Ankara’da Atatürk Bulvarı üzerinde yer alan Büyükelçilik yerleşkeleri, peyzaj düzenlemesi ve özgün yapıları ile birlikte bir kültürler mozaiğini oluşturur. Elçiliklerle kurulan ilişkiler çerçevesinde pek çok büyükelçiliğin yerleşkelerini yerinde deneyimledim. Her ülkenin yerleşkelerinde yâda yapılarında kendi kültürünü ve bakışını görebilirsiniz. Başkent Ankara’nın ilk planlarında yer alan köklü Büyükelçilik yerleşkeleri ise yapıları mimari nitelikleri yeşil alan varlıkları ile Ankara’nın geçmiş planlama deneyimlerini size yaşatır. Dönemin planlamasının etkisini derinden hissedersiniz.
Atatürk Bulvarı üzerinde Bakanlıklar bölgesinde bulunan Belçika Büyükelçiliği’nin tarihi binası ve arkasındaki bahçesi ile birlikte geçmişten bugüne taşınan bir nefes gibi durur kentin orta yerinde. Bahçesinde Ankara’nın yoğun trafiği sizden uzaktır. Kuş sesleri ve ışık huzmeleri içerisinde cennete gibisinizdir. Biraz daha ileride bulunan Clemens Holzmeister tarafından tasarlanan Avusturya Büyükelçiliği ve Tunus Caddesi’ne kadar uzanan bahçesi, yerleşkenin topografyaya yayılması ve peyzaj düzenlemesi kültürü mekândan hissettirir. İtalya Büyükelçiliği yerleşkesine girdiğinizde, muhteşem bahçe düzenlemesi ve özgün mimari eserleri ile o ülkede hissedersiniz kendiniz. ABD Büyükelçiliği’ne komşu olan Almanya Büyükelçilik yerleşkesi, 60 dönümlük arazisinin yeşillikler içerisindeki yapıların özgünlüğü, peyzaj düzenlemesi ile cennetten öte bir vahayı hatırlatır size. Atatürk Bulvarı’nın paralelinde olan Paris Caddesi üzerinde bulunan Fransa Büyükelçiliği yerleşkesi, Ayrancıya doğru uzanan muhteşem bahçesi ile bu kültürler mozaiğine katılır. Kuğulu Park’ın karşısında bulunan içerisinde Kavaklıdere akan Polonya Büyükelçiliği ve bahçesi Ankara’nın planlı dönemlerinin izleridir. Bu izleri Çankaya Köşkü’ne kadar uzanan Büyükelçilik yerleşkelerinde takip etmek mümkündür.
ABD Büyükelçiliği’nin tarihi binasını ve yerleşkesini satması ve yeni sahiplerinin yerleşkeyi nasıl kullanacaklarına ilişkin Kısa Dalga’da yazdığım yazıda, tarihi ABD yerleşkesini satın alan Şemsetdin Hancı’nın “Ankara’ya geldiğimde yerleşkeyi size gezdireceğim” sözü üzerine 65 yıl boyunca ABD Büyükelçiliği’ne mekan olmuş yerleşkeyi 24 Aralık tarihinde Şemsetdin Hancı ile birlikte gezdik. ABD Büyükelçiliği’ne ilk gidişimdi. Aslında ABD Büyükelçiliği Atatürk Orman Çiftliği’nde, tartışmalı ve hukuksal sürece taşınan yeni yapılacak binasını tartışmak için davet etmişti. Binadan öte seçilen yerin yanlışlığı vurgulanmış ve bu görüşmelere fiilen katılmaktan imtina etmiştim.
ABD Yerleşkesinde ilk izlenimler: Yayılmacı mekânsal dağınıklık
Yüksek güvenlikli ABD yerleşkesinin çelik kapıları açılıp içeriye girince karşılayan meydan planlaması olmayan açık alanı görünce Ulucanlar Cezaevi boşaltıldıktan sonra Adalet Bakanlığının izniyle kapılarını ilk bize açtığı gün zihnimde tekrar belirdi. Ulucanlar Cezaevi tamda bizim hayal ettiğimiz gibi ama uygulamadaki eksiklikleriyle, katılımcı bir yöntemle dönemin Adalet Bakanlığı’nın desteğiyle siyasi bellek müzesine dönüştü. Yine siyasi bellek alanı olan ABD Büyükelçilik yerleşkesinin taşındıktan sonra kapıları açılan ilk ziyaretçisi olmak aynı duyguları yaşatsa da, elçilik yerleşkesinin geleceği için, katılımcı bir süreç bir fikir projesi ortamı oluşacak mı hep birlikte deneyimleyeceğiz.
