SEDAT BOZKURT
Bir seçimi daha, muhtelif tartışmalar ve deneyimlerle geride bıraktık. Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen 27’inci genel, yani milletvekili seçimiydi bu. Türkiye’de toplumun siyasete katılımı, 4 ya da 5 yılda bir önüne konulan sandıkla sınırlı aslında. Ama son yıllarda siyasette kullanılan dil ve bilinçli kutuplaştırma politikaları herkesi ziyadesiyle politize yaptı. Bu nedenle ülkede insanlar, sürekli bir seçim sürecindeymiş gibi politize.
AKP döneminde yapılan 7 genel seçimin 2’si, Cumhurbaşkanlığı sisteminde gerçekleşti. Bu seçimlerin hepsinin ayrı bir hikayesi var. Ekonomik krizler, politik çalkantılarla 2002 yılında ilk girdiği seçimde aldığı yüzde 34’lük oy oranına, aynı iklimin yaşandığı 2023 yılındaki seçimde yüzde 35’lik oy oranı ile geldi. 2002 yılında CHP’nin aldığı yüzde 19 oy oranı ile birlikte, seçmenin TBMM’de temsil oranı sadece yüzde 53’tü. Yani her 2 seçmenden birisinin iradesi parlamento dışındaydı. O dönem bu dert edinilmedi, bir biçimde sistem kendini dengeliyordu ve AKP, önüne AB üyelik süreci üzerinden demokratik hedefler koymuştu. Bu nedenle refah da artıyordu.
AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde oy oranının yüzde 40’a düşmesi ve tek başına iktidar olamaması nedeniyle ilk travmasını yaşadı. Erdoğan’ın, normal şartlarda yapılan ve kazandığı hiçbir seçim yoktur. 7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP’nin oy oranı yüzde 24, MHP’nin yüzde 16, HDP’nin de yüzde 13’tür. Seçim gecesi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli erken seçim çağrısı yaptı. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu CHP ile koalisyon görüşmelerini yürütürken Erdoğan ülkeyi seçime götürerek tek başına iktidar olmanın planlarını yapmıştı bile. Hükümet kurma süreci devam ederken Erdoğan yetkisini kullanarak ülkeyi seçime götürdü. Ülke terörize oldu yüzlerce insan öldü. Şartlar bir anda normal olmayan hale dönüştü. 1 Kasım 2015 seçimlerinde AKP’nin oyu yüzde 49’a CHP’nin oyu yüzde 25’e çıkarken erken seçim çağrısı yapan MHP’nin oyu yüzde 11’e HDP’nin oyu da yüzde 10’a düştü.
Erdoğan seçim odaklı bir lider. Seçim şartlarına göre o seçimi kazanacak algoritma kurma yeteneği de var. 21 yıllık iktidar döneminin özellikle son 10 yılına baktığınız zaman cami avlusuna hatta içine kadar taşıdığı ve kendisine son derece konforlu bir alan yarattığı siyasetinin uygulanmasındaki en büyük yardımcılarının, MHP ve lideri Bahçeli’nin dışında, uyguladığı şiddeti, elindeki silahı ile PKK ve dönemsel de olsa yanında yer alarak ya da karşısına bizzat Erdoğan tarafından konulan, bugünün “Feto”su Gülen hareketi olduğunu hemen görüyorsunuz. Bunları ve yarattıkları zemini denklemden çıkardığınız zaman Erdoğan’ın siyaset yapacağı malzeme ve zemin hemen hemen kalmıyor. Devleti ve değerleri hoyratça kullanması, iktidarda kalmak için meydanlarda sınır tanımayan bir anlayışla hareket etmesi de buna dahil doğal olarak. Kutuplaştırma stratejisini hiç yabana atmayın. Bu bir bilincin ürünü ve sonuç alındığı sürece de kullanılacaktır. Elinde medya gücüyle hem de etkili olarak.
Erdoğan seçimlere giderken sadece kendi oluşturduğu cepheyi kurgulamıyor, rakiplerine de el atıyor. Araçsallaştırdığı devlet kurumlarıyla doğrudan seçimin sonuçlarını etkileyecek hamleler yapıyor. Cumhurbaşkanı adayları arasında adı geçen Ekrem İmamoğlu’nu yargı eliyle “riskli aday” haline getiriyor, HDP’nin, kapatma davasıyla ortaya çıkan risk nedeniyle seçimlere katılmasını ve bu tabanın başka bir parti çatısı altında yoluna devam etmesini sağlıyor. HDP siyasetini Selahattin Demirtaş’ı içerde tutarak lidersiz bırakıyor, cezaevindeki Demirtaş’ı kriminalize ederek karşısına koyuyor ve onun üzerinden siyasetini yapıyor.
