AYŞE YILDIRIM
Üç yıl önce Meclis Genel Kurulu'nda şöyle diyordu:
"Bu ülkede AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu Türkiye'de."
Şaka filan değil. Aynen böyle dedi ve devam etti:
"Partimizin daha evvel yaptığı kadın kongresinde şunu söylemiştim. Eğer Türkçe'de kelimelerin dişisi, erili olsaydı bir kadın kelimesi olurdu. AK Parti'yi inşa eden kadınlardır. O yüzden ben, kadın, erkek arkadaşlarımız ve Sayın Cumhurbaşkanımız biz yaptığımız çalışmalarda kadınların hayatını kolaylaştırmak için gayret ediyoruz."
Liderinin peşinden gidiyordu tabii AKP’li Özlem Zengin.
Ne de olsa Erdoğan’ın söylediğine göre AKP iktidarından önce Türkiye’de elektrik yoktu, ambulans yoktu, buzdolabı yoktu, fırın yoktu, çamaşır makinası yoktu, mr cihazı, tomografi yoktu.
Haliyle “kadının adı da“ yoktu.
Tepki çeken bu konuşmasının ardından ise tipik bir siyasetçi portresi çiziyordu Özlem Zengin. ‘Öyle dememişti sözleri çarpıtılmıştı!‘
“AK Parti‘nin kadını asli unsur haline getirdiğini“ söylemek istemişti!
AKP’den önce de kadınların olduğunu söylerken başka bir pot kırıyordu: “…ama bir sürü kadın, yüzde 70’i yoktu. Üniversiteye gidemiyordu, sınavlara giremiyordu, hiçbir mesleği olamıyordu, sadece eve temizliğe filan gidebilirsiniz, milletvekili de olamıyordu, meclis üyesi, belediye başkanı hatta önemli bazı isimlerin eşi de olamıyordu.“
Bunları Özlem Zengin, bugün bir kesim tarafından linç edilmeyi hakediyor demek için anımsatmıyorum.
Sadece bir zihneyeti ortaya koymak açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Özlem Zengin gerçekten kadın haklarını mı savunuyor?
Sorunun yanıtı bir yere kadar elbette “evet“.
Ama hangi kadının ve nereye kadar sorusunun yanıtına bakalım.
Aynı Özlem Zengin, Türkiye’de çıplak arama olduğuna da “asla inanmıyorum, yok böyle bir şey“ demişti. Kadınların çıplak arandıklarını anlatmaları üzerine ne demişti:
“Bir kadını çıplak arayacaksın, dakikasında bundan rahatsızlığını beyan eder, bir sene beklemez. Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez.“
Durmuyordu Özlem Zengin, bunun ardından başka bir şey daha söylüyordu hem de cezaevindeki “kadınlar“ için:
“Pembe Oda denilen uygulamayı biz getirdik ve çok da doğru yaptık ama FETÖ’cüler bunu kullanarak cezaevinde hamile kalıyorlar. Maksatları da Türkiye’yi karalamak. Cezaevinde anne çocuk fotoğraflarını dünyaya göstermek.“
Evet, Özlem Zengin İstanbul Sözleşmesi’ni de savunan AKP’li isimlerden biriydi. Kendi deyimiyle “partinin en ağır abilerine karşı“ hem de.
Gelin görün ki Saray, sözleşmeden çekilmeden yana tavır alınca bu kez tartışma ortamının “sağlıksız bir yapıya“ dönüştüğünü oysa konunun “enine boyuna tartışılması gerektiğini“ söylüyordu.
Yani tam da şimdi olduğu gibi.
Evet, Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na destek şartı olarak iptalini istediği 6284 yani “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi“ yasasına sahip çıktı AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, hem de “kırmızı çizgimiz“ diyerek. Hem de “Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Milletvekillerimizin bu konudaki yaklaşımlarının ne olduğunu kamuouyu ve kadınlarımız yakından biliyor“ diyerek partisini ve Saray’ı da bağlayarak.
Ardından da bir kesim tarafından hem de İslami bir kesim tarafından çok ama çok çirkin bir linç kampanyasıyla karşı karşıya kaldı. Üstelik kendi deyimiyle “tehditlere varan“. “Özlem Zengin aday olursa AK Parti’ye oy vermeyiz“ kampanyası başlatıldı.
Bir anda kendi partisi tarafından bile “öteki“leştirilip, yalnızlaştırıldı Özlem Zengin.
Sahip çıkılmadı. Linç kampanyasına bile karşı çıkılmadı.
Bunu kendisi bile itiraf etti Özlem Zengin:
“Yorgunum, bu yalnızlıktan da yorgunum. Camiamızın içinde bulunduğu durumu değerlendiriken de hüzün duyuyorum.“
Dün Murat Yetkin’e söylediğine göre “kendi mahallesi kadınların değiştiğini göremiyor“muş.
Öncelikle şunu belirtmek lazım. Kadın haklarının bir ‘mahallesi‘ olmaz.
Özlem Zengin olduğu yerde sağlam durmaya devam ederse sadece bütün kadınların desteğini değil haktan, hukuktan, adaletten yana olan tüm erkeklerin de desteğini alacaktır.
Yani “Artık bu kanunla alakalı tek kelime söylemek istemiyorum“ deme lüksüne sahip değildir.
Hele hele “6284 kırmızı çizgimizdir“ dedikten sonra “6284 tabii tartışılabilir. İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’de çok tartışıldı. Mesele bunların tartışılıyor olması değil, benim itirazım usulüne, yöntemine. Daha ciddi, daha insani, daha islami bir tartışma ortamında bunlar konuşulmalı“ deme lüksüne hiç sahip değildir.