Açlık oyunları

Bugün Türkiye’nin yüzde 30’u sosyal yardımlarla yaşıyor. Rakamın 25 milyon kişiye yaklaştığı söyleniyor. Evet ekmek karneyle satılmıyor ama kömür, tahıl, makarna yardımları gırla gitmiyor mu? CHP’nin 1940’larda başta Varlık Vergisi vb faşizan uygulamaları ve eleştirilecek onlarca politikası varken ekmek karnesi üzerinden siyaset yapmak ucuz değil mi?

1920’lerde doğan rahmetli babam ve 1930’larda doğan rahmetli annem geçmişin zorluklarından bahsetmeyi pek sevmezdi. Refah içinde bir çocuklukları olmamıştı Anadolu’daki çoğu insan gibi onların da hayatı azla yetinme ve mücadele ile geçmişti. Onun için geçmişin çaresi olmayan yaralarını kanatmaktan çok gelecek için mutlu planlar yapmayı severlerdi. Nadir anlattıkları meselelerden biriydi 1940’larda yaşanan kıtlık.

Detayları bir yana şu dedikleri hep aklımda kaldı; “Buğday yoktu ve biz süpürge tohumundan ekmek yapıp yerdik” (Gençler Google’dan bakabilir süpürge tohumu Dyson mikroçipi değil)

Katıldığı bir canlı yayında gazetecilerin “sorularını” yanıtlayan Erdoğan, bir vatandaşın kendisine verdiği ekmek kartını göstererek şöyle dedi: “Benim bir vatandaşım önümü kesti. Bu kart 1946'nın ekmek kartı. CHP dönemini tanımak için ekmek kartına bakacaksın. Bu CHP'nin karnesi. Bundan daha güzel ispat olmaz. Benim milletim bir daha bu karne dönemine dönmeyecektir."

Evet sene 1946.

Savaş aylar önce bitmiş. Dünyanın üzerinden adeta silindir geçmiş. 60 milyon insan ölmüş.

Özellikle genç erkek ölümleri sanayi ve tarımı bitirme noktasına getirmiş. Asya ve Avrupa’da tarımsal alanlar patlamamış mermiler veya mayınlarla dolu. Fabrikaların çoğu yok edilmiş, sağlam kalanlar ise kalifiye iş gücü yokluğundan çalışamaz durumda. Milyonluk göçler yaşanıyor.

1946'da elde edilen buğday ve patates miktarı tüm dünyada savaşın başladığı 1938'in çok çok altında. Batı Avrupa ülkeleri kısa vadeli bazı yatırımlarla gıda üretimlerini artırmayı hedefliyor ancak tüm bunlar yetmezmiş gibi tarihi bir kış yaşanıyor.

Buna bağlı olarak birçok ülkede ekmek karneye bağlandı. Et fiyatları olağanüstü artış gösterdi. Gıda sıkıntısının üstesinden gelmek için tüm paralarını gıda ithalatına yatıran ülkeler, kısa süre sonra bir de "dolar krizi" ile yüz yüze kaldılar.

Akıl almaz bir enflasyon. 1 Dolar 10 trilyon Mark gibi anlamsız bir seviyelerde. Çoğu ülkede sigara, kahve, çay ve şeker paradan daha geçerli değişim aracı durumunda.

Avrupa’daki bu fotoğrafa paralel olarak Türkiye de tarihi bir kıtlık yaşıyordu.

Evet Türkiye 2.Dünya savaşına girmemişti ancak genç nüfus silah altına alındığından nüfusun büyük kısmı üreticilikten tüketici durumuna geçmişti. Savaş koşullarında ithalat zaten yapılamıyordu.

7 Kasım 1941 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre buğday unundan pasta, kek, çörek, tatlı vb. ürünlerin üretimi yasaklandı. Devamında yine bakanlar kurulu kararıyla ekmeğe arpa, çavdar ve mısır unu katılması kademeli olarak yüzde 40’lara kadar çıkartıldı. Ekmek ekmekten başka her şeye benziyordu ve temel besindi.

Bu şehirlerde durum böyle idi. Köylerde ekilecek buğday tohumu bulunamıyor, halk süpürge otunun ve doğada buldukları her tahılın tohumundan ekmek yapıyordu.

Bu dönemde tarhana çorbası besleyiciliği sebebiyle tüm ülkede teşvik edildi. Bunun için belki de şu anda 20 çeşit tarhana çorbası yapılıyor memlekette. Her yöre kendi elindeki malzemeyle tarhana yapıyordu.

