Mekân politiktir. Dönemin tüm ideolojisi bir kitap gibi mekân üzerinden okunur. Her iktidar kendi bakış açısını mekâna yansıtarak kamusal temsiliyetinin mekânsal araçlarını oluşturur. Bu mekânsal imgeler iktidarın aklının gerisini de gösteren bir erken uyarı sistemidir.
Başkent Ankara, idari merkez olarak mekân üretimine bakışın da merkezidir. Üretilen mekân size gelmekte olanı gösterir. Mimarların erken tepki vermelerinin arkasında yatan tam da budur. Dünya tarihi mekân üzerinden politikayı yani gelmekte olanı okuyan mimarların, politik tavırlarını erken koyarak toplumu uyarmalarının örnekleri doludur.
Ülkemizde Atatürk Orman Çiftliği’nde Kaçak Saray yapımı, rejim değişikliği hedeflenen sürecin en güçlü mekânsal örneklerinden biridir. Sonra TOKİ’ler, okul yapıları, hastane yapıları, millet bahçeleri, hükümet konakları, adliye yapıları mimari şekillenişi ve yer seçimleri açısından AKP iktidarının ideolojisinin mekânsal temsiliyetlerini içerir. Bu mekânsal temsiliyet yok edici ve hafıza silicidir, geçmişe öykünür.
Kullanıcıyı önemsemeyen, hiçleştiren, bir yukardan bakmanın da temsilidir aynı zamanda. Mimarlar tüm bu süreçlerde hedef olma pahasına erken uyarı yaparak gelmekte olanı toplumla paylaşmışlardır.
“Nasıl bir adalet kurguluyorsanız mekân onun temsildir.”
Yeni adli yılın başladığı bugünlerde Türkiye’nin ekmek gibi su gibi ihtiyacı olan adaleti başkentteki mekânsallığı üzerinden birlikte okuyalım. Adalet yapıları devletin adalet kavramının ifadesidir. Halkınıza nasıl bir adalet kurguluyor ve sunuyorsanız, mekân bunun temsili olur.
Toplumla devletin adaletinin buluştuğu mekânlar olan adliye yapıları Cumhuriyet ideolojisinin nakış nakış işlendiği başkentte kentin merkezinde kurgulanır. Ulus Cumhuriyet’in kuruluşu ile bankalar, ticaret merkezleri, TBMM, Anafartalar Caddesi üzerinde inşa edilen kamu yapıları, belediye binaları ve adliye yapıları ile yeni rejimin kendisini ifade edeceği ve görkemini göstereceği bir merkez haline gelir.
Cumhuriyet’in ilk Adliye Binası Ulus’ta Anafartalar Caddesi üzerinde 1925-1926 yılları arasında Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 3 katlı olarak tasarlanır. Yapı, bezemeler, süslemeler geniş saçaklar, sivri ve basık kemerlerlerle 1.Ulusal Mimarlık Dönemini temsil eder.
1960’lı yıllarda, icra daireleri, idare mahkemeleri, hukuk mahkemeleri, Ulus’ta değişik yerlerde, Postahane Caddesi etrafında, bulunan binalarda, Modern Çarşı üst katlarında, Denizciler Caddesi’nde, Rüzgârlı Sokak’ta yer alan binalarda çalışmalarını sürdürür. Ulus herkes açısında güven duyulan adaletin de merkezi haline gelir. O yıllarda tek çatı altında birleşmemiş olsa da, yürüyüş mesafesinde ulaşılacak adalet yapıları ile Ulus bir adalet kampüsü görünümündedir. Ankara’nın merkez ilçelerinin de Altındağ Adliyesi , Yenimahalle Adliyesi, Çankaya Adliyesi gibi ayrı adliyelerinin bulunması, halkın adalete erişiminin kolaylığı ifadesinde anlamını bulur.
“Hukuk devleti ilkesi Cumhuriyet ideolojisinin merkezindedir”
Adliye yapılarının tek çatı altında planlanması için Sıhhiye’de bulunan Ankara Adliyesi 1973 yılında yarışma yoluyla elde edilen, Yüksel Erdemir, Edip Önder Us, Umut İnan, Can Aynagöz tarafından tasarlanan mimarların projesidir.
1978 yılında başlayan yapının inşası uzun sürer ve 1989 yılında 173 duruşma salonu, konferans salonları ile birlikte Ankara Adliyesi olarak hizmete açılır. Bu kez Sıhhiye ile adliye kavramı bütünleşir ve sağlığın merkezi olan ve adını veren Sıhhiye, hem adaletin hem sağlığın merkezi haline gelir. Sağlıklı bir toplum için adaletin ve sağlığın önemini vurgulayan bu mekânsal bütünleşmenin anlamı Cumhuriyet ideolojisinde kendisini bulur. Hem Ulus’ta hem Sıhhiye’de adalet kavramı, adalet yapıları ile birlikte merkeze oturur. Yargıtay ve Danıştay yapıları Cumhuriyet’in temsil aksı Atatürk Bulvarı’nda Kızılay’da yine merkezde yer alır. Çünkü adalet kavramı ve hukuk devleti ilkesi de Cumhuriyet ideolojisinin merkezindedir.