Tarihi ABD Büyükelçiliği’nin 23 dönümlük yerleşkesine girdiğimizde, Tarihi bina ile mekansal olarak ve mimari olarak ilişkilendirilmemiş yayılmacı bir mekânsal dağınıklık karşıladı bizi. Biraz şaşkınlıkla birlikte diğer büyükelçilik yerleşkelerinde gördüğüm yapı ve açık alan düzenlemesi peyzaj bütünlüğünün göremediğim için hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmeliyim. Tarihi binasının özgünlüğü ile sonradan ihtiyaca binaen eklenen yapılar tasarlanmamış, dağınık, bağları olmayan gelişi güzel alana yayılmış dahası betonun alanı işgal etmiş bir düzenlemesi ile karşılaşmış olmak pek çok şeyi birden hatırlatıyor insana. Mekan ideolojinin aynasıdır ya, mekanını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim durumu gibi bir şeyi, yerleşkeyi gezerken hissetmemek mümkün değildi.
Dört parselden oluşan 22 bin 700 metrekarelik alanın büyük bir bölümü yapı ve betondu. Paris Caddesi’ne bakan kısmında , tarihi binanın yapıldığı 1950’li yıllarda dikilmiş ağaçlardan oluşan yaklaşık 6 dönümlük bir koruluğun dışında birde iç tarafta yapıların ortasında oluşturulmuş avlu şeklinde bir açık yeşil alan bulunuyordu. Bu açık avluda iki elin parmaklarını geçmeyecek genç ağaçlar ve etrafına koyulmuş tek katlı barakalar bize bir şey anlatıyordu. Bu avluda uydu görüntülerinde görülen o devasa yeşil alan ve yetişmiş ağaçlar yoktu. Anlaşılan gözden ırak bir zamanda içeride bir ağaç kıyımı yaşanmış, onu fark etmek üzüntü vericiydi.
Yerleşkenin çevresi tamamen çelik bariyerlerle yüksek güvenlikli bir şekilde kapatılmıştı. Kaç ton çelik kullanılmıştır acaba diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ama o bariyerleri korumak dahası kültürel bir sergi alanına dönüştürmek pek ala mümkün olabilir düşüncesi anlık da olsa beliriyor. Yerleşkenin dört giriş kapısı var. İkisi Paris Caddesi üzerinden birisi Atatürk Bulvarı üzerinden, biriside hepimizin bildiği noktadan. Yerleşkenin geleceğinde pek ala alanları sokakları birbirine bağlayan bir kamusal geçiş noktası olabileceği düşü bile heyecan verici.
Yerleşke içerisinde ABD Büyükelçiliği’nin tarihi binası özenle tasarlanmış tek yapısıydı diyebilirim. Dairesel formla birleşen L şeklindeki mimari formun mekansal ağırlığı ve etkileyici gücü bir anda size de geçiyor. Kimbilir belki de formdan öte orada alınan kararların duvara sinmişliğiydi bu ağırlık. Yerleşkeyi gezerken hep bu ağırlık yanı başımdaydı. Aslında ağırlığın adı belleği oluşturan ve mekana karakterini veren şeydi.
Üst katta bulunan Büyükelçi odası, harika şöminesi ve şöminede ki yarı sönmüş odunlar ve külleri daha yeni taşınılmış hissi veriyor. Yerleşkenin geleceğinde tarihi binanın korunup korunmayacağı tartışmaları bu gezi ile sonlandı. Şemsetdin Hancı binanın tescilli kültür varlığı olduğunun bilgisini vermiş oldu. Bu da yapıyı koruyan bir mevzuat sürecinin varlığı paylaşılmış oldu.
