Yapay zekâ destekli sohbet botları hayatımıza büyük bir konforla girdi. ChatGPT, Gemini gibi sistemler sorularımıza saniyeler içinde yanıt veriyor. Sadece bilgi sunmakla kalmıyorlar, bunu oldukça etkileyici bir dille yapıyorlar: Akıcı, düzenli, mantıklı ve çoğu zaman estetik biçimde yazılmış cümleler…En çok da bu yüzden onları doğru sanıyoruz.
Günümüz dijital kültüründe bir bilginin meşruiyeti artık doğruluğuyla değil, ambalajıyla kuruluyor. Yani ne söylendiğinden çok, nasıl söylendiği etkili oluyor. İçerik, biçimin gölgesinde kalıyor. Bizler de bu sistemlerin, sadece cevaplarına değil; estetikle sundukları cevaplarına daha kolay ikna oluyoruz.
Akıcılık yanlılığı
Yazılanı sorgulamak yerine, nasıl yazıldığına göre kanaat oluşturmak yeni değil. Bilişsel psikoloji literatüründe bu fenomene “akıcılık yanlılığı” (processing fluency bias) deniyor. 2007 yılında psikolog Adam Alter ve karar bilimci Daniel Oppenheimer’ın yaptığı deneysel araştırmaya göre, insanlar bir bilginin daha kolay okunuyorsa ya da akıcı sunuluyorsa, o bilginin daha güvenilir ve doğru olduğuna inanma eğilimi gösteriyorlar.
Bu etki, yapay zekâ sistemlerinin başarısının da sırrı. ChatGPT gibi araçlar yalnızca içerik sunmakla kalmıyor; bunu çoğu zaman kusursuz bir gramerle, mantıksal olarak tutarlı paragraflarla, tatmin edici bir anlatım akışıyla ve sıklıkla akademik ya da nötr bir tonla sunuyor. Bu biçimsel ustalık, verilen bilginin içeriğini sorgulama ihtiyacını ortadan kaldırıyor; çünkü metin, “doğru gibi duran” bir çerçeveyle kendini dayatıyor. Biz de farkında olmadan, bilgiyi değil, ambalajı değerlendiriyoruz. Tıpkı raftaki iki aynı içeriğe sahip ürün arasında tasarımı şık olanın daha çok seçilmesi gibi.
Yapay zekâ yanlışları
Yapay zekâ sistemlerinin güvenle yanlış bilgi sunabildiğine dair en çarpıcı örneklerden biri, akademik kaynak uydurmaları. New York Times teknoloji yazarı Cade Metz, 2023 tarihli bir makalesinde ChatGPT’ye “medyada etik üzerine yazılmış önemli akademik kitaplar” sorulduğunda aldığı cevabı şu şekilde aktarıyor: “The Ethics of News Production by Carla Mendez, Oxford University Press, 2012.” Cevap, yazar adı, başlık, yayınevi ve yıl bilgisiyle akademik bir referans gibi görünüyor. Ancak böyle bir kitap gerçekte bulunmuyor. Yazar kurgusal, başlık uydurma; yalnızca biçim, gerçekliğe benzetilmiş. Metz’in vurguladığı gibi, “bu örnek, yanlış bir bilginin ne kadar sofistike sunulabileceğinin kanıtı” oluyor. Ambalaj o kadar güçlü ki, içerik sorgulanmaksızın gerçek kabul edilebiliyor.
Benzer bir vaka, Stanford Üniversitesi öğretim üyelerinden James Zou’nun 2023 yılında öğrencileriyle birlikte yürüttüğü bir deney sırasında ortaya çıkıyor. ChatGPT’ye “Türkiye’nin ilk kadın milletvekili kimdir?” sorusu yöneltildiğinde, sistem şu cevabı veriyor: “Sabiha Gökçen, Türkiye’de ilk kadın milletvekili olarak meclise girmiştir.” Bu bilgi açıkça yanlış. Sabiha Gökçen, Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu ve milletvekilliği yapmadı. Doğru cevap Satı Kadın. Ancak cevap, yüksek bir dil kalitesiyle ve tutarlı bir üslupla sunulduğu için, öğrencilerden birçoğu bu bilgiyi doğru olarak kabul ediyor ve sorgulamıyor. Buradaki asıl sorun yalnızca hatalı bilgi değil; hatanın güvenle, estetikle ve ikna edici biçimde sunulması.
Eleştirel akıl yerine edilgen tüketim
Modern bilgi toplumunun en kırılgan noktası burası…
Bilgi, doğruluğu nedeniyle değil; sunumundaki ustalık nedeniyle kabul gördüğünde, toplumsal düzeyde eleştirel akıl yerine edilgen tüketim hâkim oluyor. Görünüş, gerçeğin önüne geçiyor. Algı, olgunun yerine konuyor. Ve belki de en tehlikelisi: Şüphe, gereksiz bir refleks gibi görünmeye başlıyor.
Yapay zekâ ile sunulan bilgi, bu haliyle, artık yalnızca bir temsil değil; gerçekliğin yerini alma potansiyeline sahip bir yapı haline geliyor. Sistem, yalnızca veriyi değil; o veriye duyulan güven hissini de kodluyor. Bu yüzden artık “Bu bilgi doğru mu?” sorusu tek başına yeterli değil. Çünkü yapay zekâ sistemlerinin sunduğu içerikler yalnızca bilgi aktarmıyor; aynı zamanda inandırıcılık hissi üretiyor.
Dolayısıyla asıl sorgulanması gereken şey:
Gerçekten bilgiyi mi onaylıyoruz, yoksa biçimsel ustalığına mı teslim oluyoruz?
Hakikat her zaman güzel değil
Unutulmaması gereken şu ki:
Hakikat her zaman güzel değil.
Ve güzel olan her şey, hakikati içermiyor.
Bugün bilginin nasıl üretildiği kadar, nasıl hissettirildiği de belirleyici. Cevapların netliği, cümlelerin akıcılığı, anlatımın ölçülülüğü... Hepsi içeriğin doğruluğunu sorgulamaktan çok, hazır bir onay duygusu yaratıyor.
Oysa hakikatin sesi, çoğu zaman pürüzlüdür; fazlalıksız, süssüz ve huzursuz edicidir. Onu tanımak için, razı olduğumuz estetikten şüphe etmeyi göze almak gerekir.
Eğer dilin biçimine kapılıp sorgulamayı ertelersek, gerçek bilginin yerine yalnızca iyi yazılmış olanı koyarız. İkna edici bir dilin ardında neyin gizlendiğini sorgulamadığımız sürece de yalnızca güzel söylenmiş yalanlar ile yaşamaya razı oluruz.