Memlekette özellikle son 20 yılda yaşananlardan dolayı ulusal bayramlarda sosyal medyada hassasiyetler had safhaya ulaşıyor, adeta duygusal sinir patlamaları yaşanıyor.
Sıradan vatandaşlardan, holdinglere, siyasi partilerden onların siber kolları trollere kadar herkes kendi inandığına, çıkarına ve beklentisine göre pozisyon alıyor.
Holdingler suya sabuna dokunmayan hisli reklam filmleri hazırlıyor.
Partiler “körün odadaki fili tanımlaması” gibi kendi cumhuriyetini tanımlıyor.
Troller binlerce twitle konuyu mayınlanmış araziye çeviriyor.
Samimi sıradan insanlar cumhuriyet’e şükranlarını ya da kırgınlıklarını paylaşıyor..
Her sene olduğu gibi bu sene de Cumhuriyet Bayramı’nda iki önemli tartışma yaşandı.
Birincisi AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir” demesi idi.
İkinci olarak ise HDP Eş başkanı Pervin Buldan, "Cumhuriyetin kuruluşundaki ademi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların ret ve inkarına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz." ifadelerini kullandı.
Toplumun önemli bir kesimi bu iki konuşmayı aynı havana koyup dövmeye başladı.
Cumhuriyet düşmanları bulunmuştu ve linç edilmeleri kaçınılmazdı.
Peki iki konuşma aynı içerikte miydi?
Mahir Ünal’ın konuşmasında tipik siyasal İslamcı bir cumhuriyet eleştirisi vardı. Aslında cumhuriyete değil Osmanlı İmparatorluğu’na duyulan özlem ifade ediliyordu. Pervin Buldan’ın konuşması bir çok insan için sinir bozucu olsa da cumhuriyet karşıtlığı değil kırgınlık ifade edilmişti.
İlk konuşma kurbanını hemen verdi. “Bahçeli tak emretti Erdoğan şak yaptı” ve Mahir Ünal “affını” istedi. Pervin Buldan’ın konuşması ise HDP dışında İslamcısından, ulusalcısına, oradan sosyal demokrat ve milliyetçisine kadar birçok çevreden tepki aldı.
Peki bu kadar “infial yaratan” konuşmaları yapan Buldan ve Ünal bu tepkileri hesaplayamadı mı? Ya da HDP’nin ve AKP’nin siyasi fikirlerini oluşturan bu temel argümanları ilk defa mı duyduk?
İkisi de değil…
Yine toplumsal ve siyasal klasiğimiz olan bir riyakarlıkla karşı karşıyayız.
Türkiye’de siyasal İslamcılar harf devriminin yanlış olduğundan bahsedip biraz da karikatürize ederek yıllardır “Dedelerinin mezar taşını okuyamamaktan” şikayetçi değiller mi?
Erdoğan bundan yalnızca 1 yıl önce, “Harf devrimiyle adeta her şeyin sıfırlandığını eklediğimizde elbette ülkemiz okuma-yazma oranının çok düşük olduğu bir dönem yaşadı ama bunun suçunu Osmanlı’ya yüklemek bir bühtandır.” demedi mi?
Beyefendinin mahdumları Bilal Bey ondan 1 yıl önce "Yunanistan niye alfabesini değiştirmemiş? Japonya niye alfabesini değiştirmemiş? Çin niye alfabesini değiştirmedi? O zaman insan diyor ki demek ki gelişmenin alfabeyle bir alakası yokmuş." demedi mi?
Daha eskiye gidelim Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar Twitter hesabından 8 Aralık 2014 tarihli yaptığı bir dizi paylaşımda, "#Osmanlıca" etiketini kullanarak "Harf inkılabı insan olabilmenin en temel unsuru olan düşünmeye vurulmuş en büyük darbedir." diye yazmadı mı?
Daha fazla İslamcı düşünürün, kalem erbabının fikirlerini paylaşmaya gerek yok.
Erdoğan ailesinin fikirleri AKP camiasını yeterince net özetliyor.
"Yılgın bir hoşgörüyle” benimseseniz de benimsemeseniz de İslamcı camianın genel fikri budur. Gölge boksuna hiç gerek yok. Mahir Ünal’ın sözlerine şaşırıyor gibi yapmak da ya hafızasızlıktır ya da cahilliktir.
Gelelim Pervin Buldan’ın açıklamalarına. Açıklamayı duyunca havale geçiren memleketin beş benzemez ancak Kürt meselesinde anlaşan ittifakı bu sözleri ilk defa mı duyuyor?
Elbette hayır…
Madem AKP ve İslamcı hareket için geçmişe baktık HDP için de bakalım ve 10 yıl önceye gidelim. Habertürk'te 'Enine Boyuna' programına konuk olan Sırrı Süreyya Önder, 89. yılı kutlanan cumhuriyet için "Bu cumhuriyetin neyinden hayır görmüşüm? Cumhuriyetperver olmak tembelliktir." demiş ve konuşmasını şöyle sürdürmüş:
“En şefkatli kelimeleri kullanmaya çalışıyorum. Senin bu kadar hayran olduğun cumhuriyetinin eşit yurttaşları olur kardeşim. Bunun en temel manifestosu budur. Biz bundan hiçbir hayır ve bereket görmemişiz ki. Neyini buna borçlu olacak mışız? Ben hiçbir şeyi cumhuriyete borçlu değilim. Ben burada ne zaman konuştuysam bedel ödemişim. 50 yaşına gelmişim ne zaman konuşmuşsam, konuşsalar sürgünler, hapisler, ölümler... Eeee ben bu cumhuriyetin neyinden hayır görmüşüm?"