Tüm tedbirlere rağmen bunlar çare olmamıştı kıtlığa ve açlığa. Ekmek karneye bağlanacaktı.

14 Şubat 1941: Savaşa girme ihtimali ve yaşanan kıtlık gibi nedenlerle hükümet çıkarılan kararnameyle tahıl stoklarına el koydu. Buna göre, 7 yaşına kadar olan çocuklar için 187.5 gram, büyükler için 375 gram, ağır işçiler için ise 750 gram ekmek karne ile verilmeye başlanmıştı.

Kazım Karabekir, Günlüklerinde vaziyeti şöyle özetliyordu:

« Erenköy'de ekmek derdi yine müthiş. Öğle vakti hâlâ fırının önü mahşer. Sebebi un gece yarısından sonra üçte gelmiş. Ekmek de berbat. İçinde her şey var... Herkes işini gücünü bırakıp saatlerce fırının önünde ekmek alacağım diye birbirini eziyor... »


Her gün gazetelerde sahte ekmek karnesi yapan şebekelerin yakalandığına dair haberler çıkıyordu. Karneyle ekmek uygulaması memleketin asayişinde önemli bir konu haline gelmişti.

Bu uygulama 5 yıl kadar sürdü. Ancak 8 Eylül 1946’da kaldırılabildi.

Yani Erdoğan’ın bahsettiği 1946 yılında.

Stefan Zweig’ın dediği gibi “siyaset elbette bir tutarsızlık sanatı” idi ancak 1940 savaş koşullarındaki ekmek karnesiyle bugünkü CHP arasında paralellik kurmak gerçekten çok ilginçti.

Gerçi bu ilk değildi. CHP’nin geçmişiyle gölge boksu yapmayı Erdoğan her zaman çok sevdi. Ama bunu ekmek karnesi üzerinden yaptığında insanın aklına ister istemez AKP’li belediyelerin indirimli ekmek kartı uygulamaları veya MHP’nin askıda ekmek uygulaması da geliyor.

Tüm belediyelerin Ekmek büfeleri hizmeti karne ile olmasa da biraz da ekmek desteği değil mi?

Türkiye halkının temel besin maddesi hala ekmek değil mi? Ya da Türkiye yıllık 180 kilo ekmek tüketimiyle her yıl dünya birincisi olmuyor mu?

Bunu biraz “aşağılayıcı” bir vurguyla söyleyen Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı Cihan Kolivar ‘Türk milletini alenen aşağılama ve Cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan tutuklanmadı mı?

Savaş koşullarında, tarımın ve üretimin bittiği şartlarda, çalışan nüfusun silah altına alındığı durumda ekmek karnesi dağıtan bir devlet neden eleştirilir bunu anlamak imkânsız…

Daha geçtiğimiz yıl meydanlarda patatesi Züğürt Ağa gibi utangaç bir fısıltıyla değil bağır çağır cazgırca satan ve bunun propagandasını yapan AKP değil miydi? Patates kuyruğunda prehistorik bir siyasi tarih anlayışıyla CHP’li yıllarda yağ kuyruğuna girdiğini büyük bir acıyla anlatan AK Partilileri görmedi mi bu gözler?

2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisine girecek iken 21'inciliğe düşüp Tarım Kredi Kooperatifleri marketi açan AKP değil mi? Ya da dünyada Kuzey Kore dışında bakkalı olan devlet var mı?

Bugün Türkiye’nin yüzde 30’u sosyal yardımlarla yaşıyor. Rakamın 25 milyon kişiye yaklaştığı söyleniyor. Evet ekmek karneyle satılmıyor ama kömür, tahıl, makarna yardımları gırla gitmiyor mu? CHP’nin 1940’larda başta Varlık Vergisi vb faşizan uygulamaları ve eleştirilecek onlarca politikası varken ekmek karnesi üzerinden siyaset yapmak ucuz değil mi?

II. Dünya savaşı sırasında, bir ekmek kuyruğunda kendisine "Paşam bizi ekmeksiz bıraktın" diyen bir çocuğa İsmet İnönü’nün verdiği "Evet sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım" cevabını biraz düşündükten sonra şöyle bir fanteziyle bitirelim: Savaş yılları yani 1940’larda AKP-MHP koalisyonu iktidarda olsa ve Erdoğan milli şef olsa ne olurdu? Savaş’a girmez miydik? Karnesiz ekmeğimiz olur muydu?

Köşe Yazıları Haberleri