Dilin kaderini belirleyen yeni otorite algoritma mı?

Bir kelime milyonlarca kez karşımıza çıkıyorsa, bu her zaman organik beğeninin sonucu mu, yoksa algoritmanın hız ve tutunma kaygısına uygun bir içeriğin öne çıkarılması mı?

Sözlükler eskiden dilin ağır kapısıydı. O kapıdan içeri giren sözcük, gündelik dolaşımdan resmî hafızaya geçer, bir döneme tanıklık ederdi. Edebiyat, akademi, siyaset… Kelimelerin arkasında çoğunlukla bu alanların otoritesi bulunurdu. Bugünse tablo farklı: “Skibidi” ve “delulu” gibi, sosyal medyanın hızında doğup yayılan kelimeler Cambridge gibi referans sözlüklere giriyor. Peki bu, dilin kaderini artık algoritmaların belirlediği anlamına mı geliyor?

Absürtten sözlüğe giden yol

“Skibidi”nin hikâyesi, absürtlüğün nasıl bir anlam aracına dönüşebileceğinin canlı örneği oluyor. YouTube’daki “Skibidi Toilet” videolarından çıkan bu ses, önce bir şaka, bir ritim, bir jest olarak başlıyor. Sonra TikTok’ta milyonlarca kısa videonun içinde tekrarlanarak mizah koduna, tonlamaya, tepkiye dönüşüyor. Gençler “That’s so skibidi” dediklerinde, bağlama göre “harika”yı da kastedebiliyorlar, “berbat”ı da. Anlam, sözlükteki satırdan çok, videonun ritmi ve anın duygusu tarafından kuruluyor. Yani kelimeyi taşıyan şey, sözlük maddesi değil; platformun hızına uygun, devingen bir ortak zihin hali oluyor.

“Delulu”nun yolu daha politik bir virajdan geçiyor. “Delusional”dan türeyen, önce K-pop hayran grubunda hayali ilişkileri ve büyük beklentileri alaya alan bir öz-ironi işareti olarak kullanılıyor. Sonra TikTok’un ünlü sloganı “delulu is the solulu” ile bir tür yaşam mottosuna dönüşüyor: “Gerçeklikten hafifçe uzaklaşmanın, hayale sarılmanın, hatta inatla olumlu düşünmenin ironik ifadesi.” Asıl sıçrama ise siyaset sahnesinde oluyor: Bir başbakan kürsüde “delulu” dediğinde, gençlik jargonu kamusal alana geçiyor ve sözlük kapısını zorlamaya başlıyor. Kamusal meşruiyet, yalnızca akademiden ya da basılı metinden değil, artık yüksek görünürlükten de geliyor.

Bu iki hikâye, dilin “nerede” ve “nasıl” şekillendiğine dair bir değişim fotoğrafını sunuyor. Geleneksel otorite, anlamı sabitleme eğilimindeydi; sosyal medya ise anlamı akışta tutuyor. Birinde kelime, uzun süreli yazılı tanıklıklarla yerini bulurken; diğerinde, milyonlarca mikro etkileşimin toplam gerilimiyle aniden yükseliyor. Sözlükler artık bir kelimenin varlığını değil, toplumdaki karşılığını ve dolaşıma girme hızını da kayda geçiriyor.

Dilin ciddiyeti aşınıyor mu?

İtirazlar elbette var. “Skibidi” gibi köksüz görünen bir kelimenin sözlüğe girmesi, kimilerine göre dilin ciddiyetini aşındırıyor. Bu itirazı bütünüyle haksız saymak mümkün değil: Dil, yalnızca eğlenceyi değil, düşünmeyi, tartışmayı, ortak aklı da taşır. Öte yandan dillerin tarihi, argonun ve popüler kültürün ana gövdeyi nasıl beslediğinin örnekleriyle dolu.

Fark şu: Bugün bu süreç on yıllar değil, aylar içinde gerçekleşiyor. Ve çoğu zaman bir içerik üreticisinin fikriyle doğuyor. Eskiden “çatal” gibi bir sözcüğün neden öyle adlandırıldığına dair kesin yanıtımız yoktu; kimin ilk kez öyle dediği belirsizdi. Bugünse durum başka. Kelimelerin doğuş anına tanık oluyoruz. Dil, artık anonim bir birikimin değil, anlık üretimlerin ve görünürlüğün eseri olarak şekilleniyor. Kelimeler, sözlüğe girmeden önce platformun laboratuvarında “deneniyor.”

Türkçe cephesinde tablo daha temkinli. Gençlerin dilinde yıllardır dolaşan “kanka”, “lan” gibi sözcüklerin resmî sözlükte yer bulduğu örnekler var; “efso”, “cringe” gibi internet kökenli ifadelerse gündelikte yaygın olsa da resmî kayda girmekte ağır ilerliyor. Bu fark, kurumların yaklaşımını ele veriyor: Bir yanda “yaşayan dili belgeleyelim” hızına yakın bir refleks, öte yanda “kalıcılığı ve yazılı kullanımı bekleyelim” diyen daha muhafazakâr bir tutum.

Görünmez bir iktidar katmanı

Burada özellikle altı çizilmesi gereken bir konu var. Sosyal medya dili “demokratikleştiriyor” gibi görünürken, görünürlüğü belirleyen “görünmez” bir iktidar katmanı oluşuyor. Bir kelime milyonlarca kez karşımıza çıkıyorsa, bu her zaman organik beğeninin sonucu mu, yoksa algoritmanın hız ve tutunma kaygısına uygun bir içeriğin öne çıkarılması mı? Tam olarak cevaplayamadığımız bir soru oluyor bu. Dildeki yeni “yükseliş” mekanizması, hepimizin parmağıyla oy verdiği ama kimsenin tam anlamadığı bir oylama sistemine benziyor. Trend oluyor, sonra hoop sözlükte yerini buluyor.

Buradan “dil çürüyor” sonucu çıkarmak kolay ama eksik. Asıl mesele, dilin işlevlerinin çoğalması. Sözcükler artık yalnızca bir şeyi adlandırmıyor; aidiyet kuruyor, şaka paylaşıyor, ekran karşısında eşzamanlı bir duyguyu örgütlüyor. “Skibidi” anlamsızlığı, “delulu” ironi ve hayali sahiplense de ikisi de ortak ritim yaratma becerisiyle dilin meşru alanına sızıyor.

Sosyal medya, kelimenin dolaşımını tarihte görülmemiş bir hızla arttırırken…

Algoritmalar bu kültürü hız, tüketim ve popülerlik ekseninde yeniden üreten bir düzenek gibi işlerken…

Asıl yönü belirleyen, görünürlüğün peşinde koşan kültürün ta kendisi oluyor.

Köşe Yazıları Haberleri