Devlet Kandil’in sorularına hazır mı?

Silahlar kime nasıl bırakılacak, Kandildekiler ne olacak? Türkiye‘deki Kürt siyasi ve sivil hareketinin talepleri ne ölçüde karşılanacak? Türkiye için yine tarihi günler.

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı ‘tarihi’ çağrıdan sonra yanıtı aranan sorular ortada:

Şimdi ne olacak? Nasıl bir yol haritası izlenecek?

PKK kongresini toplayıp silah bırakma kararı alarak kendisini feshedecek mi?

Eğer bu kararı alırsa sonra ne olacak?

Silahlar nasıl bırakılacak? Nereye bırakılacak? Kandil’deki PKK’liler nereye gidecek?

Onlar için bir yasal düzenleme yapılacak mı?

Bahçeli’nin dediği gibi “Türkiye’ye gelip adalete teslim” mi olacaklar, yoksa başka bir yol ve yöntem mi bulunacak?

Soru çok. Yanıtlar henüz yok.

Ve tabii Öcalan’ın çağrı metninde yer almayan ancak Sırrı Süreyya Önder’in not olarak ilettiği “Şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutunun tanınmasını gerektirir” cümlesi…

Öcalan PKK’ye silah bırakma çağrısı yaparken devlete de sende üzerine düşen görevleri yerine getirmelisin diyordu.

Zaten başka türlüsü de düşünülemez.

Dün DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Öcalan’ın “kendi örgütüne yaptığı çağrının gerekliliklerinin yerine getirebilmesi için hem devlet nezdinde, hem de kendi örgütüyle yapacağı görüşmenin koşullarının oluşturulması“ talebinde bulunduğunu söylüyordu.

Yine DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan örgütün feshi ve silah meselesinin çözümü için “en doğru yol ve yöntemin direkt PKK ile temas kuracak bir mekanizmanın kurulması ve Öcalan’ın doğrudan devrede olduğu bağımsız bir heyetin bu cephede de yapılacak düzenlemeleri takip edip kamuoyuna ve toplumsal kesimlere mal etmesi olduğunu” söyledi. Elbette TBMM’de de yapılması gerekenlerle birlikte.

Kürt kamuoyunun beklentilerini de şöyle sıralıyordu Bakırhan:

“Kürt kamuoyunun beklentisi onurlu bir barış. İktidarın ve muhalefetin dili düzelmeli.

Şunlar önemli:

Demokratik çözüm bir yasal çerçeveye kavuşturulmalı.

Tecrit politikalarının hemen şimdi ve tümden kaldırılması gerekir.

Şiddet ve çatışma zemininin ortadan kaldırılmasının yolu somut yasal adımların zaman kaybetmeksizin atılmasından geçiyor.

Geriye kalan hususlar diyalog ve kardeşlik hukukuyla süreç içerisinde çözülebilir.”

Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün söylediği “Toplumsal barış ve huzur ortamına katkı verecek her türlü öneriyi dinleriz. Hatta kimden geldiğini umursamadan memnuniyetle karşılarız” sözü de samimiyet testine tabidir.

Malum kendisi 2013-2015 arası yürütülen çözüm sürecini, başkanlık koltuğu için çöpe atmıştı.

Bugün, şimdiye dek her denemesi ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanan yeni bir umut kapısı aralandı Türkiye için.

Bakmayın siz hükümet yetkililerinin “pazarlıksız, kayıtsız ve şartsız silah bırakma” söylemlerine…

Öcalan kendisinden beklenen çağrıyı yaptı. Şimdi sıra Kandil'in bu çağrıya vereceği karşılıkta.

Ve muhtemeldir ki onlar da bizim sorduğumuz soruların yanıtlarını arayacaklardır. Ve muhtemeldir ki eğer kongreyi toplayacaklarsa kurucu önder olarak Öcalan‘ın da kongreye hitap etmesini talep edeceklerdir.

‘Ben bıraktım’ demekle silah bırakılmayacağı malum.

Gerçekten silahların bırakılması için hukuki ve siyasi alt yapı hazırlandı mı?

Silahlar kime nasıl bırakılacak, Kandildekiler ne olacak?

Sadece Kandilin değil Türkiye‘deki Kürt siyasi ve sivil hareketinin talepleri ne ölçüde karşılanacak?

Devlet gerçekten bu soruların yanıtlarını hazırladı mı?

Türkiye için yine tarihi günler.

Köşe Yazıları Haberleri