Sadece gelişmiş ülkeler değil, Nijerya gibi Afrika ülkeleri de tek kullanımlık plastikleri yasaklamaya giderken Türkiye hâlâ 25 kuruşa satılan poşetlerle övünüyor. Kaldı ki plastiğe gelince “geri dönüşüm” de büyük bir yalan…
Kısadalga.net için “Plastik yalanlar” podcastini hazırlarken hem plastiğin insan sağlığına zararlarına dair bilinenleri, hem de Türkiye’dekiler dahil, büyük şirketlerin yeşil yıkamacılık faaliyetlerini deşifre etmeye çalıştım.
Plastik kirlilik konusunda Türkiye’nin bir numaralı ismi olan Prof. Sedat Gündoğdu’nun dediği gibi, “Sıfır Atık” bugün poşetlere yazılı bir slogandan ibaret. Kendi atık yönetimimizi yapamadığımız, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin çöplerini alıp kısa yollu kâr heveslisi olduğumuz sürece ne geri dönüşümde, ne de plastik kirliliğin önlenmesinde adım atabiliriz.
Velhasıl Akdeniz’i en çok kirleten ülke olduğumuz gibi, kendi doğamızı, insanımızı da zehirliyoruz. Kardiyovasküler hastalıkların, kanserin çok daha genç yaşta insanları pençesine almasında ne yazık ki plastiğin de rolü var. (*)
İyi de bize bu kadar zarar veren plastik çöpleri azaltmanın doğru yolu ne? Plastik bu kadar ucuzken ve ekonominin hali ortadayken insanlara “plastik kullanma” diyebilir miyiz? Prof. Gündoğdu’ya sordum.
Türkiye, tek kullanımlık plastik tüketen ve plastik atık ithal eden ülkelerin başında geliyor. Plastik kirlilikle mücadele adına ayakları yere basan, doğru bir çalışma yok mu?
SG: Yok. Örneğin İzmir Körfezi’nde inanılmaz bir kirlilik var, şu anda Akdeniz'in en kirli körfezlerinden birisi. Buna dair hiçbir şey yapılmıyor. İstanbul’u örnek vereyim, hiçbir azaltım planı yok. İstanbul her yerde plastik kullanıyor, mesela belediye Hamidiye suyu satıyor. Halbuki insanların çeşmeden su içebilmesi lazım. Aynısı başka şehirler için de geçerli. Adana’nın içilebilir suyu var ama yerel yetkililer çeşme suyunun içilebilir olduğu propagandasını yapmıyor. Yurtdışına gidince istediğiniz çeşmeden su içebiliyorsunuz. Vatandaşına kıymet verme, değer verme burada başlıyor. Eğer ki bir şehirde çeşmeden su içebiliyorsam, o şehirdeki insanların hayatına, oranın yerel yönetimi, ilgilileri değer veriyordur derim. Ne yazık ki bu anlamda biz çok çok gerideyiz. Çeşmeden su içemediğimiz müddetçe biz maalesef plastik kirliliğinde gram azalma sağlayamayız. İnsanlara istediğin kadar matara dağıt. Matarayı gidip damacanadan dolduracak.
Oysa yerel yönetimler ve devlet, yeni atık projeleriyle övünüyor. Bunlar yeterli değil mi?
SG: Atılması gereken adım sayısı 10 iken bir adım atıp 20 birim reklamı yapılıyor. Asfalt ve gereksiz peyzaj işlerinde çok daha ve hızlı adım atılabiliyor. Tamam, bakanlıklar bu işte sorumluluk sahibi ama belediyeler de. Bakıyorsunuz belediyeler sıfır atık belgesi almak için uğraşıyorlar. Ne için? Çünkü şirket kuracak, kendi plastik toplayıp satma lisansına sahip olacak. Olaylar hep böyle maddi kıymet üzerinden değerlendiriliyorsa farklı bakış açısına ihtiyacımız var. Atık yönetimi meselesini bizim salt mühendislik ve teknoloji yoğun yaklaşımlardan öteye taşımamız lazım.