Evet bu konuşmadan sonra da Sırrı Süreyya Önder dediği gibi yine bedel ödedi. Devletin ve hükümetin talebiyle başladığı çözüm sürecindeki rolü sebebiyle cezaevine girdi.
Pervin Hanım’ın ödediği bedeller konusunda yalnızca şunu söylemek kâfi. Pervin Hanım kızı olduğu gün eşini faili malum bir cinayette kaybetti. Geçtiğimiz yıl bu konuyu yazmıştım arzu eden okuyabilir.
Pervin Buldan konuşmasında "Cumhuriyet yıkım projesidir." şeklinde bir ifade kullanmamıştı ama sosyal medya kurban istiyordu.
Buldan, “Cumhuriyetin demokrasiyle, adaletle ve barışla güçlendirilmesi gerektiği fikriyatını ısrarla ve kararlılıkla savunmaya ve bunun için mücadeleyi sürdürmeye devam edeceklerini” söylüyordu.
Bu HDP’nin kuruluş felsefesinin en temel fikirlerinden biri değil mi?
Cumhuriyet Kürde Kürt olmaktan kaynaklı en temel insan haklarını vermişti de HDP mi şımarıklık yaparak cumhuriyeti eleştiriyordu?
Cumhuriyet’in 100. yılına yaklaşırken Alevi’nin en temel hakkı cemevini vermemek için kırk takla atan, “Elektrik, su parasını veririz ama orayı ibadethane değil “Et-Pilav Sevenler Derneği” olarak göreceğiz.” “Bakın size pırıl pırıl yerden ısıtmalı camiiler yaptık. Hem İslamın ibadethanesi camiidir.” anlayışıyla mı aşılacak tüm meseleler?
Kürtler ve Aleviler Cumhuriyet’ten alacaklı mı? Yoksa verecekli mi?
Burada eli vicdana koymak kâfi. Gerisi lüzumsuz yakın tarih dersi olur.
İslamcıların argümanlarına dönecek olursak.. Bahçeli istedi, Erdoğan Mahir Ünal’ı harcadı diye bu İslamcıların temel ideolojisini yok mu sayacağız? Yok sayınca bu düşünce yok mu olmuş olacak? Hiçbir bilimsel temeli olmasa da bu düşünce Türkiye İslamcılarının en önemli düşünce kolonlarından biri olarak orta yerde durmuyor mu?
Herhangi bir İslamcıya Mahir Ünal’ın söylediklerini söylesek hak vermez mi?
Her ne kadar Mahir Ünal koltuğun altından kaydığını görünce heyecanlı 23 Nisan talebesi gibi "Cumhuriyetin fikri hür irfanı hür bir evladıyım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize bıraktığı cumhuriyeti 'her dem kendini yenileyen coşkun bir nehir olarak görüyorum” dese de. Bahçeli’nin bir işaretiyle kafes kapıları açıldı ve Mahir Ünal arenanın ortasında yapayalnız kaldı.
İki söylem de eleştirilse de söyleyenler linç edilse de asıl mesele konun özü değil zamanlama.
Şimdi buna ne gerek vardı tavrı.
AKP seçime giderken MHP ile yaptığı ittifakta bir arıza istemediğinden Mahir Ünal’ı kızağa çekti.
Bu kendi siyasi hesapları içinde anlaşılır bir şey olabilir. Bugüne kadar Bahçeli’nin isteyip de AKP’nin yapmadığı herhangi bir şey yok sonuç olarak. Bunlar arasında üniversite giriş sınavlarında puanın düşürülmesi de var, Çakıcı’ya özel af çıkartılması da.
Aleviler cumhuriyet tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşarken, devlet cumhuriyet kurulduğundan beri Alevilerin de vergileriyle Sünniliği devlet mezhebi gibi yaşatırken, Aleviler gözlerini tamamen kapatsınlar mı? Olan biten ve travması hala devam eden Maraş, Sivas, Gazi gibi olayları yok mu farz etsinler?
Aleviler ve Kürtlerden sürekli şükran sunması istenirken cumhuriyetin üvey evlatlarına yaptıkları konusunda sizden istenen basit bir yüzleşme. Bu neden tüm dengenizi bozuyor?
Pervin Buldan’ın söylediği somut haksızlıklarla Mahir Ünal’ın fantastik sızlanmasını aynı kefeye koymak size kendinizi iyi hissettirebilir. O zaman devam edin steril cumhuriyet severliğe.
Kürdün alfabesi değişmedi. Dili yok sayıldı dili. Aleviler için basit bir ibadethane meselesi bile yıllardır çözülemiyor. Bugün bir tane bile Alevi vali olmaması buz gibi ayrımcılık değilse nedir?
Bunun için cumhuriyete biraz kırgın olmaları ve bunu dile getirmeleri gayet insani bir serzeniş değil mi?
Küçük bir hatırlatma. En azından önümüzdeki yıl memlekette toplumsal bir yüzleşme beklenmiyor. Gelecek sene Ekim sonu geldiğinde başka bir HDP’li muhtemelen 10 yıl önce Sırrı Süreyya Önder’in, bugün Pervin Buldan’ın söylediğine benzer şeyler söyleyecektir.
Bari bu sefer şaşırmayın, zira inandırıcı olmuyor artık.