İktidar bilimin ve tarihin yol göstericiliğini bir kez daha inşaat sektörünün rant odaklı yol göstericiliğine tercih ediyor. Deprem sonrasında yeni kentsel cinayetlere davetiye çıkartıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı "Deprem bölgesinde 53 bin 830 konutun yapımının başlatıldığını, 22 bin 467'sinin temellerini attığını duyuruyor. Bölgede artçılar devam ediyor, bilimsel veriler, yörenin özgünlüğü, dikkate alınmadan, planlama yapmadan, buldukları yerlere, rant odaklı kentleşmenin önünü açacak alanlara, TOKİ’nin tek tip yapıları ile yeniden ihya ve inşa sürecinden bahsediyorlar. Yeni bir şehircilik destanı yazılacağından dem vuruyorlar.
Bu sorunlu bakış açısıyla iktidarın neyi yazdığı, 11 ili etkileyen deprem de çok net görüldü. Bir doğa olayı öncesinde alınmayan önlemler, sonrasında zamanında müdahale edilemediği için, binlerce can kaybı, geçici barınma ünitelerinin yetersizliği ile iktidar, yönetemediğinin ifşasını yaptı. Kentler enkazları kaldırılmamış bir katliam mahalline, kocaman bir mezarlığa dönüştü. Kentlerini terk etmek zorunda kalanlarla, kentlerin üzerine karanlık çöktü. Hayat akmaz, ışıklar yanmaz oldu. Hayatta kalanlar, dağılmış, parçalanmış aileler, kimsesizlik, çaresizlik içerisinde gözyaşlarını içine akıtıyor. Kendi ülkesinde göçmen olarak hayata tutunmaya çalışıyor. Çevre Şehircilik Bakanı bütüncül bir yol haritası sunmak yerine attığı betonla şehircilik destanı yazmaktan bahsediyor.
"Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek."
Bugün yaşadığımız coğrafyada, doğayla uyumlu mimarlık ve kentleşme yerine doğaya hükmetmeye çalışan, dere yataklarını vadileri, ormanları, tarım arazilerini, ovaları, kıyıları yapılaşmaya açan, coğrafyanın ve bilimin yol göstericiliğini reddeden anlayışlarla sağlıklı yeniden inşa sürecinin olamayacağı aşikâr.
Kentleri yerle bir eden, binlerce can kaybı yaşanan 6 Şubat Kahramanmaraş ve Hatay depremleri üzerinden daha iki ay bile geçmeden iktidar, yanlışlarının itirafnamesi olan deprem raporundan sonra, şimdi de yine yanlış iskân ve kentleşme politikalarına devam ederek kalıcı konutların temellerini atmaya başladı. İktidar afete dönüştürdüğü deprem sürecinde, planlama ve mimarlık süreçlerini hızlı yapılaşma ile seçim sürecine kurban ederek, yanlış yapmaya devam ediyor. Tam da burada, Albert Einstein’in "Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek." sözünü hatırlamak gerek.
İyileşme topyekûn ve bütüncüldür.
Ovaya beton döküp üzerine iki bayrak asarak, şehircilik mimarlık yapılmaz. O kentte o konutlarda yaşayacak olanlara sormadan nasıl bir ortamda yaşamak istediklerini öğrenmeden, görüşlerini almadan bilimi, coğrafyanın yol göstericiliğini, geleneksel yapım tekniklerini dikkate almadan, emrivaki yapılan inşaatlar ev olmaz, yuva olmaz, yurt olmaz.
İyileşme topyekün ve bütüncüldür. Kentin ortasında enkaz varken, atılan temel, temel değildir. İnsanlar evden fazlasını kaybetti. Bu kayıplar ortada iken bütüncül bir program sunmadan, bir kent yaratılamaz. Kent yoksa, ev betondan ibarettir. İnsan yoksa, anılar değerler, izler yoksa orası yeni travma alanıdır. Deprem öncesini ve sonrasını koordine edemeyenler, yeninden inşa sürecini ancak, bildik firmalara sermaye olarak şekillendirirler. Deprem ihalelerinin 75 milyar lirayı geçmesi bunun göstergesidir. Yeniden inşa süreci meşakkatlidir, zahmetlidir. İnsanların katılımı olmadan masa başı eline kalemi alıp “orası, burası, birde şurası olsun, oraya bunu, buraya bunu yapalım, şunu şunu çağırın onlarda bunun inşasını gerçekleştirsin” demek, şehircilik ve mimarlık değildir. Bunun adı, viran ettiğiniz bir ülkenin, enkazı kaldırılmamış kentlerin, cenazesi çıkartılmamış insanların üzerinden rantın yeniden inşasını sağlamak, sermaye dağıtmak, giderayak yangından mal kaçırmaktır.
