Faiz işinde, biliyorsunuz, iki koldan çalışma yapıldı.
Bir koldan Erdoğan, bir koldan Nebati.
Erdoğan, Merkez Bankası faizlerine, Nebati piyasa faizlerine yüklendi.
Erdoğan’ın emriyle Merkez Bankası Politika faizi yüzde 9’a indirildi. Bir yıl içinde 19’dan 9’a çekildi.
Nebati de piyasa faizlerine tavan getirdi. Kur Korumalı Mevduat’ta (KKM) bankaların vereceği faizi (politika faizi + 3 puan) sınırladı. Merkez Bankası’ndan yüzde 9’la, KKM’den yüzde 12 ile kaynak bulan bankalar, fırsat bu fırsat, diğer mevduata da yüzde 20 faiz dayattılar. Böylece fiilen bütün türlerde mevduata faiz sınırı gelmiş oldu. Döndü Nebati, bankalara, “Size yüzde 9 – 12’den fon sağlıyoruz. Kredi faizlerini buna göre belirleyeceksiniz” baskısı yaptı. Bir çarpan formülü getirerek kredi faizlerini de yüzde 16 seviyelerine çektirdi. Böylece iki amacı birden gerçekleştirdi: Mevduat faizlerini enflasyonun 60 – 65 puan altında bir getiri düzeyine kilitledi. Sevgili şirketlerine de yüzde 15 - 16’dan kredi ayarladı. Böylece büyüme havasının bütün maliyetini tasarrufçuya ödeten bir düzen kurdu. (Gözleri bulvar aydınlatan bakanımızın, alkıştan kırılan MÜSİAD toplantı salonlarında kahramanlar gibi karşılanışı canlanıyor gözümde.)
Oysaki ne olacaktı?
Faizler indirildikçe enflasyon da inecekti!
Tersi oldu. Faizi indirdikçe enflasyon arttı. Dahası, hükümetimiz faizi sadece 10 puan indirdiği halde, namussuz enflasyon 65 puan çıktı, 85’e geldi! Sonunda bizim enflasyonun, faizin peşinden inen cinsten olmadığını, her 1 puanlık faiz indirimine karşı 6,5 puan çıkışla tepki veren farklı bir enflasyon türü olduğunu öğrenmiş olduk.
Fakat evlere şenlik vaziyetimiz bununla sınırlı değil.
Hükümetimiz faizi indirmesine rağmen, faiz ödemelerinin vergiye, bütçe gelirlerine oranında şampiyonluğumuz da var. Bu şampiyonluk epeydir bizde de yeni rekorlar kırıyoruz. Koptuk gidiyoruz durumu var burada. Rakamları vereceğim.
Yani faiz indirerek iki şey elde ettik:
Enflasyonda dünya şampiyonlar liginin tepelerine tırmandık,
Faiz yükünde Avrupa şampiyonluğumuzu her yıl daha yüksek bir oranla yeniledik.
Avrupa diyorum çünkü elimde Avrupa verileri var. Elbette ki dünya olarak bakıldığında da benzer bir tablonun çıkması muhtemel.
Vatandaş sanıyor ki…
Faize karşı olan yerli milli hükümetimiz faiz indirdikçe memleket bütçesinden faiz ödemeleri de azalıyor. Faize gidecek para kendisine hizmet olarak dönecek.
Satılan hava bu.
Aslan hükümetimiz faiz lobileriyle savaşıyor!
Gelgelelim durum tam tersi!
Faiz giderlerinin, genel bütçe gelirlerine oranında Avrupa ortalaması yüzde 4,5 seviyesinde. Bizimki bunun 3,5 katı! Bizde bütçe genel bütçe gelirlerine oranı 2021’de yüzde 15,5 oldu. Bu yıl ne olacağı aralık ayı açıklandığında görülecek. Bütçede yüzde 13,1 hedeflenmişti ama biliyorsunuz, bizde hedeflerin hiç tutmamak gibi bir huyu var. Biz gerçekleşmelere bakarsak, faiz harcamalarının bütçe gelirlerine oranı cumhurbaşkanlığı dönemine (2018) yüzde 10’la başlamıştı. İzleyen yıllarda arttı. 2019’da yüzde 11,8, 2020’de yüzde 13.4 oldu. Nihayet 2021’de yüzde 15,5’e tırmandı. Yani hükümetimiz faize karşı ama memleket bütçesinin her yıl daha fazla bir oranı faiz harcamalarına gidiyor.