Örnek verebilir misiniz?
SG: Her şeyden önce kaynağında plastik çöp toplamanız lazım. Denize gittikten sonra toplayamazsınız. Zaten denizdeki plastik kirliliğin toplanması tartışmalı bir konu, ben önermiyorum. Ancak kıyıya vurduktan sonra toplanmalı. Deniz araçlarıyla toplanması, çöp kapanlar, yüzey temizleme, bunlar külliyen zarar aslında. Çünkü denizin yüzeyindeki diğer canlıları topluyor. Zaten derin deniz bölgelerinde okyanus yüzeyi canlılık olan tek bölge. Şimdi siz bu bölgeyi temizlerseniz ne olacak? Plastikten temizliyorsun ama plastik tüketimini azaltmazsan gelmeye devam edecek.
- İBB, bazen özel sektör desteğiyle “denizi temizleme” projeleri yapıyor. Siz bu yöntemlerin zararlı olduğunu söylüyorsunuz. Peki ne yapılmalı?
SG: İBB, CIF gibi bir firmayla sözleşme yapmış her ikisi de reklam yapıyor. (**) Dünyayı en çok kirleten Unilever’in markasıyla işbirliği yapıp çöp kaparı koyuyorsunuz ve yeşil yıkamaya alet oluyorsunuz. Kamu kaynağı buna alet ediyorsunuz. Gerçekten ben bunu anlayamıyorum. Çöp kaparlar çöp toplamıyor, organizma yakalıyor. Önemli olan o çöpün oraya gitmesini engellemek. Çöp kaparlar, yüzey süpürgeleri ya da yakma tesisiyle, “çöp yakma tesisleriyle karbon kredisi kazandık” gibi külliyen karşılığı olmayan ve hayalden başka bir anlamı olmayan işler yapmak yerine İBB’nin kompost üretmesi gerekiyor. Istanbul’un ürettiği çöpün yüzde 60’ı nitelikli ama ürettiği kompost miktarı binde beşinden daha azına denk geliyor.
Kompost meselesini, yani kentin gıda atıklarının değerlendirilmeşini, kırsalın ihtiyacı olan doğal gübre, organik gübre meselesine aktarmamız lazım. Bunlar yapılmıyor maalesef. Plastik üretiminin neden azaltmak gerektiğini anlatmak belediye ve yerel merkezi yönetimlere düşüyor. Tüketici farkındalığı anlamında atılabilecek basit bir takım adımlar var, kompost yapmak gibi.
Plastik kirlilikle baş çıkmak için öncelikli iki adımı, kompost ve çeşmeden suyun içilebilir olmasını saydınız. Oysa yıllardır plastiğin, ambalajlı ürünün sağlıklı olduğu pazarlamasının esiriyiz. Kaldı ki cam kullanmanın daha sağlıklı olduğunu bilsek de, daha pahalı..
SG: Yurtdışında hemen önünüze bir sürahi su koyuyorlar. Eskiden Türkiye de böyleydi. Plastik hijenik değildir! Dolayısıyla “plastik sağlıklı” algısını kırmamız lazım. Plastik kimyasal açıdan çok çok çok daha risklidir. Bakteri enfeksiyonundansa plastiğin kimyasal olarak yarattığı kanserojen riskin daha fazla dikkate alınması lazım. Öte yandan, toplumun yüzde 60’ından fazlası asgari ücretli. Piyasadaki plastik ucuz, cam beş misli pahalı. Şimdi böyle bir sistem adaletsizliktir. İnsanların tercih edebilecekleri, adil
bir opsiyon sunmadığınız zaman “plastik kullanmasın, çöpünü atmasın, çevreyi kirletmesin” demekle olmuyor. Sorunun kaynağı sadece insanların tüketim alışkanlıkları gibi değerlendiriliyor. Cola, Pepsi gibi şirketlerin hepsine depozitolu ambalaj zorunluluğu getirilmeden insanlara “cam şişe kullan” diyemezsiniz. Atılması gereken adımlardan biri de bu, depozitolu şişe.
