Çok da eski olmayan zamanlarda, farklı, muhalif görüşleri susturmanın yöntemleri belliydi:
İfade özgürlüğü, iktidarı tehdit mi ediyor?
Sustur, sansürle, yasakla, hapse at, işkence et, hatta öldür! (1)
90’lı yıllarda uygulanan paramiliter yöntemler, Türkiye’ye has değildi.
“Komünizmle savaş” adı altında Latin Amerika’dan Uzak ve Orta Doğu’ya, ABD’nin desteklediği cunta rejimleri şiddet ve cinayette birbiriyle yarıştı.
SSCB de muhaliflerini kamplara sürdü, ortadan kaldırdı.
Fakat otoriter liderlerin baş belası internet o günlerde yoktu.
Günümüzde ne kadar muhalifi hapse atsanız ve öldürseniz de “istenmeyen bilgi”ler bir şekilde dolaşıma giriyor.
Çin ve Kore, internet erişimini tamamen devletin kontrolünde tutarak meseleyi halletti- şimdilik.
Türkiye’den Filipinler’e, Meksika’dan Rusya ve ABD’ye, güç sahipleri (iktidar-sermaye-mafya) bilginin dolaşımını engelleyemeseler bile bilgiyi çarpıtma, karşıt görüş sahiplerini dijital ortamda linç etme formüllerini geliştirdi.
Yasaları eğip bükerek veya zor kullanarak yapamadıklarını, sosyal medya çeteleri ve siber milisler aracılığıyla yapmaya başladılar:
Hedef göstererek, çamur atarak, itibarsızlaştırarak muhalifleri sessizleştirip, yalnızlaştırmak…
Siber savaş ve dijital dezenformasyon araştırmaları yapan Camille François, devletle sanal çetelerin arasındaki ilişkiler muğlak olduğundan bu rejimlerin “ifade özgürlüğü!” diyerek trol saldırılarında sorumluluk almadığına dikkat çekiyor.
François, 2015 ve 2018’de bir grup araştırmacıyla birlikte Asya, Ortadoğu, Amerika ve Avrupa’da “devletin sponsor ettiği troller”in peşine düştü.
Devletin yönettiği kampanyalarda, rejimin kimin hedef alınacağına işaret etmesiyle trol ordusunun harekete geçtiğini sosyal medya paylaşım haritaları üzerinden belgeledi. (2)
Türkiye örneğinde “Abdülkadir Bey köşesinden gereğini yapıyor” cümlesiyle kristalleşen, medya kişisi ve gruplarının kamuoyunu yönlendirmesiyle başlayan dijital saldırılara da araştırmada yer verildi.
“DEZENFORMASYON” ADI ALTINDA SANSÜR
Hukuk profesörü Tim Wu’nun ilginç bir tespiti var: “Devletlerin, taktiksel olarak bilgi azlığı yerine bilgi bolluğuna başvurduğunu görüyoruz. İfade, kendi içinde bir sansür silahına dönüştürülüyor”. (2)
Türkiye’de medyanın neredeyse tamamı iktidarın elinde, benzeri Sırbistan ve Macaristan’da da yaşanıyor.
Muhalif görüşlere kalan tek, göreceli özgür alan, bir iki haber kanalı ve gazetenin dışında internet medyası.
Ama işte ah, dijital alanı muhaliflere bırakacak halleri yoktu ya!
Hem Sedat Peker örneğinde olduğu gibi sosyal medyayı kullanarak milyonlara ulaşan skandalların, seçime doğru patlak verme tehlikesi var.
Peker şimdilik susturulmuş görünüyor. Ama sosyal ve dijital medya, Cumhur ittifakını sarsabilecek haber ve iddialarla kaynıyor.
İşte sansür yasasının amacı bu. İsmi de pek havalı: “Dezenformasyon yasası”!
Bal gibi sansür, ama ne diyorlar?
Avukat Erselan Aktan’tan alıntılayayım:
Teklifin yasalaşması halinde her haber, iddia, analiz ya da paylaşım “sırf halk arasında endişe, panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilginin, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayılması” süzgecinin tamamından başarıyla geçmesi gerekiyor. (3)
Bu muğlak ifadelerle tasarlanan yasada “AKMHP kriterlerine uymayan”lara bir yıldan üç yıla kadar hapis gelecek…
Ki bir haberi sırf RT’ledikleri için bile hapse atılan gazeteciler (MİT mensubu cenazesi davası) oldu.
Yasayla, paylaşımı “beğenmek” bile suç haline getiriliyor…
Bu hafta oylanacak Sansür Yasası’nın 29’uncu maddesi, ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu’. Avukat Veysel Ok, “Bu madde geçerse soruşturmalar davaya dönüşecek. Halka yanıltıcı verilip verilmediğine karar verecek olanlarsa hakimler. Hakimlerin seçim usullerini biliyoruz. Geçmişteki davalardan kararlarını iyi biliyoruz. Bu yüzden maalesef iktidarın hoşuna gitmeyen bilgi bu kapsama girecek” diyor. (4)
KASTEN YANLIŞ BİLGİ YAYAN KİM(LER)?
