Mekân kolektif olarak yaratılan değerlerin ortaya çıkartılmasında ve gelecek kuşaklara iletilmesinde önemli bir aktarım aracı, bir hafıza noktası.
O mekânda yaşananlar, geçmişle gelecek arasında kurulan bağları hatırlatan simgeler, hikâyeler açığa çıkartılıp her saniye hafızayı diri tutacak bir forma bürünmezse, geçmişle birlikte gelecekte kaybedilir.
Faşizmin egemenliğini sürdürdüğü, bayrağının çekildiği ve indirildiği Berlin sokaklarında dolaşırken hayatımızın her anında faşizmi hatırlatan mekânları, anıtları, yapıları kentin her noktasında görünür kılma hali etkiliyor insanı. Hafızanız kaçamıyor. Milyonlarca insanı katleden yersizleştiren faşizm, bellek noktaları ile her yerde gözünüzün içine giriyor. Belleğin anlıkta olsa o yaşanmış acı gerçekten kaçışını durduruyor. Bazen bir sokakta sergi olarak çıkıyor karşınıza faşizm.
Katledilen insanların evlerinin duvarlarında yaşanan hikayenin yazıtları alıp götürüyor sizi oraya. Kaldırımlarda karşılaşıyorsunuz. Parke taşlarının arasında pirinçten taşların üzerinde isimler yazıyor. Orada yaşamışlar ve katledilmişler. O pirinç taşları görmezden gelemiyorsunuz.
Çalıştığınız işyerine girerken ya da bir alışveriş merkezinin giriş kapısının kenarında her yerde o pirinç taşlar size faşizmi hatırlatıyor. İstasyonlarda karşılaşıyorsunuz, hediyelik eşya mağazalarında, yolun ortasında çekilen sınırlarda, müzelerde, köşede açılan ayaklı sergide kentin her yerinde unutturmuyor size.
Dolaşırken sizi aşağıya indirip derinleştiren terör topoğrafyasında görüyorsunuz. Parklarda açılan sergilerde, duvar grafitilerinde karşılıyor sizi. Bir ormanda yürürken, çevrelenmiş aynalarla yüzleşiyorsunuz.
Sonra kentin ortasında koca bir mezar alanı gibi Holokost anıtında sarsılıyor yürekler. Betonun soğukluğunda toplu bir katliamın varlığını, bir sistemin insanlıktan nasıl çıktığını hissediyorsunuz.
Beton blokların arasında dolaşırken nereden ve nasıl çıkamayacağınız bir labirent hissi ile insanlığı kaybetmenin nelere mal olacağını birlikte geldiğiniz insanları saniyelikte olsa görememe halinin acısında yaşıyorsunuz.
Berlin’de faşizmi ve soğuk savaş dönemini unutmak,kamusal mekanda hafızayı kaçırmak mümkün değil. Bu her hal ve durumda hatırlatma hali, toplumsal belleğin sürekliliğinin sağlanması, gelecek kuşaklara aktarılması ve insanlığın varlık değerini koruması için kaçınılmaz.
Unutma, unutturma
Otoriter iktidarların varlık değerlerimiz olan kolektif bilinç alanlarına mekana ve simgelere saldırması da politik bir sürecin parçası.
Ya o belleği koruyup yaratılan değerleri gelecek kuşaklara taşıyarak hafızanın anlık kaçışına unutma durumuna engel olacağız yada iktidarların insanlığın ortak aklına müdahale haline, gündelik yaşantılarımızın kişiselleştirilmiş beklentileri ile öncelenen yıkımlara, kayıplara tanık olacağız.
Bu noktada, “yeni ve değişim” kavramı neoliberalizmin mekânsal barbarlığı ile gelişmeden yoksun, ideolojik bir yok etme ve geriye götürme sürecinin parçası haline geliyor. Unutturma tek bir kelimede her ikisini de barındıran toplumsal bir mücadele çığlığı haline geliyor. “Unutma, Unutturma”.
Kaçış yok
Berlin sokaklarında her an ve her yerde belleğin kaçışına izin vermeyen unutturmamama hali faşizme karşı en önemli mücadele. Geleceği kazanmanın mihenk taşı. Mimarlığın toplum hizmetinde olması yaklaşımı ile kent mücadelesinde politik bir sürecin ifadesi olarak kentsel hafızanın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması, kentsel demansa karşı en önemli mücadele alanı olarak hala önümüzde duruyor.
Toplumsal olanı unutturmama, hafızayı diri tutma, hafızanın kaçışına izin vermemek en önemli sorumluluğumuz. Berlin sokaklarında gözümüzün içerisine giren faşizmi, hafızanın kaçışına izin vermeme, unutturmama hali hepimize farklı noktalardan bakmayı da zorunlu kılıyor.
Mimarlar Odası’nın toplum hizmetinde mücadelesinin gelecek kuşaklara ulaşacak bir hafıza noktası olarak her saniyede bilince çıkartılması gerçekleşmedikçe, belleğin yitimi ve kendi “steril” ortamının nobranlaşması ile kaybettiğimiz sadece bir 'Oda' olmayacak.
Demokrasi için Mimarlar Platformu’nun logosu salyangoz kabuğu, hem bir mimari form hem de salyangozun kabuğu kırıldıkça kendini yenileyen onarıcı bir yanının olmasıydı. Kırılan kabuğumuz kendini onaracaktır.