Ülkemizde ağır bir can kaybına neden olan deprem sonrası yeniden inşa süreci tarihten ders alınmadan, bilimi dışlayarak şekilleniyor. Geleneksel mimarlık ve doğal malzemeler ile coğrafyanın yol göstericiliğinde, doğaya uyumlu yeni yapım teknikleri, yer seçimleri ve geleneksel doku ile uyumlu mimari şekilleniş geliştirilmesi gerekirken, yine beton yine TOKİ ile tek tip bir süreç, kamucu olmayan bir bakış açısıyla satışa hazırlanıyor.
Tarihte depremleri eksik olmayan “Pasifik Ateş Çemberi”nde hüküm sürmüş İnka Uygarlığı’nın depreme dayanıklı yapılaşmaları ve kentleşme politikalarını ve depremde dans eden taşlarını bir kez daha hatırlamakta fayda var. Depremlerle sınav edildiğimiz tüm coğrafyalarda, azgın yapılaşma ve rant politikaları ile doğayı yok eden düşünce biçiminin değişmesine kaynaklık etsin diye…
İlk sosyalist uygarlık
Tarihte ki ilk sosyalist uygarlık olan İnka Uygarlığı, çalışma yaşamından, ekonomisine, idari örgütlenmesinden, parlamentosuna, merkezi ve yerel idare heyetlerine, istihbarat örgütlenmelerinden, kentleşme ve mimarlık politikalarına kadar modern ve kamucu devletin örgütlenmesine kaynaklık etmiştir. And dağlarından Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan coğrafyada kurulan İnka Uygarlığı depremlerle beşik gibi sallanan yerleşimlerde, depremlere karşı geliştirdikleri mimarlık ve kentleşme politikaları ile bugün sırları henüz çözülemeyen tarihsel bir deneyimi yaşadılar. İnka Uygarlığı’nın depreme karşı dirençli yerleşimleri, doğa ile uyumlu mimarlık kültürü, gizemli yapılaşma ve yerleşim teknikleri bugün bir çok araştırmaya konu ediliyor.
Sismik “Ateş Çemberi”
Sismik hareketliliği nedeniyle dünyada ki depremlerin %90’ının gerçekleştiği, bölge Pasifik Ateş Çemberi olarak ifade ediliyor. Depremler, tsunamiler, yanardağ patlamaları ile gündemden düşmeyen coğrafya da İnka Uygarlığı,1200 yılında, bugün ki Peru ve Şili sınırları içerisinde kurulur. İnkalar depremlerle birlikte yaşayarak, doğayla uyumlu bir yaşam ve yerleşim politikaları sürdürdüler. Yapı üretiminde doğa ile uyumlu yapı malzemeleri kullandılar. Mühendislik ve mimarlık harikası eserler bıraktılar. İspanyol istilası sonucunda arşiv kayıtları yok edildiği için gizemleri tam olarak hala çözülemedi.
İnkalar’da kentleşme politikaları
İnkalar’da kentleşme politikaları coğrafya, depremler, inanışlar, uygarlığın yaygın hegemonyasının sürekliliği ve gündelik yaşamın mekânsal yansımaları üzerinden şekillenir. Su ve güneş, İnkalar’ın yerleşim kararlarını ve mimarilerini belirler. Çünkü onlar Güneş Tanrısı İnti’nin çocuklarıdır. İnkalar için suyun sesi, görüntüsü hayat kaynağı olarak görülür. Kentlerin planlanması ya nehir kenarlarında ya iki nehir arasında, yada güneşe yakın yüksek dağlık bölgelerde gerçekleşir. Nehirlerin olmadığı yerleşimler de su kanallarla kente getirilir. Yerleşim politikaları ve yer seçimleri açısından tehlikeli olan, vadi yamaçlarına, dere yataklarına, vadi tabanlarına yerleşmezler. Doğa ile uyumlu, depremlerle birlikte yaşamayı, doğadan bir tanrı ile ilişkilendirerek, doğayı yüce varlık, yaratıcı güç olarak görürler.
İnkalar Başkentleri Cusco’yu merkeze alarak oradan yayılırlar. Kentler, sosyal ve siyasal örgütlenmenin bir yansıması olarak hiyerarşik bir düzen içerisinde, tarım ve coğrafyanın yol göstericiliği ile kurulur. Dar sokaklar, iç içe geçen yerleşimler, sırt sırta dayanan mekânlar, aile bağları, idare bağları ve doğa ile kurulan bağların güçlülüğün mekânsallıkla ifadesidir. Planlama sürecinde, simetri, merkezden yayılma, tekrar ve dağlardaki yerleşimler, uygarlığın her türlü tehdide karşı koruma ve güvenlik ihtiyacı ile coğrafyadan gelen deprem tehditine karşı doğayla uyum içerisinde yerleşim dengesi kurma arayışının sonucudur.
Uygarlık genişledikçe yerleşimleri baştan başa bağlayan yollar köprüler, su kanalları, tapınaklar, yerleşim siteleri, kaleler, gıda ambarlarının yapımı, iklim coğrafya, topografya doğal malzemelerle birlikte bir mimarlık kültürünü oluşturur.
Üç boyutlu mimari proje
İnkalar kıyılarda ve dağlarda iki ayrı mimari tarz geliştirirler. Kıyılarda kerpiç evler, basamaklı piramitler, yüksek yerlerde ise kayaların mimarisi hakimdir. Yapılaşmada taş ahşap ve tuğla bir arada görülür. Yapıların temelleri kıyılarda geniş, dağlarda derin olarak inşa edilir. Yapılar genellikle, dikdörtgen temel üstünde yükselir ve tek katlıdır. Herhangi bir bina inşaatı yapmadan, mutlaka bir fiziksel planlama yapılır ve tartışılır. Mimarlar önce yapılacak yapının maketlerini detaylıca hazırlayıp, resimlerini çizerler. Böylece yapıyı inşa edecek duvarcı ustaları için üç boyutlu mimari projeyi oluştururlar.