Dezenformasyonun sözlük anlamı “bilgi çarpıtmak” fakat, bilgi çağında bu tanım eksik ve yetersiz kalıyor.
Mehmet Şafak Sarı, bilgi çarpıtmanın yanlış bilginin yedi türünden biri olduğunu yazdı. (5)
Peki nedir yanlış bilgi türleri?
Parodi, çarpıtma, taklit, uydurma, hatalı ilişkilendirme, bağlamdan koparma, manipülasyon.
Yani bilgi çarpıtma, dezenformasyonun bir türü. Merriam Webster sözlüğüne göre dezenformasyon, “Kamuoyunu etkilemek veya gerçeği gizlemek için kasten yanlış bilgi yaymak” olarak tanımlıyor ve bunun genellikle el altından yapıldığını, örneğin söylentilerin bu amaçla yayıldığını eklemiş.
“Bu bağlamda dezenformasyon, dijital teknolojilerle donanmış çeşitli grupların, belirli bir hedefe veya hedeflere odaklandığı sistematik saldırının bir silahı hâline geliyor” diyor Sarı.
Peki otoriter Türkiye’de böylesine “sistematik saldırı”ları en kolay kim yaptı ve yapabilir?
Muhalefet liderleri, sivil toplum, gazeteci veya sanatçılar değil tabii!
Hatırlarsanız bir yıl önce Osmanlı Ocakları Eskişehir il başkanı Esat Demirtaş’ın konuşması sosyal medyada paylaşıldı:
“Sosyal medyada 200 bin kişilik ordumuzun ben yönetimindeyim. Sizin bilmediğiniz bir sosyal medya savaşı da veriyoruz. Artık bizim elimizde. Bunu bilmenizi istiyorum. Her gece 23.00’e kadar, ailemden uzak kalma pahasına bir odaya çekilip bir mücadele veriyoruz. Ne mücadelesi veriyoruz biliyor musunuz? 2023 mücadelesi veriyoruz. Çünkü o günü almalıyız.” (6)
Bu ifadeyi yalanlayan bir açıklama gelmedi. Şubatta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “lider trol ekibi”, “taşeron trol hesaplar” ve “destek grubu” olarak üçe ayrılan 10 ila 12 bin arasında trol hesabın parti ve kendisi aleyhinde düzenli faaliyet gösterdiğini anlatan bir rapor açıkladı. (7)
Sanırım kimin “bilgiyi kasten çarpıttığı, yanlış bilgi yaydığı, sistematik saldırılar düzenlediği” gayet net.
MAKBUL MEDYA AŞ VE FEYK HAREKETLER
Sansür yasası, en çok sosyal medya platformlarına zarar verecek. Youtube’dan yayın yapan kurumsal ve kişisel hesaplardan tutun, altına “feyk isim”le yorum yapana…
Tasarı, anonim hesapların bilgilerini talep eden kurumlara vermek zorunda bırakmayı hedefliyor. Direnirsen, soluğu savcılıkta alırsın! Hem de dört saat içinde…
Bana ne demek kolay değil, çünkü platformların bant genişliği yüzde 90’a kadar daraltılabilir, yani erişmek mümkün olmayabilir.
En son “haberleriyle can sıkan” Deutsche Welle ve VOA’ya erişim engeli uygulandı.
Diyeceksiniz ki VPN var, ancak kolay ve hızlı erişime alışan çoğunluk için kolay değil…
Camille François, “feyk news”un ötesinde, Meksika, Çin, Ekvador ve Türkiye’de devletlerin “feyk hareketler” ürettiğine de dikkat çekiyor. LGBTi karşıtı hareket de böyle, “İstanbul Sözleşmesi’ne karşı” olanların yarattığı patırtı da. Seçime doğru gittikçe daha fazlasını göreceğimiz aşikâr.
Dezenformasyonu üretenleri deşifre etmek, her zamankinden daha önemli. Sosyal medyada karşımıza çıkan her şeye atlamamak ve hakikati savunan, kolektif bir dayanışma hattı, sansür yasasıyla birlikte daha da elzem hale geliyor.
KAYNAKLAR, OKUMALIKLAR:
1 Maalesef işkence ve insan hakları ihlalleri bitti anlamına gelmiyor: İnsan Hakları Derneği'nin son raporuna göre 2021'de 5 bin 488 işkence ve kötü muamele vakası raporlandığını açıklandı.
https://kisadalga.net/haber/detay/ihd-raporu-bir-yilda-5-bin-488-iskence-kotu-muamele-iddiasi_43399
2 - “Bu Propaganda Değil: Gerçeğe Karşı savaş Maceraları”, Peter Pomerantsev, Mundi yayınları
3- Halkı Bilgiden Koruma Yasası, Erselan Aktan https://www.mlsaturkey.com/tr/halki-bilgiden-koruma-yasasi/
4- Sansür yasasında ne, nedir? https://www.diken.com.tr/9-soruda-sansur-yasasi-haberleri-begenenlerin-yargilandigini-gorebiliriz/
5- https://journo.com.tr/dezenformasyon-nedir
7- https://haber.sol.org.tr/haber/akpnin-lider-ve-taseron-trol-hesaplarinin-listesi-aciklandi-325319