplanma özgürlüğü ihlallerini ilgilendiren, kesinleşmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından oluşan gruba verilen ad" diyen Beril Önder şunları söyledi:
Oya Ataman grubu davaları nedir?
Davaların bazıları ayrıca yaşama hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, ifade özgürlüğü ve etkili başvuru hakkı ihlallerini de ilgilendiriyor. Bu kararların infazı Bakanlar Komitesi tarafından bu gruptaki ilk karar olan Oya Ataman Türkiye kararının kesinleştiği 2007 tarihinden beri devam ediyor. Ve bu grup davalar aslında bir araya getirilmiş, çünkü bu ihlallere sebebiyet veren sistematik sorunlar var. Bunlarla ilgili olarak da bireysel ve genel tedbirlerin alınması gerekiyor. Bakanlar Komitesi de bunu takip ediyor.
Davalara neden grup halinde bakılıyor?
Aslında bunu Bakanlar Komitesi önüne gelen davalarda bazı tekrarlayan ihlaller var ise örneğin, bu tekrarlayan davaları bir araya getiriyor. Ya da bazı davalarda öncü bir dava seçiyor, ona benzeyen davaları arkasından getiriyor. Bunlar aslında bir araya getirirken benzer sorunları benzer ihlalleri ilgilendiren ihlal kararları bir araya gelip bu grup davalarını oluşturuyor. Ve bunlara ilişkin de Bakanlar Komitesi birlikte inceleme yaparak alınması gereken genel tedbirler hakkında karar vermek istiyor. Çünkü bu genel tedbirler yoluyla gelecekte benzer ihlallerin önüne geçilmek isteniyor.
9.2 bildiriminde amaç ne?
Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesinde de proje hukukçusu olarak çalışan Önder, hazırladıkları 9.2 bildirimindeki tespitlerinden bahsediyor: “Aslında yani az önce bahsettiğimiz süreç içerisinde biz de Türkiye İnsan Hakları davalarına destek Projesi olarak Türkiye'den 25 sivil toplum kuruluşu ve 7 baro ile birlikte Bakanlar Komitesi’nde kural 9.2 bildiriminde bulunduk.
Bildirimi hazırlayıp sunmaktaki amacımız bugün Türkiye’nin en önemli insan hakları sorunlarından biri haline gelen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlallerine Bakanlar Komitesi’nin dikkatini bir kez daha çekmekti. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki; aslında bu süreçte Türkiye bu dava grubunun kararlarını icra ettiğine dair iddialarda bulunuyor.
Gerekli tedbirleri aldığını ve bu grup davasının kapatılması gerektiğini söylüyor eylem planlarında. Biz bununla ilgili olarak da bildirmek istedik. Sonuç olarak bu bildirim genel olarak Türkiye’nin Oya Ataman grubu davaları için gerekli olan tedbirleri almadığını ve Türk makamlarının adli ve idare uygulamalarında giderek artan ve ciddileşen sorunlar olduğunu ortaya koyuyor.
Bu bildirim için biz çeşitli STK’lardan ve devlet kaynaklarından bilgiler topladık. Ve Türkiye'de barışçıl toplanma hakkının kullanımının 2016’daki darbe girişimini izleyen dönemde daha da kısıtlandığı görülüyor. Bildirimlerinde şunları belirtebilirim kısaca:
1) Türkiye'de mülki amirler, sistematik olarak çerçeve ve özel yasaklarla toplantı, gösteri ve yürüyüşleri yasadışı ilan ediyor.
2) Toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında polis müdahalelerinde, gözaltılarda orantısız güç kullanılıyor. Bu aşırı ve orantısız gücü kullanan kolluk kuvvetleri daha sonrasında cezasız bırakılıyor.