Şehircilik, mimarlık destanla yazılmaz, bilimle insanlarla birlikte katılımcı tasarım süreci ile yapılır.
Yeniden inşa süreci sadece yatakhane işlevi görecek konut yapmak değildir. Kent canlı bir organizmadır. İnsanları iyileştirecek bir yaşam alanı ise bilim insanları ile birlikte halkın katılımı ile planlanarak o organizmanın bir parçası olur. Deprem öncesinde önlem almayanlar, deprem sırasında zamanında müdahale edemeyenler, süreci yönetemeyenler, üstüne bir yetkilinin bile istifa etmediği bir süreçte, yeniden inşayı da gerçekleştiremezler. Kentlerin bir bütün olarak iyileşmesini beton dökmeye, temel atmaya indirgeyerek yapamayacaklarını bir kez daha gösterdiler. Bırakın şehircilik destanı yazmayı, kentlerin yaralarını büyüterek kangrenleşmesine neden olacaklar.
Yol haritası
Deprem sonrasında kentleri canlandırmak, yaraları sarmak, bir bütün olarak yol haritası belirlemekle ve buna halkı ikna etmekle, fikrini almakla, sürece katmakla olur. İnsanların kafasında onlarca sorudan sadece birisine cevap verilerek, iyileşme sağlanamaz.
Toplumsal iyileşme için yol haritası:
Yıkımlar sonrası kentin yeniden planlamasının programının çıkartılması, planlama süreçlerinin başlatılmasıdır.
Evi ve arazisi olmayan mağdurların barınma sorunlarının nasıl çözümleneceğidir.
Enkazların ne kadar süre içerisinde kaldırılacağı, nerelerde bertaraf edileceğinin planlanmasıdır.
Yıkılmış şehirlerin kıyı kasabalarının dağ köylerinin topyekûn, yeniden nasıl canlandırılacağıdır.
Yıkılmış yolların köprülerin, su kuyularının, altyapılarının, demir yollarının, zarar görmüş barajlarının, sulama sistemlerinin, köprülerin, tünellerin, viyadüklerin, istasyonların, hangi program dahilinde ne kadar sürede yapılacağının ilan edilmesidir.
Az hasarlı evlerin nasıl onarılacağıdır, devlet tarafından sağlanacak karşılıksız onarım desteğidir.
Tarihsel ve arkeolojik katmanlardan oluşan kadim kültürlerin kendisini yeniden nasıl var edeceğidir. Caminin, kilisenin, havranın, tarihi çarşının, kültür varlıklarının nasıl ve hangi sürelerde onarılacağıdır.
Deprem sürecinde evini, işini, bacağını, kolunu yüreğini canlarını kaybedenlerin hayata nasıl tutunacaklarının, yüreklerinin nasıl iyileştirileceğinin programının yapılması ve desteklenmesidir.
Bölgenin tarımını, hayvancılığını, sanayisini, nasıl canlandıracağının programlanmasıdır.
Hayatta kalmanın ağırlığı ile ülkenin dört bir yanına dağılmış ailelerin, bir daha bir araya nasıl geleceğiz kaygısının nasıl giderileceğidir. Geri dönüşün hangi zaman dilimlerinde nasıl programlanacağıdır.
Betona dayalı bir inşa süreci yerine yeni yapım tekniklerinin gelenekselle birlikte nasıl uygulanacağının açıklanmasıdır.
Büyük kentlerin yeni misafirlerinin kent yaşamına etkilerinin, ulaşımından barınmasına, yüksek kiralarına kadar, sorunların nasıl çözüleceğinin ortaya koyulmasıdır.
Şehircilik, mimarlık iki beton dökmeyle, destanla yazılmaz, bilimle yapılır, bütüncül bakış açısıyla katılımcı bir süreçle kurulur. Yeniden inşayı temel atmaya indirgeyenler, bir bütün olarak sorunları ve çözümleri göstermeyenlerin yaralarımıza merhem olması, kentlerin yaralarını sarması ve topyekün bir iyileşmeyi sağlaması mümkün değildir. Acılarımızı günü birlik ağrı kesicilerle dindirmeyeceğiz. Acılarımıza neşter atacağız. İyileşme yoksa oy da yok, iktidar da yok.