Festivaller Türkiye yüzyılına yakışmıyormuş, yasaklanmalıymış. Kendine ‘Balıkesir Platformu’ adını veren bir grup böyle bir açıklama yaptı geçen hafta. Yirmi beş sivil toplum örgütünün logosu var açıklamanın altında. İçinde MÜSİAD gibi önemli sanayici örgütü ve İslami muhafazakar cenahın etkili İHH, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti gibi başka dernek ve vakıfları da var.
Şu saate kadar hiçbirinden bir itiraz gelmediğine göre, bu bildiriye gerçekten de katıldıklarını, gerçekten de festivallerin yasaklanmasını, olmadı ‘haremlik-selamlık’ yapılmasını istediklerine inanabiliriz.
Doğrusu, kendini medeni dünyanın bir parçası sayan bir ülkede yaşadığını sananlar için şok etkisi yarabilecek bir açıklama bu. İslamcı muhafazakar bireylerin açık hava festivallerini, gençleri bir araya getiren büyük konserleri tasvip etmemelerinde şaşırtıcı bir şey yok.
Türkiye’de birbirinden farklı inançlar, yaşam biçimleri var. Bu Osmanlı döneminde de böyleydi, yüz yıllık Cumhuriyet döneminde de böyle oldu. Ama bugünkü kadar birilerinin diğerini ortadan kaldırmaya çalıştığı bir dönem olmuş muydu, bilemiyorum. Hem de Tanzimat’ı bir milat sayacak olursak, Batılılaşma sürecimizin üstünden 184 yıl geçmiş olmasına rağmen durum bu. Geleneksel yaşam biçimi, Batılı ve modern olana tepki göstermeyi belki hiç bırakmadı.
Yeni bir aşamaya giriyorlar
Batılılaşma tarihimiz buna karşı örgütlü karşı çıkışlar, ayaklanmalar, katliamlarla dolu. Ama Türkiye de evrensel değerlere doğru ilerlemeyi bırakmadı. Bunu kendi halkının daha iyi bir hayat yaşaması hatta varlığını sürdürebilmesi için bir gereklilik olarak gördü. Bütün bu zaman içinde koyu dindarlar ile laik ve modernleşmeciler bir arada yaşamayı sürdürdü.
Şimdi bu dengeyi bozup, kendi değerlerini bütün topluma empoze etmek için yeni bir dalga yükseliyor. İslamcı, dindar çevreler inançlarını ve yaşam tercihlerini örgütlü bir güce çevirip toplumu dönüştürmek için giriştikleri uzun soluklu mücadelede, yeni bir aşamaya giriyorlar gibi görünüyor. Artık dayanışma, hizmet, eğitim, yardım vs. gibi yöntemlerle daha çok insanı dindar çevrenin içine çekip büyümekle yetinmeyecek, kendileri gibi olmayanların yasaklanıp toplumsal hayattan dışlanmaları için çabalayacaklar.
Bu çabanın sonuç verebileceğine de inanıyorlar, çünkü Türkiye’nin siyasi iklimi buna uygun koşullarda seyrediyor.
Son seçimi bir kez daha AK Parti’nin hem de zor ekonomik koşullara rağmen kazanmış olması, dindar siyasetin Türkiye’de iyice kök saldığı yorumlarına neden oldu. Artık Türkiye’nin yarıdan biraz fazlası ne olursa olsun dindar adaya oy veriyor, dindar olmadığını düşündüğü, laik yaşam tarzının temsilcisi olduğunu düşündüğü adaydan uzak duruyor. Bu fikri en çok, iktidar çevreleri sevdi ve benimsedi.
Bunun doğal sonucu olarak da o ‘dindarlık’ ortak paydası daha çok önem kazandı, bu yöndeki siyaset ve eylemlerin önü daha da açılmış oldu. Laikliği benimseyen çevrelerin, siyasi örgütlerin direncini tamamen kaybettiği ve Türkiye’nin dolu dizgin İslamcılaşabileceği düşüncesine kapılmış olmalılar. Ak Parti’nin ürettiği Türkiye Yüzyılı söyleminin de bu düşünceye dahil edildiğini, ‘Balıkesir Platformu’ imzalı açıklamadan anlıyoruz.
Hepsi de Ak Parti siyasetinin bir uzantısı olan, onunla sıkı işbirliği içinde ya da TÜGVA gibi Ak Parti iktidarında kurulmuş STK’ların festivaller engellenmeli diye bir açıklama yapmaları çok önemli. Açıklamalarında Türkiye Yüzyılı’ndan bahsederek bir yandan da parti siyasetinin içinden bir dil geliştiriyor, bu kavramı sık sık konuşmalarında kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da işin içine katıyorlar. Tabii bu hamlenin parti ve sivil toplum örgütlerinin planlı bir adımı olduğunu da düşünebiliriz. Önce bir toplumsal talep yaratıp sonra da buna uygun yasal düzenlemeler yapılması, sık karşılaştığımız bir durum. Yani bize kabus gibi görünecek festivallerin yasaklanması ve şaka gibi gelecek haremlik-selamlık konser uygulaması, bu gidişle gerçek olabilir.
Türkiye gerçekten de böyle bir ülke mi?
Twitter bilgilerine göre, bu açıklamanın hemen ardından Balıkesir Belediyesi Hande Yener konserini iptal etmiş. Bu doğruysa, Türkiye’yi müzikten, eğlenceden arındıracak, iyice kasvetli ve içine kapalı bir toplum haline getirecek bir dalga yükselmeye başladı.
Festival ve konser iptalleri yeni bir şey değil. Daha önce de mesela Eskişehir’de dindar örgütler talep etti diye festival yasaklanmıştı. Bu kez, 25 güçlü STK’nın imzasıyla böyle bir bildiri yayımlanması meselenin daha sistematik bir hal alabileceğini gösteriyor. Peki Türkiye gerçekten de böyle bir ülke mi?
Yani gerçekten de AK Parti’ye oy veren milyonlarca insanın her biri kimilerinin sandığı gibi İslamcı bir yaşam tarzı mı istiyor? Konser dinlemek, pop şarkıcılarıyla, rock şarkıcılarıyla eğlenmek, kendisi gibi insanlarla bir araya gelmek, flört etmek, içki içmek istemiyor, hatta bunun berbat bir şey olduğunu mu düşünüyor. Tabii ki hayır. İktidar çevreleri de bu ‘islamcı’ çıkışın aşırılığının farkında.
Öyle olmalı ki bana bu yazıyı yazdıran, bütün muhalif haber sitelerinin yer verdiği, Twitter’da sayısız paylaşım yapılan haberi ben baktığım hiçbir ‘yandaş’ medyada göremedim.
Tepki vermekten ve ‘hayır’ demekten asla vazgeçmemek gerekiyor. En aşırı İslamcı fantezilerin bu toplumda normalleştirilip yaygın fikirler haline getirilmesi ve bir gün gerçeğe dönüşmesini engellemenin tek yolu bu.