3) Barışçıl toplanma hakkını kullanan bireyler yani barışçıl eylemciler ceza soruşturmalarına ve kovuşturmalarına maruz kalıyorlar. Hatta mahkumiyetlere ve idari para cezalarına maruz kalıyorlar. Bu da aslında barışçıl eylemcileri kriminalize etmeye yönelik bir uygulama ve bu haklarını kullanmak isteyen insanlar üzerinde caydırıcı bir etkiye yol açıyor. 'Chilling effect 'diyoruz. Üstelik göstericilerin idari para cezalarına ve adli yaptırımlara maruz kalması gibi uygulamaların 2018’de OHAL’in kaldırılmasından sonra dahi arttığı görülüyor. Ayrıca kadın hakları gruplarının Güneydoğu’daki Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerin LGBTİ+ grupların ve işçilerin bahsedilen bu ağır ve sistematik hak ihlallerine en çok maruz kalan grup olduğu da ortaya çıkıyor. Bu bildirimde son olarak Türkiye’nin ilgili AİHM kararlarının uygulanması ve uluslararası insan hakları standartlara uyum sağlaması için alması gereken tedbirlere vurgu yapıyoruz. Bu tedbirler arasında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nda yapılması gereken çeşitli değişikliklerden bahsediyoruz. Bunun dışında alınması gereken tedbirlere örnek olarak kolluk kuvvetlerinin gösterilere müdahale sırasında güç kullanımının gerekliliği orantılılığı ve makullüğü müdahale sonrası denetleyebilecek etkin bir mekanizmanın kurulması gerektiğinden de bahsediyoruz.
Bildirimden sonra nasıl bir yol izleniyor?
Aslında bu önümüzdeki süreç aslında bir yandan da seçimler de geliyor ve önümüzdeki dönemde bu hakkın kullanımı demokrasinin işleyebilmesi için çok büyük bir öneme sahip. Ve biz de tam bu dönemde, bu süreçte Bakanlar Komitesi’nin denetim sürecine daha etkili ciddi bir rol almasını teşvik etmeye çalışıyoruz bu bildirimimizde.
Umuyoruz ki önümüzdeki Mart ayı toplantısında Bakanlar Komitesi bu dava grubunda görüştükten sonra Türkiye’nin bu davaların icrası için gerekli yükümlülüklerini yerine getirmediğinin altını çizdiği ve gerekli kanun değişikliğinin vurgulandığı güçlü bir karar çıkabilir. Bu ayrıca şöyle bir prosedürel bir durum var: Normalde Bakanlar Komitesi yılda dört toplantı yapıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının icrası ile ilgili olarak. Her ne kadar Ataman grubu nitelikli bir inceleme grubu altındaysa da Bakanlar Komitesi yoğunluğundan dolayı yılda bir ya da iki yılda bir görüşebiliyor en son dava grubunu.
Biz aslında buradaki sorunun ciddiyeti ve aciliyetine dikkat çekerek, önümüzdeki dönemde bu kararlar icra edilene ve toplantı, gösteri yürüyüşü hakkı üstündeki sistematik ihlaller kalkana kadar Bakanlar Komitesi’nin her toplantısında bu konuyu görüşmeye devam etmesini sağlamaya çalışacağız. Umarız ki bu aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin diğer organlarını ve bileşenlerini de biraz daha aktif rol oynamaya belki teşvik eder, genel sekreter ve üye ülkeler gibi. Sonrasında ise tabii ki sivil toplum olarak bunların uygulanmasının takipçisi olmamız gerekiyor. Umarız ki bu önümüzdeki dönemde Türkiye'de barışçıl toplantı özgürlüğünü sadece kağıt üzerinde var olan bir hak olmaktan çıkarabiliriz.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
SÖYLEŞİNİN TAMAMI
ZD: Merhaba, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga iş birliğiyle Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Yasaksız Meydan’ın bu hafta konuğu İnsan Hakları hukukçusu ve aynı zamanda da araştırmacısı Beril Önder. Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesinde de proje hukukçusu olarak çalışıyor. Hoş geldin Beril.
BÖ: Hoş bulduk, merhaba Zeynep Duygu.
ZD: Oya Ataman Grubu/Türkiye davaları nedir Beril?
