Ayrılığın zor halleri

Günümüzde, sanal dünyadan mesajlaşarak ayrılmayı tercih edenler olabiliyor. Bazı kişiler, ilişkilerin bitip bitmediği belirsizliğini bulmaca çözer gibi anlamaya çalışıyor.

İlişkilere bakış, ilişkilerin yaşanma ve sonlanma biçimi, ayrılık süreçleri insanın ve insanlığın değişimine paralel olarak gelişiyor. Bunun yansımalarını günlük yaşamdan da anlayabiliyoruz. İlişkilerin alfabesi değişiyor: “Ghosthing” ile iyi giden bir ilişkiyi bir tarafın neden belirtmeden bırakması anlatılıyor. “Love bombing” ilişkide bir tarafın diğerini etkilemek için onu sevgi bombardımanına tutması anlamına geliyor. Karşınızdaki kişinin sizi manipüle etmesi ve aklınızdan şüphe etmenize neden olan tavırları varsa “Gaslighting” kelimesi imdada yetişiyor. Eski ifadeler yerini bu güncel söylemlere bırakıyor ve tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alıyor.

Eskiden karşılaşmalar, flörtleşmeler, ilişkiler ve bitişler daha çok sosyal mekanlarda doğal akışında yaşanırken, şimdi çoğu şey sanal ortamlarda yaşanabiliyor. Bu durum sağlıklı kullanılabilirse zenginlik halini alabilir. Çünkü her türlü iletişim için mektup, sosyal ortam ya da dijital platform gibi bir aracıya ihtiyaç var. Özellikle ilişki geliştirme ya da sürdürmeye dair güçlükleri olan bireyler için sanal dünyanın yarattığı olanaklar çok cazip olabilir hatta. Bağlam ne olursa olsun bir ilişkiyi sağlıklı sürdürebilmek mümkündür. Ancak bazı deneyimlerde sanal ortamın bazı zorluklara neden olabilmesi de söz konusu olabiliyor. Sanal ortamın yarattığı hız, karar vermede düşünme payını azalttığı için dürtüsel davranışların önünü açıp bir sorun haline gelebiliyor. İlişki kurmak, yeni biriyle karşılaşmak çok kolay gibi görüldüğü için ilişkiler hızlıca tüketilebiliyor. Katalogdan ürün seçer gibi bir parmak hareketi ile insan seçebilmek, birini eleyerek ötekine geçmek, yüzeysel ilişkilere neden olabiliyor.

Ayrılmanın da alınması gereken sorumlulukları var. Oysa günümüzde, sanal dünyadan mesajlaşarak ayrılmayı tercih edenler olabiliyor. Bazı kişilerin ilişkilerin bitip bitmediği belirsizliğini tek başına, bulmaca çözer gibi anlamaya çalıştığını görebiliyoruz. Belirsizliklerin ve yarım kalışların neden olduğu kaygı ve umutsuzluk ilişkilere yatırım yapmayı iyice zorlaştırabiliyor. Bu deneyimleri yaşayan kişiler için yeniden aşık olabilmek, duygularını açabilmek, güven temeline dayalı bir ilişki kurabilmek zor hale gelebiliyor. Konuşmadan ayrılmak, sürecin stresini azaltıyor belki. Ancak duyguları paylaşabilmek ve yaşanan deneyimleri finalize edebilmek, ayrılma sürecini olumlu etkiler. Zor deneyimlerden kaçtıkça büyümeyi de sabote ediyoruz aslında.

Ülkemizde maalesef sıkça karşılaşabildiğimiz güya aşk uğruna işlenen cinayetler ve ayrılık kararı nedeni ile gitmek isteyeni fiziksel ya da psikolojik olarak yok etmeye çalışan ilişki haberlerini duyuyoruz. Kültürümüzde de sıkça duymuşuzdur şu yorumu: “Başlarken herkes iyidir. Kişi kendini giderken belli eder.” Bazen ilişkinin bitmesi daha sağlıklı olabilir. Bazen biz ne kadar sevsek de karşı tarafın duyguları değişebilir. Bazen, her şeye rağmen ilişki bitebilir. Ayrılık ne kadar zorlayıcı olsa da parçalamadan ve yok olmadan deneyimlenebilir.

Tüketimi, dürtüselliği ve yüzeyselliği artıran bir süreç sonunda ayrılıklar sonrası yas sürecine, yaşananları öğütmeye alan açmayabiliyoruz. Sanki durmak, düşünmek, öğütmek ve yas tutmak için tahammülümüz yok. Gerektiği gibi sevemezsek, gerektiği gibi ayrılamayız da. Belki de “bir birlik içinde” yok olmaktansa, ölümüne sevmektense, “birlikte var olma”nın peşinden gidersek ama birliktelik bitse de hikayemizin devam edeceğini unutmazsak daha huzurlu hissedebiliriz.