“AKP’nin Hukuku: Mahkeme mahkeme süründürme”
Adliye yapılarının giderek parçalandığı, mimari tarzlarının değiştiği ve hukuk güvenliğinin kalmadığı dönem ise AKP iktidarı dönemidir.
2000’li yılların başında adliyelerin sonuna saray getirilerek Ankara Adliye Sarayı, İstanbul Adliye Sarayı olarak adlandırılır. Adalet Bakanlığı 2003 yılında adliye saraylarının ’Osmanlı Selçuklu’ mimari tarzı ile yapılmasına karar vererek, tüm kentlerde geçmişe öykünen ne olduğu belli olmayan eklektik adliye sarayları mimarisi inşa edilir.
2006 yılında Ankara Barosu’nun görüşü alınmadan bazı mahkemeler Ankara Adliyesinden taşınır. Ankara Barosu o günlerde bu taşınmaya karşı çıkar ve ihtiyaç haline gelen adliye mekânları yapımı için, Sıhhiye Adliyesi’nin arkasında bulunan Kültür Bakanlığı arazilerini adres gösterir, ancak bu istek dikkate alınmaz.
Mekânın değişimi ile yeni bir hukuk sisteminin kurulacağı aşikârdı. Adına saray eklenen, mimarisi ile kadılık sistemini hatırlatan, merkezden çeperlere dağıtılan adalet yapıları gelmekte olanın habercisiydi.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumu ile yargı kurumlarının yapısının değiştirildi. Kimsenin hukuk güvenliğinin kalmadığı bir sistem inşa edildi. Bugün Ankara’da adliye yapıları, Sıhhiye, Söğütözü, Çukurambar, Yenimahalle, Balgat, Dışkapı ve Etimsegut bölgelerinde tasarlanmış mekansallığından uzak, erişimi kolay olmayan parçalanmış bir yapıdadır. Adalete erişmek mekânsal olarak da zorlaşmıştır. Avukatlar, Söğütözü’nde, Balgat’ta, Yenimahalle’de, Dışkapı’da ve Sıhhiye’deki mahkemeler arasında davalarına yetişmek için mekik dokurken, vatandaşlar ise hangi mahkemenin nerede olduğunu bile anlamakta zorlanırken “mahkeme mahkeme süründürme” sözünün gerçekliğini keşfediyorlar.
Yeni Adliye Sarayı’nın yeri Atatürk Orman Çiftliği, kentleşmesi ikinci Çukurambar vakası
Parçalanmış adliye yapısı, kiracı devlet rolüyle kiralanmış adliye yapılarına bulunan çözüm ise yeni bir keşmekeşi ve hukuksuzluğu işaret ediyor. Ankara’da adliye yapılarının tek çatı altında toplanması için yeni yapılacak Ankara Adalet Sarayı, MİT’in 1970 yılından beri hizmet verdiği Yenimahalle yerleşkesinin 250 bin metrekarelik alanına inşa edilecek.
Adalet Bakanlığı’nın tek çatı altında toplama yaklaşımı yer seçimi açısından büyük sıkıntılara gebe. MİT yerleşkesinin bulunduğu alan Atatürk Orman Çiftliği arazisi, Sayıştay raporları amacı dışında kullanılan tüm arazilerin Atatürk Orman Çiftliği’ne iadesinin altını çiziyor. Yeni adliye sarayının bu alanda yapılması Atatürk Orman Çiftliği’nde sürdürülen hukuksuzluğa bir yenisini ekleyecek.
Şehircilik esasları açısından da sakıncalı olan yeni adliye yapısı alanının yaklaşık 2 kilometrekare yarıçaplı alanında Etlik Şehir Hastaneleri, Merkez Ankara Projesi, AKM Millet Bahçesi, Ankapark ve Büyükşehir Belediyeleri, Alışveriş merkezleri gibi yüksek kullanımlı kent suçu mekânlar bulunmakta. Bir de önceden Ankara Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Müdürlüğü’nün bulunduğu alanda (eline nasıl geçti tartışmalı) Erdoğan Bayraktarın 700 bin metrekarelik Adres Ankara yapılaşmasını da ekleyin, karşınıza sizlere ömür ikinci Çukurambar vakası çıkıyor.
Günlük 120-150 bin aracın giriş yapacağı bölgede ulaşımın kilit haline geleceği ve tüm Ankara altyapısını tehdit edeceği çok açık olan, Mimarlar Odası tarafından yargıya taşınan bu hukuksuzlukla inşa edilmeye çalışılan adalet sarayı için Mit lojmanları yıkım ihalesine çıktı bile. Tüm bu hukuksuzlukla yeni bir hukuk kurulabilir mi?
Kurtuluşun ve kuruluşun mekânı olan Ulus’u ve Sıhhiye’yi adaletin yeniden inşasının mekânsallığı haline getirmek mümkün. Onca binayı yıkmak yerine yeniden işlevlendirme ile Ulus için adalet tesis edilebilir.
Evrensel hukuk için mücadele etmenin elzem olduğu yeni adli yılda, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü ile kararlar verilmesi hepimizin isteğidir.