Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek adamlık hevesinin ürünü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üçüncü yılına gelmeden iflas etti. Diplomasideki ‘efelenme’ dünyada yalnızlığa, ekonomideki yandaşa rant aktarma hırsı ve iş bilmezlik hazineyi boşaltmaya, demokrasiyi reddetmek, farklı seslere kulak tıkamak ise toplumdaki kutuplaşmanın daha da artmasından başka bir işe yaramadı.
Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan bu sorunlarla başa çıkmaya çalışırken en büyük darbeyi ‘içeriden’ yedi. Atadığı bakanların kendi bakanlıklarına mal satma sevdası iktidardaki yozlaşmayı iyice görünür kılarken, suç örgütü lideri Sedat Peker’in yayınladığı videolar ve sosyal medya paylaşımları ise içerideki çürümenin görünenden daha büyük olduğunu gösterdi.
Yurtdışına kaçmasına neden olan soruşturmaların sorumlusu olduğu gerekçesiyle Bakan Soylu’yu hedef tahtasına koyan Peker, her ne kadar Erdoğan’ı bu savaşın dışında tutmak istese de başaramadı. Siyasetçi, yeraltı dünyası, gazeteci, bürokrat ve bazı yargı mensuplarının adının geçtiği kirli ilişkilere dair iddialar öyle ağırdı ki, Erdoğan ucu kendisine dokunan bu iddialar karşısında susmayı tercih etti.
Liderlik hevesinden yalnızlığa
Erdoğan’a bu sıkıntıları yaşatan insan, kendi bakanı Süleyman Soylu oldu. Muhalefetten bakanlık koltuğuna yükselen ve bir süre sonra AKP- MHP ittifakının üçüncü üyesi gibi hareket etmeye başlayan Soylu hem bedel ödemeye hem de Erdoğan’a bedel ödetmeye başladı.
AKP içindeki hizipler arasında desteğini neredeyse tamamen yitiren, Erdoğan’ın yan yana gelmemeye çalıştığı, Saray’daki etkinliklere bile davet etmediği Soylu’nun artık tek destekçisi kaldı: MHP lideri Devlet Bahçeli.
Soylu’nun Kürt sorunu konusunda diyaloğa kulak tıkayan sert ‘çözüm’ arayışı, onun kontrolündeki güvenlik güçlerinin sokakta itirazını dile getirmek isteyenlere uyguladığı şiddet belli ki İçişleri Bakanı’nı Bahçeli’nin gözünde en kıymetli bakan haline getirmişti.
Bakan Soylu’nun Erdoğan’a istifa restinde anında devreye giren Bahçeli, istediğini aldı ve istifa kabul edilmedi. Bu olay Soylu açısından bir güç gösterisi olarak algılansa da sonrasında yaşanan gelişmeler sonun başlangıcına işaret ediyordu. AKP içinde Soylu’nun ulaştığı güçten rahatsız olanlar aradıkları fırsatı Sedat Peker’in itirafları ile buldu. Peker’in belgelere ve tanıklara da dayandırmaya çalışarak gündeme getirdiği iddialar -Bahçeli’nin koşulsuz desteğine rağmen- Soylu ile Erdoğan arasındaki makasın her geçen gün daha da açılmasına neden oldu.
“Kim demiş Soylu kimsesiz diye”
Tüm bunlar yaşanırken Bahçeli’den daha keskin bir tavır alışa şahit olduk. MHP lideri, geçtiğimiz salı günü partisinin grup toplantısında Süleyman Soylu’ya destek açıklaması yaparken şu ifadeleri kullandı: “Bilhassa terörle mücadele alanında ismini altın harflerle yazdıracak İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya yapılan itibar suikastlarını, siyasi linç girişimlerini, zulme varan isnatları kaygıyla izlediğimizi, asla ama asla kabul etmediğimizi tarihe not olarak düşmek istiyorum. Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye? Kim demiş Sayın Soylu kimsesiz diye? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı görevini vatan ve millet sevgisiyle yerine getiren, gece demeden gündüz demeden bölücü terörle mücadele eden mert ve milletperver bir devlet adamıdır. Hakkında ne söylenirse söylensin, bizim bölücülerle iş tutan, terör örgütlerine hayranlık besleyen odakların hayasız tezviratlarına aldırış etmemiz mümkün değildir.”
