ABD’nin merakla beklenen haziran ayı enflasyonu açıklandı. ABD Çalışma Bakanlığı verilerine göre TÜFE yüzde 8.8 olan beklentiyi aşarak yüzde 9.1 oldu. Aylık bazda artışsa yüzde 1.3. ABD’nin enflasyon verisi neden önemli? Bu veri Avrupa ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Bu hafta bu sorulara yanıt arayacağız.
ABD’NİN ENFLASYONU VE FED
ABD’de enflasyon geçtiğimiz yıldan bu yana kalıcı bir eğilimle tırmanıyor. Enflasyondaki bu tırmanma eğilimi ABD Merkez Bankası Fed tarafından yakından takip ediliyordu. Nitekim Fed, tedbir olarak önce farklık alımlarında azaltma ve bilanço küçültmeye gitti, ardından Mart 2022 itibariyle faiz artırımına başladı. Banka haziran toplantısında 75 baz puanla beklentilerin üzerinde bir faiz artışına gitmişti ki 75 baz puanlık faiz artışı son 28 yılın en sert artışı olarak kayda geçmişti. Fed Başkanı Jerome Powell faiz kararı sonrasında yaptığı açıklamada Fed’in enflasyonu yüzde 2’ye çekme hedefini hatırlatmış ve yıl sonuna kadar 175 baz puanlık faiz artışı sinyali de vermişti.
Haziran enflasyonuysa Fed’in aslında yıl sonu 175 baz puan sınırını aşmasına neden olabilecek bir potansiyel taşıyor. Zira Fed marttan bu yana faiz artışına gittiği halde enflasyonda gerileme bir yana rekor tazelemesi sürüyor. Nitekim son veriler incelendiğinde enflasyon 1984’ten bu yana en yüksek yıllık orana sahipken, aylık yüzde 1.3’lik artış 2005’ten bu yana ilk defa görülüyor. Peki bu ne anlama geliyor?
Bunun açık anlamı 26-27 Temmuz’da yapılacak olan Fed toplantısında piyasa oyuncularının yüzde 88’e yakınının beklediği gibi 75 baz puanlık artış. Ancak burada şunun da altını çizmek gerekiyor, Fed’in 100 baz puan artışa gitmesi piyasada pek rağbet görmüyorken açıklanan enflasyon oranlarıyla beraber bunun da dikkate değer bir ihtimal haline geldi. Elbette faiz kararı kadar Powell’in toplantı sonrasında yapacağı açıklamalar da önemli. Zira artış yaşanan kalemler, ayar yakıt, giyim, gıda, barınma… Bunların bir kısmı küresel koşullardan kaynaklanıyor, özellikle enerji ve gıdadaki küresel baskı ABD tarafından da hissediliyor. Zaten Biden’ın Suudi Arabistan ziyaretinin bir boyutunun da artan enerji fiyatları konusunda Suudi Arabistan’ı üretim artışını daha da arttırmak için ikna olduğu sır değil. Peki Fed’in alacağı faiz kararı ne anlama gelecek?
DOLARIN GÜÇLENMESİ VE AVRUPA
Fed’in son çeyrekte aldığı faiz kararları küresel düzeyde doların diğer para birimleri karşısında değer kazanmasına yol açtı. Nitekim Temmuz’un ikinci haftası itibariyle euro/dolar paritesi 2004’ten bu yana ilk defa eşitlenme seviyesine geldi. Bu Avrupa özelinde euronun değer yitimi demek ve tasarrufların eurodan dolara kaydırılması anlamı taşıyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) varlık alımlarını azaltmaya temmuzda başlasa da hala faiz artırımına gitmedi. Oysa kıta, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle en fazla zorluk yaşayan adres. Özellikle gıda ve enerji fiyatlarındaki tırmanma Avrupa’da bazı ülkelerin ciddi sorunlar yaşamasına neden oluyor. Bunlardan en dikkat çekeniyse Almanya. Almanya klasik tanımıyla AB’nin ekonomik motoru. Bununla beraber, Almanya’ya doğal gaz ve petrolde dışa bağımlı bir ülke. Gazprom’un Avrupa’daki en önemli müşterisi de Almanya. Nitekim Berlin’in doğal gaz tüketiminde Moskova’nın ağırlığı yüzde 50’yi petrolde yüzde 30’u buluyor. Almanya Rusya’ya olağan bağımlılığını azaltmak için harekete geçmiş olsa da bu sanıldığı kadar kolay olmuyor. Son olarak Kuzey Akım I (kapasite 55 bcm) bakım ve onarımının yaptırımlara takılması, Almanya’yı gaz arayışına itiyor, özcesi yüksek fiyattan gaz tedariki yani enflasyon demek. Nitekim son olarak yüzde 7.3’e çıkan enflasyonda tırmanmaya neden olan başlıca kalem enerjiydi. Benzer bir durum, Fransa’da da yaşanıyor. Fransa’da 30 yıllın ardından enflasyon yeni bir rekor kırdı ve 0.8 artışla yüzde 5.8’den 6.5’e yükseldi.