Bundan 20-25 yıl öncesine kadar cam şişe atılmaz, bakkala götürülüp dolusu alınırdı… Şimdiyse doğrudan çöpe gidiyor.
SG: Bence belediyelerin bunu yapmalarında hiçbir yasal engel yok: Kendi il sınırları içerisindeki büyük marketlere tekrar doldurulabilir reyonlar kurma zorunluluğu getirebilirler. Teşvik mekanizması için her ilin karar verebileceği ulusal ölçekte bir konsensusun oluşması lazım. Marketlerde zorunlu olmalı, şirketlerin keyfine
bırakılmamalı. Istanbul, Ankara, Izmir, Bursa, Gaziantep, Malatya… Her büyükşehirdeki marketlerin önümüzdeki iki yıllık süre içerisinde reyonlarının en az yüzde otuzunda tekrar doldurulabilir, plastiksiz satış reyonların olmasını zorunlu kılacak düzenlemeler getirebilir. Almanya’da örnekleri var. Bu önemli bir azaltım demektir.
Plastik ambalajlı bazı ürünleri bitince çöpe atmak yerine, birçok kez kullanma şansımız olur. Kulağa çok mantıklı geliyor, ama hepimiz rahata fena alıştık…
SG: İnsanları çaresiz bırakmamak, opsiyon sunmak lazım. Alternatif malzeme ya da alternatif tüketime yönelik girişimler desteklenmeli. Plastik geri dönüşümcülere verilecek parayı MUMO (***) gibi -markayı söylememde beis yok- sağlıklı gıda saklanma yöntemleri sunan girişimler var. “Kahvem termosta “gibi girişimler, ya da plastiksiz kargo gibi girişimler desteklenmeli. Kargo şirketlerine kullandıkları plastik
ambalajın azaltım miktarına göre belki vergi muafiyeti teşviği gibi uygulamalar yapılabilir. Tabi sadece şirketin kâr etmesi için değil, aynı zamanda bunu yapan kargo şirketini kullananlara da indirimli olmalı. Buna yanaşmayan şirketlere ek vergi. Yani caydırıcı olacak önlemlerin alması. İnsanların plastiksiz bir yaşam tarzı benimsemesini sağlayacak eğitim faaliyetleri düzenlenmeli. Anlamsız eğitim içerikleri hazırlamak yerine işte sürdürülebilir çevrede yaşamalarını empoze edici, çocukluktan itibaren oluşturulabileceği bir eğitim modelinin oluşturması gerekiyor. Bu çok büyük bir eksiklik.
Benim takıntılı olduğum bir konu, insanların karton bardağı çevre dostu sanmaları. Karton olsa zaten sıvıyı tutmaz. Her yerde tek kullanımlık plastik bardak görüyorum…
SG: Belki devlet kurumlarının kendi bünyesinde plastik kullanımını azaltacak
aktivitelerde bulunması gerekiyor. Etkinliklerde, festivallerde plastik veya karton görünümlü plastik kullanımın engellenmesi gerekiyor. Adana Portakal Festivali’nin temalarından biri sürdürülebilirlikti ama köşe başı tek kullanımlık plastik bardakta içecek satıyorlardı. Bu kadar oksimoron olur.
(*) Plastik, mikroplastik ve insan sağlığına zararları konusunda çıkan son haberler:
https://www.demokrat32.com/haber/20583572/cevre-icin-plastik-materyal-kullanimini-azaltmaliyiz
(**) Cif, Beykoz Belediyesi ve İBB’nin “Temizken Güzel” projesi: https://www.unilever.com.tr/news/2020/ciften-temizken-guzel-projesi-ile-sehirlerin-mutluluguna-destek/
(***) Kahve filtresinden gıda saklama gibi türlü malzemeyi, balmumu ve vegan çözümler bulan girişimciler: https://www.ekonomist.com.tr/makale/2021-sonunda-avrupa-satislarina-baslayacagiz-23976