SEDAT BOZKURT
Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Türkiye’de başta siyaset yapma biçimi olmak üzere pek çok şey değişti. Dünyanın her yerinde gazeteciler siyasetçilere soru sorar. Türkiye’de ise Erdoğan, ilk birkaç yılı hariç, gazetecilerin karşısına çıkarak sorulara yanıt vermiş değil. Liderler arası tartışmalarda da ne Erdoğan var ne de AKP kadrolarından isimler. Bu doğal olarak iktidara konforlu bir siyaset yapma alanı veriyor. Bunun çok iyi kullanıldığını izliyoruz.
Bu konforlu alan nedeniyle iktidarın söyledikleri ve yaptıkları ile gerçekler arasında 180 derecelik fark var. Erdoğan’ın son 3 seçimdeki söylemi faiz karşıtlığıydı. Bunu, kendi ürettiği ekonomik bir kavram olan “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” diye açıkladı. Faizler hep düşecek dedi ve yüzde 8,5’a kadar düştü. Ekonomi darmadağın olunca yeni kadro ile yeni ekonomik model uygulamaya konuldu ve bugün faiz yüzde 42,5 ile gelişen ülkeler arasında açık ara birinci. Enflasyon meselesinde de muhtelif ülke kategorilerinde yüzde 61 ile ilk sıradayız. Türkiye’de yaşanan aylık enflasyon oranı, ortalama bir ülkenin yıllık enflasyon oranına eşit.
Burada rakamlar konuşuyor, o nedenle kimse itiraz edemiyor. Bu tablonun yaratıcısı olan Erdoğan’a bunun nedeni sorulamıyor. Yeni ekonomi yönetimi, geçmiş uygulamaları, öznesi olmadan, sanki başka bir iktidar döneminde yaşanmış gibi eleştirirken, bunun nedeni onlara da sorulamıyor. 6 aydır Erdoğan’dan “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” cümlesini de duymadık, faizlerin neden yükseldiğine ilişkin bir açıklama da.
(Türkiye’nin 2 acı dünya birinciliği daha var: Gıda enflasyonu ve vatandaşlık satışı)
Mesele ekonomi ile de sınırlı değil. Adalet Bakanı her gün bir hukuk garabetinin yaşandığı memlekette, yargının hiç olmadığı kadar bağımsız ve tarafsız olduğunu anlatarak, yeni yapacakları, ihale biçimi nedeniyle mutlak yargı denetiminin konusu olacak adalet saraylarını uzun uzun anlatıyor. Kurdukları yargı sistemi hukukun üstünlüğü endeksinde dünyada 142 ülke arasında 117. sırada. Bu sıralamaya göre, bırakın bağımsızlığı, tarafsızlığı, yargının varlığı bile tartışmalıdır. Bakana bu da sorulamıyor. Çünkü gazetecilerin karşısına çıkamıyorlar. AİHM’de başvuru ve yaptırım kararında Türkiye ilk sırada. (Rusya devreden çıkınca iki kategoride de ilk sıraya yükseldik) Adalet Bakanı, meseleyi, biraz da zorlanarak tamamlanan, uygulanan kararlar üzerinden, durumun “çok da vahim” olmadığını anlatmaya çalışıyor. Oysa daha yeni AİHM 1000 (bin) dosyayı “gereğini yapması” için savunma bile yapılmasına izin vermeden Türkiye’ye tebliğ etti. Bu, uygulamadaki tek örnek olabilir. Uygulanmayan AİHM kararları nedeniyle, Türkiye kurucu muamelesi gördüğü Avrupa Konseyi’nde, üyelik durumu dahil pek çok yaptırımın tartışma ve karar süreci konusu. Tablo bu iken bakanın açıklamasına göre yargı hiç olmadığı kadar bağımsız ve tarafsız. Geniş kitleler ile buluşan ve doğru kabul edilen bilgi de bakanın bu söyledikleri. Meselenin en önemli kısmı da bu galiba.
Cumhurbaşkanı, yardımcısı ve maliye bakanı sık sık “çalışanı, emekliyi enflasyona ezdirmedik” diye kesin hüküm içeren cümle kuruyorlar. Tam buraya denk gelen o fıkrayı hatırlayarak, “sen de söyle” diyebilirsiniz. Durum gerçekten dramatik. Bunun böyle olmadığını her gün bizzat kendileri yaşayan insanlara söyleyip onları ikna edebilmek de çok acayip bir durum. Türkiye sefalet endeksinde dünya sıralamasında 10. sırada.