BÖ: Oya Ataman Grubu davaları Bakanlar Komitesi tarafından izlenen, Türkiye'deki barışçıl toplanma özgürlüğü ihlallerini ilgilendiren, kesinleşmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından oluşan gruba verilen ad. Bu grup içerisinde aslında 75 tane dava var ve bu davaların çoğunluğunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi altında korunan toplanma özgürlüğünü ihlal ettiğini, gösteriler dağıtılırken uygulanan orantısız güç sebebiyle başvurucuların kötü muameleye tabi tutulduklarını da tespit ettikleri grubun davaları bu.
Davaların bazıları ayrıca yaşama hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, ifade özgürlüğü ve etkili başvuru hakkı ihlallerini de ilgilendiriyor. Bu kararların infazı Bakanlar Komitesi tarafından bu gruptaki ilk karar olan Oya Ataman Türkiye kararının kesinleştiği 2007 tarihinden beri devam ediyor. Ve bu grup davalar aslında bir araya getirilmiş, çünkü bu ihlallere sebebiyet veren sistematik sorunlar var. Bunlarla ilgili olarak da bireysel ve genel tedbirlerin alınması gerekiyor. Bakanlar Komitesi de bunu takip ediyor.
ZD: Bir başvurunun grup davası olması için ne gibi özellikler taşıması gerekiyor?
BÖ: Aslında bunu Bakanlar Komitesi önüne gelen davalarda bazı tekrarlayan ihlaller var ise örneğin, bu tekrarlayan davaları bir araya getiriyor. Ya da bazı davalarda öncü bir dava seçiyor, ona benzeyen davaları arkasından getiriyor. Bunlar aslında bir araya getirirken benzer sorunları benzer ihlalleri ilgilendiren ihlal kararları bir araya gelip bu grup davalarını oluşturuyor. Ve bunlara ilişkin de Bakanlar Komitesi birlikte inceleme yaparak alınması gereken genel tedbirler hakkında karar vermek istiyor. Çünkü bu genel tedbirler yoluyla gelecekte benzer ihlallerin önüne geçilmek isteniyor.
ZD: Oya Ataman kararını da önümüzdeki ay Bakanlar Komitesi değerlendirecek. Bakanlar Komitesi bu süreçlerde nasıl bir role sahip?
BÖ: Şöyle ki, Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsanları Mahkemesi tarafından verilen kararların icrasının izlenmesi sürecini takip eden Avrupa Konseyi organı. Ve bu süreçte Bakanlar Komitesi, mahkemenin verdiği uygulanması için alınması gereken bireysel ve genel tedbirleri takip ediyor. Bakanlar Komitesi’ne bu süreçte konseyden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının icra dairesi destek veriyor. Ve bu süreçteki temel aşamalar şu şekilde aslında basitçe anlatmak gerekirse: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar veriyor, ihlal kararı. Bakanlar Komitesi bu kararı sınıflandırıyor. Ya bu kararı gelişmiş prosedür altında inceliyor ya da standart prosedür altında inceliyor. Eğer karar acil bireysel önlem gerektiriyorsa ya da büyük yapısal ve karmaşık sorunları ilgilendiriyorsa genellikle gelişmiş prosedür altında inceliyor, demek ki daha sıkı bir şekilde takip ediyor bunu. Bunu sınıflandırdıktan sonra devletten eylem planı sunmasını bekliyor. Taraf devlet, yani kararın aleyhine alınmış olan devlet, bir eylem planı sunuyor Bakanlar Komitesi’ne. Bu eylem planında bu kararın icrası için alınması öngörülen tedbirler var. Ve Bakanlar Komitesi de bunu denetliyor. Bu öngörülen tedbirler neler daha fazla açıklama veya daha fazla tedbir gerekiyor mu gibi şeylere bakıyor. Arkasından devlet bu tedbirleri aldıktan sonra da bir eylem raporu sunuyor Bakanlar Komitesi’ne. Burada alınan tedbirler detaylı bir