Her ülkenin borcu var. ABD, Japonya, Çin, Almanya… Bütün büyük ekonomilerin, zengin ülkelerin borcu var. Aslında bu ülkelerin genel devlet borcu hem miktar olarak hem de borçlarının milli hasılalarına oranı bakımından Türkiye’den daha yüksek. Fakat terslik şurada: Daha fazla borçlu olmalarına karşın ödedikleri faizler, bütçe gelirlerinin, oransal olarak, Türkiye’den daha düşük bir kısmını yutuyor.
Birkaç örnek verelim:
Fransa’nın devlet borcunun milli gelire oranı yüzde 138. Fakat faiz harcamaları genel bütçe gelirlerinin sadece yüzde 3,55’i düzeyinde.
İtalya’nın devlet borcunun milli gelire oranı yüzde 173. Fakat faiz harcamalarının bütçe gelirlerine oranı yüzde 8,4 düzeyinde.
Almanya’nın devlet borcunun milli gelirine oranı yüzde 77. Faiz harcamalarının genel bütçe gelirlerine oranı ise yüzde 3,07’si düzeyinde
Hollanda’da devlet borcunun milli gelire oranı yüzde 66, faiz harcamalarının genel bütçe gelirlerine oranı yüzde 2,46.
Türkiye’nin devlet borcunun milli gelire oranı düşük, yüzde 44 düzeyinde. Terslik de burada: Faiz harcamaları genel bütçe gelirlerinin yüzde 15,5’i düzeyinde!
Avrupa’nın çok yüksek borçlu ülkelerinden (borçların milli gelirine oranı yüzde 224!) Yunanistan’da bile faiz harcamalarının bütçe gelirlerine oranı yüzde 6,46. En yüksek faiz gideri olan Portekiz’de bile faizler gelirlerin yüzde 9,84’ü seviyesinde. Türkiye’den 6 puan daha düşük!
Türkiye daha düşük borçlu olduğu halde faiz harcamaları neden bütçenin yüzde 15,5’ini yutuyor?
Bunun iki nedeni var: Birincisi, kayıt dışılık dolayısıyla genel bütçe gelirinin düşük kalması, ikincisi ve daha da önemlisi yüksek faizle borçlanma! Türkiye çok yüksek faizlerle (dolara yüzde 9 – 10 faiz vererek) dış borçlanma gerçekleştiriyor. İçerde enflasyona endeksli, döviz cinsinden borçlanmalar yapıyor. Aslında oluşmuş ancak muhasebeye girmemiş faiz yükü çok daha yüksek. İç borçlarda oluşmuş faiz yükü ana paradan yüksek! Dolayısıyla Türkiye’nin bu olumsuz şampiyonluğunu önümüzdeki dönemde de devam ettirmesi muhtemel.
Neden oldu bütün bunlar? Büyüme uğruna! Çarşamba günü tekrar etti Erdoğan: “Faiz oranı niye %9? İstiyoruz ki yatırımcı ikide bir ağlamasın, yatırım yapsın. Buyur işte bak yüzde 9, hadi yatırım yap.”
İşte bu politika (ucuz krediyle büyüme) dar gelirliye 3 ayrı fatura çıkardı:
- Enflasyon yüzde 84 iken şirketlere yüzde 16’dan kredinin maliyeti vatandaşın sırtına yıkıldı. Onun tasarrufunu tırtıklayıp, eritip şirketlere ucuz kredi yaptılar.
- Enflasyonu patlattılar. Dolaylı vergi oranının yüzde 70’i bulduğu koşullarda fakir fukaraya zengin vergisi ödetiyorlar.
- Dolara yüzde 8-9-10 faiz ödeyerek borçlanabiliyorlar. Borç stokunda faiz yükünü Avrupa ortalamasının 3,5 katına çıkardılar. Vatandaşın vergisi hovarda borçlanmanın faizlerine gidiyor.