Bahçeli’nin, bu açıklamasında AKP’li Soylu’nun ‘yalnızlığına’ vurgu yapması dikkat çekici. Kulislerde Soylu’ya Saray’dan “istifa et” mesajının gittiği ve Soylu’nun bunu kabul etmediği, “Erdoğan’ın Soylu’yu görevden almak için uygun anı beklediği” iddialarının konuşulduğu günlerde Bahçeli bir kez daha devreye girmiş ve Saray’a kesin bir dille “aklınızdan bile geçirmeyin” mesajı vermiş oldu.
Mesele sadece Soylu değil
Bahçeli’nin, Erdoğan’a Soylu hakkındaki mesajını niye özel bir görüşmede değil de grup toplantısında verdiği ise belki de siyaset gündemindeki diğer tartışmalarla yakından ilgili.
Yüzde 50 barajına sıkışan ve seçmen desteği her geçen gün azalan Erdoğan’ı Cumhur İttifakı’nın oylarının kurtaramayacağı artık bir gerçek. Oğuzhan Asiltürk üzerinden Saadet Partisi tabanını yanına çekmek için bir hamle yapan Erdoğan bu konuda bir başarı elde edememiş gibi görünüyor.
Erdoğan’ın önündeki diğer seçenek ise büyük çoğunluğu HDP’de buluşan Kürt oylarını kendi lehine çevirebilmek, en azından pasifize etmek. Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümü için tekrar harekete geçeceği, bunun için zemin yoklaması yapıldığı bir süredir kulis bilgisi olarak gündeme getirilir oldu. Millet İttifakı’nın HDP’yi ‘kabullenememesi’ daha doğrusu AKP medyasının kara propagandasından duyulan korku nedeniyle sürekli aradaki mesafeye vurgu yapması bu iddiaları güçlendirmeye katkı sağladı.
Parti yönetiminden destek bulamasa da HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun “Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır” açıklaması tam da bu dönemde gündeme geldi.
Tabloya buradan bakıldığında, Erdoğan için Soylu, gündeme gelen kirli ilişkiler ağının ötesinde bir anlam taşıyor. Erdoğan iktidarı, şu an için Kürt sorununu Bakan Soylu’ya emanet etmiş durumda. Soylu’nun çözümü ise, sokakta insanları konuşturmamak, dağda da nefes aldırmamak üzerine kurulu. Devletin yıllardır denediği ve başarıya ulaşamayacağı dünya örneklerinde de görülen ‘şiddete karşı şiddet’ politikası şu anda Soylu’nun temel politik hattı. Erdoğan, Kürt oyları için çözüme dönük bir adım atacaksa, bu değişimi Süleyman Soylu ile yapması mümkün görünmüyor.
Bu gerçeği bilen Devlet Bahçeli’nin Soylu’ya tam desteğinin ardında da bu yatıyor. Yani Bahçeli’nin grup toplantısındaki mesajını sadece Soylu’yu gözden çıkarmamak olarak değil, Kürt sorununa barışçıl çözüm arayışı olasılığına karşı Saray’a verilmiş bir muhtıra olarak okumak gerekiyor. Bahçeli’nin Soylu’yu savunurken, ‘terörle mücadeleye’ yaptığı özel vurgu bunun açık bir göstergesi.
Tabloyu Diyarbakır netleştirecek
Bahçeli tavrını açıkça ortaya koydu. Peki Erdoğan ne yapacak?. Bu sorunun yanıtını Diyarbakır ziyaretinde öğrenmemiz mümkün. Erdoğan cuma günü uzun bir aradan sonra, bir dizi açılış yapmak için Diyarbakır’a gidecek, HDP önünde eylem yapan aileleri ziyaret edecek.
Erdoğan’ın ziyaretinde Soylu’yu da yanına alıp almayacağı belirsiz. Soylu ile birlikte gider, diyaloğa kapalı, çözümü daha sert tedbirlerde gören kayyum rejimini savunursa, Bahçeli istediğini elde etmiş olacak. Erdoğan ise Soylu’ya bir süre daha ‘tahammül’ etmek zorunda kalacak.
Erdoğan Soylu olmadan gider ve barışa, diyaloğa dönük mesajlar verirse bu MHP ile köprüleri atma operasyonunun işaret fişeği olarak değerlendirilecek.
Sözün özü, cuma günü ya Devlet Bahçeli’nin Saray hükümetindeki ‘kayyımluk’ rolü onaylanacak ya da Cumhur İttifakı kendisini hayati bir tartışmanın içinde bulacak.