Kişinin yapısal, psikolojik özellikleri; psikopatolojik durumu ve genetik aktarım gibi değişkenler de ayrılık deneyimini etkileyebilir. Ayrılma kaygısı bozukluğu olan bireyler, güvenli bulduğu bir yerden veya güçlü bir duygusal bağa sahip olduğu kişilerden ayrılmak konusunda aşırı düzeyde kaygı yaşarlar. Bazı durumlarda ilişki onlar adına sağlıklı olmasa da öfkelerini ifade edebilmek, ilişkiyi bitirmek bu kişiler için kolay olmayabilir. Ayrılık sonrası yaşanabileceklerin yarattığı kaygıdan kaçınmak için şimdiki zamanda mutsuzluklarına hapsolmayı seçebilirler. Şartlar kötü de olsa bilinenin görece konforu, belirsizliğin yarattığı kaygıya tercih edilebilir. Kendini her şeyden fazla önemseme ile kişilerarası ilişkilerde yoğun problemler yaşayabilecek bir diğer grupta patolojik narsisizmdir. Diğer kişilere karşı empati eksikliği yaşarlar ve ilişki içinde de ayrılırken de merkeze aldıkları kendi arzuları ve kendilerinin doyurulması olabilir. Depresif hisseden diğer bir grupta temel olarak içe çekilmenin artması ve dış dünya ile bağın azalması nedeniyle depresif süreçlerinde ilişkiye de ilgilerini kaybedip, ötekine nedensiz görülebilecek zamanlarda ayrılabilirler. Öteki ayrılmayı seçtiğinde de bunu değersizlik hissi üzerinden değerlendirebilir, boşluk hissi ve karamsarlık yaşayabilirler. Kişinin yaşadığı psikopatolojik sorunların ilişkinin her haline dolayısıyla ayrılık sürecine yansımaları olur. Bu durumlar nedeniyle sağlıklı ilerleyemeyen ilişki ve ayrılık deneyimlerinde psikolojik bir destek almak daha da önemli hale gelebilir.

Özellikle iç dünyalarında boşluk hissi olan, yalnız kalmakta zorlanan ve kendi değerlerini göz ardı eden kişiler de ayrılık sürecinde zorlanabilmektedir. Bu yapıdaki kişiler ayrılıklara toleransları düşük olduğu için, ilişki sürebilsin diye yok olmayı, yok sayılmayı göze alabilmekteler. Bu ilişki örüntülerinde öfke, mutsuzluk gibi duygular gelişebilir. Bunlar olumsuz hislermiş gibi gelse de bazen öfke gibi duygular sınırlarımızı korumayı, ayrışabilmeyi olanaklı kılar. O nedenle ilişki içindeyken yaşadığımız duygularımızı yok saymak yerine yüzleşebilmek, ne kadar zor olsa da mutsuz hissetmenin sorumluluğunu alabilmek ve ayrılabilmek de bazen daha sağlıklı bir seçenek olabiliyor.

Bazı kişilerin eksikliğe tahammülü çok az olabiliyor. Sevdiğimiz kişi kendini bize adasa bile tatmin olmayabiliyoruz. İçimizdeki boşluk, eksiklik gibi hisleri yatıştırmak için şeylere, nesnelere, bazı maddelere, kişilere yönelebiliyoruz. Bizi gerçekten huzurlu hissettirebilecek, arzu ettiğimiz şey ne? Dış dünyadan bulmaya çalıştığımız şeyler mi, yoksa iç dünyamızda aramamız gereken kaynaklar mı ihtiyacımız olan? Kendimize bu tarz soruları sorabilmek ve bağımsızlaşmaya, gelişmeye alan açabilmek kendimize karşı sorumluluğumuz.

Biten bir şeyi bırakabilmek ama karşımızdakini öldürmeden, tüketmeden, parçalamadan ve onun da kendimizin de yaşamını bütünlük içinde sürdürebilmesine izin verecek bir şeyleri bırakarak gidebilmek önemli. Ayrılırken de pusulamız sevgi ve iyilik olabilmelidir. Eğer sağlıklı bir iç dünyaya sahipsek yoğun çatışmalar yaşansa dahi bir ilişkiden yine de güzellikle gidebiliriz.

Ayrılık kavramına, kökenlerine, sağlıksız bir noktaya gelebildiği örneklere baktık. Bir sonraki yazıda, ayrılık sürecinin zorlukları ile baş etmeye dair bazı öneriler üzerinde duracağım.

Konuk Yazar Haberleri