Yerleşkenin geleceğine dair fikir projesi yarışması katılımcı bir alternatif
Şemsetdin Bey’e daha önce yaptığınız açıklamalarda katılımcı bir süreç izleyeceğinizi söylemiştiniz? Nasıl bir katılımcı süreç öngörüyorsunuz diye sordum. Henüz bir yönteme karar vermediklerini iletti. Katılımcı bir fikir ortaya çıkartma sürecinde, Ulucanlar Cezaevi fikir proje yarışması ve Saraçoğlu Mahallesi deneyimlerini uzun uzun konuştuk. Bu iki alanının dönüşümüne ilişkin eleştirilerimiz saklı kalmak kaydıyla, mücadele ile yıkılmamış olması bizim başarımız, Ankara’nın başarısı. Katılımcı bir süreç için benzer bir fikir projesi yarışması açmaya ne dersiniz önerisini bir çırpıda kestirip atmadı, açık kapı bıraktı. “olabilir, konuşalım bir bakalım, iletişimde kalalım” sözlerini ekledi.
“Hastane olmaz, okul olmaz , konut olmaz”
Peki bu yerleşkede ne olacak sorusuna yine tam karar vermediklerini ama “hastane olmaz, okul olmaz, konut olmaz” cevabını bir çırpıda verebildi. İşletmeciye kiraya vermeden kendilerinin koordine edeceği bir yapım ve işletme öngördüklerini ifade eden Şemsetdin Bey “Yüksek yapılaşma yapmayacağız, burası büyükelçiliklerin olduğu yer, yükseklik de belli, imar haklarına bakacağız” sözlerini bir kez daha tekrar etti.
“10 kat izin verseler bile ben 10 kat yapmam buranın yüksekliği belli”
ABD yerleşkesi imar planlarında büyükelçilik alanı olarak işlendiği için bir plan değişikliği yapmak zorunluluk. Bu süreçte emsal artırımı ve kat yüksekliği gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. ABD Büyükelçiliği yerleşkesi, yüksek yoğunluklu Sanayi Odası’nın karşısında, İş Bankası binasının çaprazında bulunuyor. Buda Ankaralıların imar değişikliği sürecini yakından takip etmesi gereken bir süreci işaret ediyor.
Şemsetdin Bey “10 kat izni verseler bile ben 10 kat yapmam, Paris Caddesi tarafına dönerek buranın yüksekliği belli” diye eklese de bu duyarlılığı takip etmek elbette ki kentlilerin, kurumların ve hepimizin sorumluluğunda.
“Evet Ankara’nın ahını almayın”
Mülkiyet Sahibi Şemsetdin Bey’in katılımcı bir süreç açıklaması, yüksek yoğunluk yapmayacağız söylemi, fikir projesi yarışmasına “olabilir” demesi, yeni bir kentsel uzlaşının adımları olabilir. Katılımcı bir süreçle Başkent’in en önemli bellek mekânlarından birisi geleceğini kentlilerle arayabilir. Fikirler çoğalabilir. “Tek isteğim Ankara’nın ahını almadan bu işi yüz akıyla yapmak diye görüşmeyi sonlandıran Şemsettin Bey’e benimde cevabım “evet Ankara’nın ahını almayın” oldu.
Ankara’nın ahını almadan ABD yerleşkesi geleceğini katılımcı bir süreçle kuracak mı? Süreci yakından takip etmek ve her adımı paylaşmak, dahası sürece müdahil olmak hem sorumluluğumuz hem hakkımız.
Tezcan Karakuş Candan kimdir?
Tezcan Karakuş Candan, 1967 yılında Manisa’da doğmuş bir mimardır. 1989 yılında Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun olmuş, ardından 1990-1991 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde bina bilgisi alanında yüksek lisans yapmıştır.
Meslek hayatında, Çankaya Belediyesi’nde teknik personel ve yönetici olarak görev yapmış, Çankaya Yerel Gündem 21 Genel Sekreterliği ve Tarihi Kentler Birliği koordinatörlüğü gibi pozisyonlarda bulunmuştur. Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü’nün Çankaya Sağlıklı Kentler Proje Ofisi’nde çalışmıştır. 
Tezcan Karakuş Candan, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde uzun yıllar başkanlık yapmış ve Ankara’daki kentleşme politikalarına yönelik eleştirileriyle tanınmıştır.