Erdoğan her konuşmasında ülkede yaşananları tersine çevirerek anlatıyor. İptal edilen konserler, basılan sergiler, üniversitelerde yaşananları bir kenara bırakarak hep genişleyen özgürlük alanından söz ediyor. Oysa 21 yılda ülkede genişleyen hiçbir özgürlük alanı yok, bütün endeksler bunu tespit ediyor. Sadece halen ekmeğini yiyeceklerini düşündükleri türban meselesi var. Özgürlüğü sadece türban meselesine indirirseniz doğrudur, hayli genişletilmiş bir özgürlük var orada. Eski milletvekili Hüda Kaya’nın çocukları ile fotoğrafı yer aldı geçen gün internet sitelerinde. Fotoğraf karesinde 3 türbanlı kadın vardı ve fotoğrafın çekildiği yer cezaeviydi. AKP nedeniyle elde ettiğin özgürlükten dolayı her yerde türban takabiliyorsun ama fikirlerin nedeniyle aynen 28 Şubat sürecinde olduğu gibi türbanınla cezaevindesin. Buna özgürlük demek sadece bizim ülkemize mahsus olabilir.
Yeniden Refah etkisi
Yerel seçimlerde ittifaklar hep başkan adaylığı üzerinden tartışılıyor ya da planlanıyor. Oysa bunun bir de belediye meclisleri var. Örneğin MHP ile AKP 51 kentin 29’unda ortak aday çıkaracaklar. Yani MHP ile AKP seçmeninin tek adaya oy vermesi istenecek. 22 kentte ise MHP ile AKP adayları kendi partilerinin çatısı altında belki de birbirleri ile yarışacaklar. Belediye meclislerine ise her seçim bölgesinde partiler kendi listeleriyle seçime girecekler ve seçmenden partileri adına bu listelere oy isteyecekler. Partilerin oy oranını da burada alacakları oylar belirleyecek. Burada seçim sistemi biraz sıkıntılı. Çünkü yüzde 10 barajı var. Yani partilerin burada aldıkları oyun ilk aşamada yüzde 10’u düşülüyor. O seçim bölgesinde yüzde 10’un altında oy aldıysanız geçmiş olsun seçim sizin için bitmiştir. Üstünde aldıysanız kalan oranlar sürekli bölünerek üyelikler dağıtılıyor.
Erdoğan, Yeniden Refah Partisi’ni (YRP) Ankara, İstanbul ve İzmir konusunda ittifaka henüz ikna edememiş görünüyor. (3 ilde destekleyip, 78 ilde eleştirmenin politik olarak anlamsız olacağı görüşü partide de hâkim) YRP’de her yerde aday çıkarılması ağır basan görüş. İstanbul adayları da belli. Fatih Erbakan’ın eniştesi genel başkan yardımcısı Mehmet Altınöz. Altınöz sokak sokak seçim çalışmalarına başlamış bile. Politik söylemlerinin hedefinde AKP var ve eleştirileri hayli sert. YRP’nin anketlerdeki oyu AKP için yaratacağı riski ortaya koyuyor. Kasım ayında PİAR’ın anketinde yüzde ülke genelinde 4,9, Betimar’ın İstanbul anketinde yüzde 5,7 çıkmış oyları. İyi Parti’nin ise ülke genelinde yüzde 5, İstanbul’da yüzde 6,2. MHP ile AKP’nin ortak adayı, DEM Parti ile CHP’nin de anlaşması ve DEM’in aday çıkarmaması durumunda YRP’nin adayı İstanbul seçimlerinde 3. Sıraya yerleşebiliyor, adaya bağlı olarak.
DEM Parti'de ise CHP ile iş birliği ihtimali artıyor. Ortaya atılan Leyla Zana iddiası doğru değil. Çünkü pek çok bölgede risk oluşturma potansiyeli bulunsa da ön seçim kararları var ve buna mutlak uyacaklar. CHP ile iş birliğini kendilerinin formüle ettikleri yöntem olan “kent uzlaşması” olarak yönetmeye başlamışlar bile. Örneğin Mersin’de aşama kaydedilmiş. Yerel ölçekte her iki tarafın da kabul edeceği bir şablon oluşmuş durumda. DEM seçmeni, Mersin’de Vahap Seçer’e olumlu bakıyor. Bu da işleri kolaylaştırıyor. Ama Adana, Antalya öyle değil.
AKP’nin İstanbul temayülünde Murat Kurum çıkmış. Hala favori aday adayı. Ankara’da ise Turgut Altınok ismi halen önde. Kazanacak aday sıkıntısı hayli yüksek AKP’de. MHP ile ittifak da aday bulma seçeneğini biraz daraltıyor. İyi Parti’nin milliyetçi oyları, Yeniden Refah ile Saadet ve Deva’nın muhafazakâr oyları alma ihtimali, AKP’nin kurmaya çalıştığı denklemlerin hepsini bozuyor…