şekilde anlatılıyor. Arkasından son olarak da eğer Bakanlar Komitesi ihlal kararlarının uygulanması için gerekli tedbirlerin devlet tarafından alındığına karar veriyorsa, ikna oluyorsa o zaman bir nihai karar veriyor ve arkasından bu grup kapatılıyor. Bu aşamalar sırasında önemli bir nokta da; sivil toplum kuruluşları ya da ulusal insan hakları kurumları kural 9.2 bildirimleri yoluyla Avrupa Konseyi’nin kararın icrasını denetlenmesi sistemine katkıda bulunabiliyor. Bu bildirimlerde alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığı, bu süreçte ülkede benzer ihlallerle ilgili neler yaşandığı ile ilgili bilgi ve analizler sunabiliyorlar bu bildirimlerde. Önemli bu yüzden bu bildirimler. Bakanlar Komitesi bu süreçte devletlerin tedbirlerini incelerken sivil toplum kuruluşlarının yaptığı bu bildirimleri de dikkate alıyor. Bu süreçte alınması gereken belli bireysel önlemler var ise bunlar hakkında Bakanlar Komitesi tavsiyelerde bulunuyor. Son dönemde aslında Bakanlar Komitesi’nin rolünü Türkiye ile ilgili olarak Selahattin Demirtaş ve Kavala davalarında da gördük. Burada Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin bu ihlal kararlarının icrası için gerekli olan bireysel tedbirleri yani Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılmasını gerçekleştirmediğini, bu sebeple de gerekli tedbiri almadığını karar verdi Türkiye’nin. Hatta Kavala’da ilk defa Bakanlar Komitesi Türkiye aleyhine bir ihlal prosedürü de başlatmıştı hatırlarsanız. Oya Ataman grubu olarak Bakanlar Komitesi aslında bu süreçte en son 2019-2020 yıllarında kararlar aldı ve bu kararlarda Türkiye'nin kanun değişikliklerini içeren tedbir alması gerektiğini söylüyor. Bunu vurguluyor.
ZD: Demin 9.2 bildiriminden bahsettin. Pek çok sivil toplum örgütünün imzasının bulunduğu 9.2 bildiriminizi hazırladığınızı biliyoruz. Bildirimdeki tespitlerinizden bahseder misiniz?
BÖ: Aslında yani az önce bahsettiğimiz süreç içerisinde biz de Türkiye İnsan Hakları davalarına destek Projesi olarak Türkiye'den 25 sivil toplum kuruluşu ve 7 Baro ile birlikte Bakanlar Komitesi’nde kural 9.2 bildiriminde bulunduk. Bildirimi hazırlayıp sunmaktaki amacımız bugün Türkiye’nin en önemli insan hakları sorunlarından biri haline gelen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlallerine Bakanlar Komitesi’nin dikkatini bir kez daha çekmekti. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki; aslında bu süreçte Türkiye bu dava grubunun kararlarını icra ettiğine dair iddialarda bulunuyor. Gerekli tedbirleri aldığını ve bu grup davasının kapatılması gerektiğini söylüyor eylem planlarında. Biz bununla ilgili olarak da bildirmek istedik. Sonuç olarak bu bildirim genel olarak Türkiye’nin Oya Ataman grubu davaları için gerekli olan tedbirleri almadığını ve Türk makamlarının adli ve idare uygulamalarında giderek artan ve ciddileşen sorunlar olduğunu ortaya koyuyor. Bu bildirim için biz çeşitli STK’lardan ve devlet kaynaklarından bilgiler topladık. Ve Türkiye'de barışçıl toplanma hakkının kullanımının 2016’daki darbe girişimini izleyen dönemde daha da kısıtlandığı görülüyor. Bildirimlerinde şunları belirtebilirim kısaca: 1) Türkiye'de mülki amirler, sistematik olarak çerçeve ve özel yasaklarla toplantı, gösteri ve yürüyüşleri yasadışı ilan ediyor, 2) Toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında polis müdahalelerinde, gözaltılarda orantısız güç kullanılıyor. Bu aşırı ve orantısız gücü kullanan kolluk kuvvetleri daha sonrasında cezasız bırakılıyor. 