İnkaların yaptıkları yapılar son derece basit ve sade planlardan oluşur. Basitlik, sağlamlık kullanışlılık, anıtsallık, simetri İnka mimarlığının doğadan gelen karakteristik özelliklerini oluşturur. Dikdörtgen formlar ve birbirlerini tekrarlayan ana eksen etrafında dengeli yayılan bir mimari formu kullanarak depreme dayanıklılığı arttırırlar.
Doğal malzeme, geleneksel yapım tekniği
Coğrafyaya uyumlu yapı malzemeleri olarak, taş, kireçtaşı, granit, kerpiç, ahşap kullanırlar. İnkalar kerpiç yaparken, toprağı doğadaki otlarla karıştırarak sağlamlığını, hayvanların yünleri ile de karıştırarak, ısı izolasyonunu arttırırlar. Bu inşa yöntemi, yılda 7 şiddetinin üzerinde onlarca depremin yaşandığı And bölgesinde hala depreme karşı en yaygın ve en ekonomik yapım tekniği olarak kullanılmakta.
Yamuk duvarlar, dayanıklı yapılar
Depreme karşı dayanaklı mimari biçim üretiminde, İnka duvarları düz değil, biraz eğimli inşa edilir. İnka mimarisindeki en baskın biçim, basit ancak ve zarif bir şekilde kullanılan ikizkenar yamuk şeklindedir. Kapılar pencereler duvarlardaki nişlerde bu ikizkenar yamuk şekli her tipten yapıda görülür. Bu inşa şekliyle olası bir deprem anında birbirine yaslanan yapı elemanları dayanıklılığı arttırır ve yıkılmasını engeller. Coğrafyanın şekillenişine göre, mimari formlar, doğa ile uyumlu şekilde, düzensiz şekiller, dairesel formlar, dikdörtgenler ve içi içe geçmiş, üç veya daha fazla dikdörtgenler şeklinde oluşur. Yaratıcı ve tekdüze olmayan mimari formlar, doğal coğrafya ve topografya ile hemhal olarak doğanın bir parçası haline gelir.
Deprem sırasında birbirine kilitlenen taşlar
İnkalar’da bölgenin coğrafi yapısından kaynaklı yapı üretiminde taş da yaygın kullanılmıştır. Büyük blok taşlarla harç kullanılmadan yapılarını inşa eden İnkalar, taş işçiliğinde çok gelişkindirler. Organik kumaş hücreleri gibi birbirleriyle mükemmel biçimde yan yana getirilen taşların birleşme yerlerine bıçak sokmak bile mümkün değildi. Taşların işlenmesinden sonra, tekerleğin ve modern telnolojinin olmadığı olmadığı o dönemde taşlar toprak rampalarla yoğun bir işgücü kullanılarak taşınırdı. İnkalar taş duvarları yerleşim yerinin özelliklerine, zemine göre çeşitli şekillerde inşa ederler. Taş işçiliğinde çekiçlemeden kumlamaya, kamadan kimyasal işleme ve lazer işleme ile işaretleme ve yontma tekniklerini kullanırlardı. İnka Uygarlığı’nda tüm yapılar depremlere dayanıklı olarak inşa edilir, yapılar deprem sırasında yıkılmaktan çok, sıra üzerinden dans eder şekilde hareket edecek bir dizilimle planlanırdı. Deprem anında kilit gibi birbirine monte olan mükemmel taş işçiliği ve dans eden taşlar sistematiği depremin yıkıcı etkisine karşı geliştirilmiş bir teknikti.
Teraslama ise bir yandan erozyondan korunmanın yolu, diğer yandan kim bilir belki de yer altındaki kırıklarının yeryüzündeki izdüşümleriydi.
Güneş tanrısı İnti’nin çocukları olan gizemli İnka Uygarlığı depreme dayanıklı yerleşim politikaları ve mimarlık harikası yapım teknikleriyle depremlerle birlikte uzun bir yaşam sürdüler 1500 yılında İspanyol istilası ile uygarlık sonlandırıldı.
UNESCO dünya miras listesinde yer alan Macha Pichu ve Başkent Cusco yerleşimleri üzerinden İnka Uygarlığı’nın depremlere karşı geliştirdikleri mühendislik ve mimarlık teknikleri bugün bilim insanları tarafından derinlemesine incelenmesine kaynaklık etmeye başladı. Peru Jeolojik, Madencilik ve Metalürji Enstitüsü (Ingemmet) tarafından sürdürülen Cusco Pata projesi kapsamında İnka Uygarlığı’nın depremlerle birlikte Macha Picu’da mimari yapım tekniklerini değiştirdiklerini, fay hatlarının kesiştiği çarpı şeklinde bir alanda inşa edildiğini ve teraslamaların ve yerleşimlerin kırıklarla uyumlu olabileceği ifade ediliyor.
İnka Uygarlığının hüküm sürdüğü coğrafya içerisinde yer alan, depremleri eksik olmayan Şili’de 8 ve 9 şiddetinde ki depremlerde, binalar yıkılsa da can kaybı sayısının 500’lerde kalması, İnkaların yapım ve yerleşim politikalarının izleri olarak okumak gerek. Ve kaynağını İnkalardan alan Şili’nin büyük depremlerden sonra yeniden inşa sürecindeki başarıları, depremle barışık yaşamaları hepimize örnek teşkil edecek şekilde.
Bir sonraki yazıda Şili’de yenden inşa sürecini birlikte deneyimlemek üzere.