İşte bu durum gözlerin ECB’ye dönmesine neden oluyor. Banka daha önce yaptığı açıklamalarda faiz artışı için eylül ayını işaret ediyordu. Ancak ABD’den gelen veriler, AB üyelerindeki rakamlar, 21 Temmuz’da 50 baz puanlık faiz artışını getirebilir. Peki Türkiye’de durum ne? ABD’nin enflasyonu Türkiye’yi etkiler mi?
TÜRKİYE İÇİN ÇEMBER DARALIYOR: ÜÇ HANELİ ENFLASYON UZAK DEĞİL
ABD’nin enflasyon oranları ve bu noktada Fed’in alacağı karar Türkiye’nin de aralarında olduğu tüm gelişmiş ekonomiler için kötü haber demek. Yukarıda özetlendiği gibi Fed’in faiz artırımları doların neredeyse tüm para birimleri karşısında değer kazanması demek. Türkiye’de zaten dolar yüksek ne olacak olabilir ki sorusu akla gelebilir.
İlk olarak ihracattan başlamak gerekiyor. Türkiye ihracatında Avrupa en önemli pazar. Yani ihracatçı euro ile gelir elde ediyordu. Euro ile dolar arasındaki makas, dolarla alınan ürünlerin işlenip euro ile satılmasında kâr getirici bir faktördü. Şimdi bu ortadan kalkıyor. Dolar ile euro arasındaki fark Türkiye’de de kapanmak üzere. Durumu daha vahim kılan eğer euroyu korumak için ECB yeteri kadar istekli davranmazsa euronun kısa süre sonra doların gerisine düşecek olması. Bu durumda ihracatçı pahalıya alıp ucuza satmış olacak. İhracatın GSYH’e katkısı gerilecek. Benzer bir durum turizm için de geçerli.
İkincisi, borçlanma maliyetine ve enflasyona bakmak gerekiyor. Bu iki faktör birbiriyle de ilişkili. Türkiye’nin risk primi 2003’ten bu yana en yüksek seviyesi olan 843 puanda. Yani küresel piyasadan borçlandığınızda bu risk primine ABD faizi ekleniyor, hali hazırda bu yüzde 10-11 düzeyindeydi. Şimdi ABD’de faiz artacak. Yani risk primine eklenecek faiz oranı artıyor. Dahası, doların yükselişi gerçekleşiyor. Bu durum borçlanma maliyetinin artmasının yanında dövize endeksli enflasyona daha fazla baskı yapacak. Ayrıca bankalar ve şirketler yüksek borçlanma maliyetini mutlaka bir noktada içeriye yansıtacak, bu da fiyatların artması demek. Yani enflasyon üstünde çifte baskı olacak. İşte bu manzara kısa sürede resmi enflasyonun dahi üç hanelere çıkması anlamına geliyor.
Son olarak, iç piyasada küçük büyük demeksizin tasarruf sahiplerinin davranışlarında görülebilir. Örneğin daha önce parasını euroda tutan bireyler ve şirketler, kendilerini korumak adına dolara geçmeye karar verebilir. Buysa dolara olan talebin artması demek. Hali hazırda dolar rezervi konusunda negatifte seyreden Türkiye’nin bu yeni talep dalgası karşında dolarsız kalma ihtimali az da olsa var. Peki ne yapmak gerekiyor?
Dünya ve Türkiye’de farklı tutum ve yaklaşımları olmakla beraber neredeyse tüm ekonomistler (elbette baş ekonomist hariç) enflasyonla mücadele için sıkı para politikası, yani faiz artırımı diyor. Ancak bugüne kadar bu uyarılar dikkate alınmadığı gibi uyarıda bulunanlara düşmanlaştırıcı bir tutumla yaklaşıldı. İktidar, Fed’den daha iyi bildiğini iddia ederek faiz sebep enflasyon sonuç demekte ısrar ediyor. Oysa daha önce göreli olarak koşullar dışarıda daha sakindi, ancak şimdi bu iklim sert biçimde değişiyor. Bu noktada belki de şunu sormak lazım Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası temmuzda faiz artırımına giderse bu yaşanan baskıyı hafifletir mi? Yoksa çok mu geç? Hoş şu anda bu yazıyı okuyanlar gibi yazan da içinden “artırmayı geçtik indirmesin de” diyor. İşte bu şüpheye terk edilmemiz aslında bizi bekleyen daha da zor günlerin habercisi…