3) Barışçıl toplanma hakkını kullanan bireyler yani barışçıl eylemciler ceza soruşturmalarına ve kovuşturmalarına maruz kalıyorlar. Hatta mahkumiyetlere ve idari para cezalarına maruz kalıyorlar. Bu da aslında barışçıl eylemcileri kriminalize etmeye yönelik bir uygulama ve bu haklarını kullanmak isteyen insanlar üzerinde caydırıcı bir etkiye yol açıyor. Chilling effect diyoruz. Üstelik göstericilerin idari para cezalarına ve adli yaptırımlara maruz kalması gibi uygulamaların 2018’de OHAL’in kaldırılmasından sonra dahi arttığı görülüyor. Ayrıca kadın hakları gruplarının Güneydoğu’daki Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerin LGBTİ+ grupların ve işçilerin bahsedilen bu ağır ve sistematik hak ihlallerine en çok maruz kalan grup olduğu da ortaya çıkıyor. Bu bildirimde son olarak Türkiye’nin ilgili AİHM kararlarının uygulanması ve uluslararası insan hakları standartlara uyum sağlaması için alması gereken tedbirlere vurgu yapıyoruz. Bu tedbirler arasında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nda yapılması gereken çeşitli değişikliklerden bahsediyoruz. Bunun dışında alınması gereken tedbirlere örnek olarak kolluk kuvvetlerinin gösterilere müdahale sırasında güç kullanımının gerekliliği orantılılığı ve makullüğü müdahale sonrası denetleyebilecek etkin bir mekanizmanın kurulması gerektiğinden de bahsediyoruz.
ZD: Bu 9.2 bildiriminden sonra nasıl bir yol izlenecek?
BÖ: Şöyle ki aslında bu önümüzdeki süreç aslında bir yandan da seçimler de geliyor ve önümüzdeki dönemde bu hakkın kullanımı demokrasinin işleyebilmesi için çok büyük bir öneme sahip. Ve biz de tam bu dönemde, bu süreçte Bakanlar Komitesi’nin denetim sürecine daha etkili ciddi bir rol almasını teşvik etmeye çalışıyoruz bu bildirimimizde. Umuyoruz ki önümüzdeki Mart ayı toplantısında Bakanlar Komitesi bu dava grubunda görüştükten sonra Türkiye’nin bu davaların icrası için gerekli yükümlülüklerini yerine getirmediğinin altını çizdiği ve gerekli kanun değişikliğinin vurgulandığı güçlü bir karar çıkabilir. Bu ayrıca şöyle bir prosedürel bir durum var: Normalde Bakanlar Komitesi yılda dört toplantı yapıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının icrası ile ilgili olarak. Her ne kadar Ataman grubu nitelikli bir inceleme grubu altındaysa da Bakanlar Komitesi yoğunluğundan dolayı yılda bir ya da iki yılda bir görüşebiliyor en son dava grubunu. Biz aslında buradaki sorunun ciddiyeti ve aciliyetine dikkat çekerek, önümüzdeki dönemde bu kararlar icra edilene ve toplantı, gösteri yürüyüşü hakkı üstündeki sistematik ihlaller kalkana kadar Bakanlar Komitesi’nin her toplantısında bu konuyu görüşmeye devam etmesini sağlamaya çalışacağız. Umarız ki bu aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin diğer organlarını ve bileşenlerini de biraz daha aktif rol oynamaya belki teşvik eder, genel sekreter ve üye ülkeler gibi. Sonrasında ise tabii ki sivil toplum olarak bunların uygulanmasının takipçisi olmamız gerekiyor. Umarız ki bu önümüzdeki dönemde Türkiye'de barışçıl toplantı özgürlüğünü sadece kağıt üzerinde var olan bir hak olmaktan çıkarabiliriz.
ZD: Peki, bize katıldığın için çok teşekkür ederiz.
BÖ: Ben teşekkür ederim davet ettiğiniz için.
ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın .