Biliyorum bu yazının sonunda, “Peki ama neden?” diye soracaksınız veya belki de gerek duymayacaksınız. Etrafımızda olup bitenlerin “gerçekten ne olduğunu” anlamamıza engel olan, hep bu kolaycılık değil mi? Ama okur olarak siz de haklısınız. Günlük koşuşturmaca içinde bir konuya anlam verip bir başka konuya geçmek onu da anlamak zorunda hissediyorsunuz.
Eğer, olup bitenlerin nedenlerine dair bir yargıya varamamış olursanız eksik buluyorsunuz kendinizi. İstiklal Caddesi niye patlatıldı, kim yaptı? İmamoğlu’nun üzerine neden bu kadar gidiliyor? Altılı Masa neden adayını açıklamıyor? Hepsi eksiklik. Doğal olarak da sonra hiçbir konuyla ilgilenmek istemiyor insan beyni. Öyle ya “doymamış” olacak.
Oysa ki sonucu veya nedeni merak etmek yerine olayın kendisini anlamaya çalışırsak belki de o konuda daha fazla fikrimiz olacak. Belki de dost meclisinde o konu açıldığında söyleyebilecek daha fazla sözümüz olacak.
Satrancı sadece şahın teslim alınmasıyla sonuçlanan bir oyun olarak anlatamayız değil mi? Piyonu, fili, kaleyi, veziri anlatmamız, onları tanıtmamız, onların hareket kabiliyetlerini anlatmamız gerekiyor. Bunları anlatabilirsek rakibin şahını teslim almak kolay ve hatta doğal bir sonuç olur.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetini de -en azından şimdilik- böyle bakmamız gerekiyor. Piyonları, filleri, kaleleri, veziri ve hatta şahı tanımamız gerekiyor ki olayın gerçekten ne olduğunu anlayabilelim. Belki o zaman “Sinan Ateş, İYİ Partililere yaklaşıyordu da ondan öldürüldü” kolaycılığından kaçınırız.
O zaman başlayayım: Sinan Ateş cinayetinde kim kimdir?
SİNAN ATEŞ: İlk bakışta sadece Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı, orta yaşlarda bir akademisyen. 1984 Bursa doğumlu. Babası eski bir ülkücü. Hatta 1979’da lise yıllarında şimdi oğlunun yaşadığı kaderin bir benzerini yaşıyor ama orada kişiler değişiyor; Musa Ateş Bursa Çınar lisesi çıkışında silahlı saldırıya uğruyor, yanındaki Taner Kalkancı ölüyor, O yaralanıyor. Şimdi ise Sinan Ateş’in ölüp yanındaki Selman Bozkurt yaralanıyor.
Sinan Ateş, lise yıllarından itibaren siyasetin içinde hatta o kadar ki lisede Bursa Ülkü Ocakları’nın “Lise Başkanı” oluyor. Daha sonra üniversite yılları başlıyor; Gazi Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü kazanıyor. Bu kez ocağın adresi değişiyor; Ankara Ülkü Ocakları oluyor. Sonra da Ankara’daki Genel Merkez’de görevler alıyor. Yüksek lisans, doktora derken bir taraftan da milletvekili danışmanlığı yılları başlıyor. 2007 yılında, şimdi O’nun için taziye mesajı yayınlamadığı ilk dikkat çeken isimlerden biri olan MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın danışmanı oluyor. 2019 yılında da Ülkü Ocakları Genel Başkanı olarak atanıyor. Atanıyor, çünkü bu işler oralarda seçimle olmaz. Atayan kim? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli. Aynı Bahçeli, 2020 yılında kendisini bu “görev”den alıyor. Gerekçe? Elbette yok. Ama bir gerekçe bulunması gerekiyor ve işte şimdi bizim “işin kolayına kaçtığımız” nokta başlıyor: Sinan Ateş İYİ Parti’lilerle fotoğraflar çektiriyordu. Acaba Ülkü Ocakları Başkanlığı’nda alınmasında gerekçe bu muydu? Yoksa Devlet Bahçeli Sinan Ateş’e baktığında kendini mi görüyordu? Öyle ya Devlet Bahçeli de hep böyle Erdoğan’ın koltuğunun altındaki, ileri yaşlardaki siyasetçi değildi ya. O da bir zamanlar genç bir akademisyendi. Ve o Sinan Ateş, parti içinde aktifti, eğitimler verir, faaliyetler düzenlerdi. Hatta kimine göre O’nda “Muhsin Yazıcıoğlu gülüşü var”dı. Tehlikeliydi. Derhal o görevden uzaklaştırılmalıydı. Hem ne vardı işte, Hacettepe Üniversitesi gibi saygın bir kurumda kadro ihdas edilmemiş miydi? “Uslu uslu derslerine girip çıksın, gençlere tarih anlatsın”dı.
Sinan Ateş bu görevden istifa ettirildikten sonra sosyal medyadan şöyle diyecekti:
“Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı, ömür boyu taşıyacağım en kutsal unvan olacaktır. Ülküdaşlarım haklarını helal etsinler. Bu can bu bedende oldukça Liderim Sayın Devlet Bahçeli’nin ve davamın emrinde olacağım.”
İlginç bir mesajdı. Bugünkü “İYİ Partililerle yakınlaştı da ondan” senaryosuna çok uymuyordu. Neyse deyip devam edelim.
Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı görevinden alındı, “gençlere tarih anlatsın” dendi ama öyle olmadı; Sinan Ateş dergiler, kitaplar çıkarıyor ve hatta Bahçeli’den çok dolaşıyordu. Sosyal medyadan yaptığı paylaşımlarda, “ülkenin güneyi” diyor, “kuzeyi” diyor, “şimdi de en doğusundayım” diye Iğdır il tabelası önünden mesajlar veriyordu. Mesajlarına yanıt da buluyordu ve bu yanıtlar, “Sen emret Genel Başkanım” diye başlıyordu. Tarikat şeyhleriyle görüşüyor, aşiret ağalarını ziyaret ediyordu; ağırlanıyordu. Kendisine eşlik edenler, “tenhalarda kıstırılıp” sopalarla dövülüyordu; döven ülkücü, dövülen ülkücüydü. Bu isim, Sinan Ateş öldürülmeden bir süre önce gittiği Iğdır’da kendisine eşlik eden Iğdır Ülkü Ocakları Başkanı Mutluhan Kaşkar’dı. Kaşkar bir keresinde kafede, birinde de sokakta dövülmüştü. Ve dövenlerde sopa ve kılıç vardı.
Sinan Ateş’i biz bilmiyorduk ama o çevre iyi biliyordu. Sempati topluyordu. Bunun sağlaması da Bursa’daki cenazesiydi. Görenlerin yalancısıyız; cenazesi Bursa’da Zeki Müren’in cenazesinden sonra en kalabalık cenazeydi. Ve o cenazeye katılmak hiç de kolay değildi; irade gerektirirdi. Ve bu cenazede, “Dişe diş, kana kan; intikam, intikam!”, “Bozkurtlar burada, çakallar nerede?” sloganları atılıyordu. Ve de o cenazeye, Devlet Bahçeli’nin karşısında olduğu bilinen eski Ülkü Ocakları başkanlarından Azmi Karamahmutoğlu da katılıyordu. Hatta Devlet Bahçeli yönetimi ile yakın ilişkilerinin devam ettiği bilinen eski Ülkü Ocakları Başkanlarından Erdem Karakoç da oradaydı.
Lafı uzatmayalım: Sinan Ateş, ülkücü çevrede “Lider – Teşkilat – Dokrin” üçlemesinin “Lider”liği için potansiyeldi.
Sinan Ateş’i şimdilik burada bırakalım ve diğer portrelere geçelim.
SELMAN BOZKURT: Sinan Ateş’in “koruması”ydı. Farklı suçlardan kaydı olduğu söylenen Selman Bozkurt, Çukurambar Kızılırmak Mahallesi 1456 Sokak'taki İnci Apartmanı'ndan çıktıkları sırada Ateş ile birlikte omzundan yaralandı.
ÇAĞRI ÜNEL: Çağrı Ünel, Sinan Ateş cinayetinde bir “sonuç”tan çok belki de başlangıçtı. 17 Mart 2022’de ajanslar şöyle bir haber geçti: Mersin eski Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ü., sokakta tartıştığı dört kişiden Emrullah Kaplan isimli kişiyi öldürdü. Bu hiç de öyle ajansın geçtiği gibi “tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonrasında ateş açılması” ölümü değildi. Bu Mersin’deki ülkücü camianın bir iç kavgasıydı. Çağrı Ünal, Sinan Ateş ile birlikte hareket eden bir isimdi. Emrullah Kaplan da birazdan bahsi geçecek olan Mersin Ülkü Ocakları Başkanı’nın çok yakınındaki biriydi. Hatta olaydan sonra Emrullah Kaplan’ın öldürülmesi ülkücü çevrede, “FETÖ’cü bir hainin tetikçisi tarafından öldürüldü” diye dolaşacaktı. Biz de, okur olarak siz de o zaman kimin kastedildiğini bilmiyorduk ama sonra anladık ki kastedilen Sinan Ateş’ti. “Tetikçi” diye bahsedilenin kim olduğu zaten malumdu. Emrullah Kaplan’ın öldürülmesinden sonra intikam yeminleri ediliyordu. Kim kimden intikam alacaktı?
ERAY ÖZYAĞCI: Sinan Ateş cinayetinde tetiği çektiği ileri sürülen isim. İstanbul – Gülsuyu’nda bilinen ve biraz sonra liderine de mercek tutacağımız “Dodo” çetesinin bir üyesi. Olaydan sonra firar etti. Dağdaki teröristin ayakkabı numarasını bilen devlet Ankara’nın merkezi Çankaya’dan kayıplara karışıveren Eray Özyağcı’yı henüz bulabilmiş değil. Erol Özyağcı “bu iş için” İstanbul’dan Ankara’ya gönderilen isimlerden biri. Nitekim yine cinayet sırasında kullandıkları motosikletle, İstanbul yönü ile çok ilgili olmasa da Gölbaşı ilçesinde buluşulacak, oradan İstanbul’a dönülecekti ama Eray Özyağcı o buluşmaya gitmeyerek bütün planları bozdu. Belki de bu buluşmaya gitmemesinde “Dodo”nun “Ayaklarından vurun” demesine rağmen işin renginin değişmesinden dolayı Gölbaşı’na gitmedi, plandan dışarı çıkmıştı. Bu yakalanmasını kolaylaştırabilirdi ama tam tersi oldu. Plana uyan piyonlar yakalandı, Eray Özyağcı yakalanmadı. Bu durum da “Birileri bir plan yaparken, bir diğerleri planın içinde bir başka plan mı yapıyordu” diye sorduruyor.
VEDAT BALKAYA: Cinayet sırasında Eray Özyağcı’nın üzerinden ateş ettiği motosikleti kullanıyordu. Cinayetin ilk tutuklanan isimlerinden biri oldu. Polisin elinde belki de cinayet anına ilişkin tek fotoğraf olan “motosikletli iki kişi” fotoğrafındaki diğer isim olduğu biliniyor. Polise gönderilen bu fotoğrafta Balkaya’nın başında kask bulunuyor. Balkaya, adliyeye de ilk çıkarılan ve tutuklanan isimlerden. Bu tutuklama işlemi sırasında bir şüphelinin “Para için yaptık” dediği ve bu ismin Vedat Balkaya olduğu iddia ediliyor.
DOĞUKAN ÇEP: Sinan Ateş cinayetinin tetikçisi olarak nitelendirilen Erol Özyağcı’nın bağlı olduğu Gülsuyu’ndaki “Dodo çetesi”nin Doğukan’ı. Sinan Ateş cinayetinde de Erol Özyağcı’yı yönlendirdiği iddia edilen isim. Ama uzun süredir firariydi. Kimi bilgilere göre Gürcistan’a gitmiş ve bir daha kendisinden haber alınamamıştı ama Ankara’dan çıktı. Firar etmesinin sebebi de hakkında “öldürme” ve “öldürmeye teşebbüs” suçlarından kesinleşmiş 35 yıl 4 ay hapis cezası vardı. Uyuşturucu ile mücadele gösterisinde Hasan Ferit Gedik isimli bir kişiyi öldürmüştü. 2018’den bu yana aranır ama bulunamazdı. Artvin’in Hopa ilçesindendi, İstanbul’da yaşardı. Hatta firar yıllarında da Batum’dan araç getirir, İstanbul’da parçalayıp satardı. Sinan Ateş cinayetinde grup lideri pozisyonundaydı ve bu olaydan sonra gözaltına alındı.
UFUK KÖKTÜRK: Kimilerine göre, cinayetin rengini en iyi gösteren turnusol kağıdıydı. MHP’nin İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapıyordu. İsmi MHP İstanbul İl yönetimi listesinden cinayetten sonra çıkarıldı ama ne hikmetse, nasıl bir tesadüfse MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli o il yönetimini, Sinan Ateş öldürülmeden bir gün önce 29 Aralık’ta değiştirmişti. MHP’nin yeni İstanbul İl Yönetimi atama yazısı her ne kadar siteye cinayetten sonra konulsa da Bahçeli’nin imzaladığı kararın tarihi 29 Aralık’tı. Köktürk’ün ismi, saldırganların finansörü olarak da geçti. Bu iddiaya göre Köktürk’ün eşinin hesabından tetikçi ve ona mihmandarlık edenlere yüklü miktarda para gönderilmişti. Gönderildiği iddia edilen para 65 bin TL idi. Köktürk, dün Adliye’ye sevk edildi.
Ufuk Köktürk, aynı zamanda Doğukan Çep’in hep dışarıda hem de “içerde” arkadaşıydı, cezaevi hatırası olsun diye beraber çektikleri fotoğraflar vardı.
TOLGAHAN DEMİRBAŞ: Ülkü Ocakları eski Genel Merkez yöneticisiydi. Tetikçiler bilmezdi belki ama Tolgahan Demirbaş Ankara’yı iyi bilirdi. Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi olduğuna göre elbette MHP’den bağımsız değildi ama asıl cinayetten sonraki MHP ile bağı, saklandığı iddia edilen yer açısından da önemliydi. İddiaya göre tetikçilere Ankara’da yardım ettiği tespit edilen Tolgahan Demirbaş için gözaltı kararı verilmişti ve bulundu da. Ama gelin görün ki bulunduğu yer bir milletvekilinin eviydi. MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un evi. Şüphelinin bu evde olduğu anlaşılınca bir an “vekil evi aramak için izin şartı” tartışması oldu ama polis aramayı gerçekleştirdi ve Tolgahan Demirbaş yakalandı. Gelin görün ki hemen salıverildi.
OLCAY KILAVUZ: Normal koşullarda Olcay Kılavuz’a ayrıca parantez açmazdık ama bir fotoğraf vardı ki anlatmazsak hatırı kalırdı. O fotoğraf, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Kılavuz’un fotoğrafıydı. Bundan daha doğal ne vardı ki biri iktidar ortağının bakanı, biri de küçük ortağın milletvekiliydi. Ama bu fotoğraf, Sinan Ateş cinayetinden 4 gün önce çekilmişti, yer İçişleri Bakanı Soylu’nun makamıydı. Kılavuz, Bakan Soylu’yu ziyaret etmiş, Klavuz da gayet doğal olarak bu fotoğrafı sosyal medyasından paylaşmıştı. Zaten sakıncası da yoktu. Bu fotoğrafın bizi ilgilendiren tarafı ise o fotoğrafın sağladığı manevi zırh. Öyle ya Tolgahan Demirbaş Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alınmıştı, yani orada saklanıyordu. Hatta iddiaya göre Kılavuz, Demirbaş’ı arayan polise, “burası vekil evi, arayamazsınız” demişti. Savcılık bu durumu pekala “suçluyu saklama” olarak değerlendirip fezleke hazırlama yoluna gidebilirdi ama ama tabi Klavuz’un paylaştığı o fotoğraftan sonra savcı bu yola gider mi bilemeyiz.
YAVUZ AKGÜL: Mersin ve MHP demişken aklımıza gelen bir isme de yer verip oradan motosikletçiye geçelim. Akla gelen isim Yavuz Akgül. Sinan Ateş cinayetinin üzerinden bir haftaya yakın zaman geçti MHP’den bir açıklama yapılmamıştı, dün “suskunluğumuz asaletimizdendir” kıvamında açıklama geldi. Ama cinayetten hemen sonra yapılan bir açıklama vardı ve Devlet Bahçeli’nin basın sözcülüğü bu kadar “koruyucu” bir açıklama yapamazdı. İşte Yavuz Akgül o açıklamayı yapan isimdi ve açıklamayı Mersin Ülkü Ocakları Başkanı olarak yapıyordu. Ne demişti Yavuz Akgül, hatırlayalım:
“Ülkücü milliyetçi hareketin lideri Devlet Bahçeli, bir konu hakkında yorum yapmıyorsa bir bildiği vardır ve tarih onu daima haklı çıkarmıştır.”
Bu açıklama, elbette Mersin’de 17 Mart 2022’de Emrullah Kaplan’ın öldürüldüğü Mersin’den yapılması açısından da önemliydi.
KÜRŞAT YILMAZ: Liste uzayıp gidiyor ama bir isim daha vardı ki yaptığı açıklama nedeniyle adını anmadan edemezdik. Hatta tanınırlığı, bilinirliği nedeniyle en son anmak da yerinde olur. Kürşat Yılmaz’ı artık hepimiz tanıyoruz. Suç örgütü liderliğinden hapis yattı. Salıverilmesinde Devlet Bahçeli’nin emekleri de bilinir, konumuz bu değil. Konumuz, Kürşat Yılmaz’ın isim vermeden Sinan Ateş cinayetini değerlendirmesi. Bu değerlendirmeyi de doğrudan Kürşat Yılmaz paylaşmadı. O’nun ismini belirterek, MHP Kocaeli İl Başkanı Aydın Ünlü paylaştı. Ünlü’nün paylaşımına göre Yılmaz da Mersin’e işaret ediyor, “Emrullah Kaplan”ı hatırlatıyor, şunları diyordu:
“Bizler bu teşkilatın evlatları olarak her zaman ve her daim nefesimizin yettiği son güne kadar liderimizin ve teşkilatlarımızın emrinde olmaya devam edeceği... Mersin'de 17 Mart 2022 yılında 19 yaşında şehit edilen Adana Ülkü ocaklarına bağlı Emrullah Kaplan kardeşimiz unutulmamalıdır. Ülkücü katili ülkücü olamaz. Türk Silahlı kuvvetlerinde general bir zamanlar ülkü ocaklarında genel başkan olsalar da bu kurumlara sızmış FETÖ ajanlarıdır ancak. O yüzden yarın ben ne yaptım dememek adına dava arkadaşlarıma mesajım nettir. CIA merkezli oyunların bir parçası olmamak. Nereye hizmet ettiğini bilmeyen davranışlardan uzak durmak gerekir. Ve sizlere bu sisli havada tek mesajım; Lider-Teşkilat-Doktrin”
Sonuç yerine
Başta da belirtmiştik, bunca portreyi okuduktan sonra “Peki ama neden” diye soracaksınız. Elbette iddia çok, bütün bu saydığımız isimlere ilişkin daha çokça iddia var.
Saydığımız isimlerden bazılarının aralarında anlaşıp sonra bir siyasiyi ziyaret ederek “onay” aldıkları iddiası var. Bu isimlerden özellikle “tetikçi” gruptakilerin bir araya getirilmesinde bazı avukatların aracılık ettiği, ocaktan bazı isimlerin organizasyona katıldığı gibi iddialar. Belki sis biraz daha kalkarsa o isimlerin de portrelerini aktarırız.