Cumhur İttifakı'nda fotoğraf karesine Erdoğan ile birlikte giren 6 lider bir dönemin en katı Erdoğan ve AKP karşıtları. Sinan Oğan fotoğraftan 2 hafta önce Erdoğan’ın tam karşısındaydı. Şimdi bunların lideri Erdoğan. Bu seçimle Erdoğan anayasaya aykırı adaylığını, hukuka aykırı tüm işlemlerini, anti demokratik uygulama ve açıklamalarını bir nevi seçmene de ibra ettirdi. Seçim süreci adil değildi, devlet akıl almaz bir biçimde Erdoğan ve Cumhur İttifakı için, sahip olduğu tüm imkanlarla kullanıldı. Camilerde mitingler yapıldı, doğru olmayan videolar gösterildi açıklamalar yapıldı. Bunların hepsi doğru. Ama muhalefet bunun arkasına sığınmamalı. Bir sonraki seçimlerde de tüm bunlara tekrar tanıklık yapacağız. “Bunları yaparak kazanıyor” peşin kabulü tüm muhalefet partilerinin dükkanlarını kapatması gerektiği sonucunu ortaya çıkarır. Muhalefetin görevi buna rağmen kazanmaktır.
AKP kurmayları seçimlerden, çok değil sadece bir ay kadar önce TBMM çoğunluğunu kaybettiklerine, cumhurbaşkanlığını kazanma ihtimalinin bulunduğuna inanıyorlardı. Erdoğan sık sık bu nedenle kurmaylarına moral vermek için benim de bir yazımın başlığı olan “hadi asılalım olacak bu iş” diyordu. Erdoğan’daki rahatlık kurmay kadronun en önemli sıkıntısıydı. Ellerindeki anketlerin çoğunda durum hiç de iyi görünmüyordu ama Erdoğan rahattı.
Muhalefet cephesi
Doğal olarak seçimlerin bir kazananı olduğuna göre, kaybedeni ya da kaybedenleri olacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedendir. Millet İttifakını oluşturan partiler de seçime logosuyla katılan İyi Parti ile CHP ve CHP’nin listelerinden seçimlere giren 4 parti de seçimin kaybedenidir.
Seçimlerde muhalefetin kazanmak için Erdoğan gibi algoritma kuramaması, kaybetmenin en önemli etkenidir. Seçim yasasının zorlamasına karşın Cumhur İttifakı kendi getirdiği düzenlemeyle bir nevi zorunluluk olan ortak liste yerine bütün partilerin ittifak çatısı altında kendi logolarıyla ayrı ayrı seçimlere katılması yoluna gitti. Bu strateji tuttu. AKP’den giden milliyetçi oylar MHP’ye, muhafazakâr oylar da Yeniden Refah’a gitti. Muhafazakâr oyların aslında gidecekleri bir ikinci adres de yoktu. Böylece AKP’nin kaybettiği yüzde 7 oy, ittifak çatısı altında kaldı.
Millet ittifakı aslında teknik olarak iyi işledi. Ama karar alma süreçlerinde hep sıkıntı yaşadı. Geçmiş hatalardan ders alınmadığı ortaya çıktı. 24 Haziran 2018 seçimlerinde de çatı adayına direnme meselesi önemli bir kırılma noktasıydı. Bugünkü Erdoğan’ın zaferinin arkasındaki en önemli neden bu olabilir. İyi Parti’nin listesine kimseyi almaması, Deva’nın “muhafazakâr” blok oluşturulma fikrine katılmaması gibi bu seçimin kaybedilmesine neden olabilecek pek çok konu sıralanabilir. Ama bunlar Erdoğan’ın siyasi hayatının en önemli seçimini kazandığı gerçeğini değiştirmez.
Seçim kazanılsaydı, Millet İttifakı koalisyon hükümeti modeline dönüşecekti ama olmadı. O nedenle, Millet İttifakı mekaniği artık politik olarak pozisyonunu korusa da teknik olarak bitti. Önüne koyacağı bir hedef olması halinde tekrar o hedefe yönelik olarak çalışmaya devam edebilir. Millet İttifakı'nın var olma nedeni ortadan kalkmış değildir. Gücünü tahkim ederek orada, Millet İttifakı bileşenlerin her anlamda tam karşısında durmaktadır. Buna gösterilen direncin adıydı Millet İttifakı ve kurulması bir politik tercih değil, demokratik zorunluluktu. Bu direncin önemi bugün daha da artmış bir durumda. Yerel seçimlerde bu direnç iktidarı engelleyerek geriletemezse, memlekette yaşananları tahmin etmek zor olmayacaktır.
Muhalefet bloğu senkronize çalışmasını yerel seçimlere kadar sürdürecektir. Bunu sağlayacak olan önemli aktör de Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Parti yönetiminde değişikliğe gitmesi yenilginin sorumluluğunu üstlendiğinin göstergesidir. Kendisi istifa etmeyecek. Kurultay’da da aday olacak ve CHP’nin başında kalacak. Bu karara kızacak pek çok insanın var olduğunu da biliyor ve onları da anladığını tahmin ediyorum.
Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’na İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığını tebliğ etti. Belki de CHP’yi kendisinden sonraki isme hazırlayacağını da hissettirdi İmamoğlu’na yaptığı ikili görüşmelerde. Türk siyasi tarihinin en önemli eksiğidir bu, liderleri partilerini kendilerinden sonrasına hazırlamazlar.
Yerel seçimlerde Millet İttifakı büyük ihtimalle 2’ye bölünecek. İyi Parti ile CHP milliyetçi sol bir kimlikle Millet İttifakı'nı oluştururken, diğer partiler de muhafazakâr, demokrat bir sağ ittifak kuracaklar. Mevcut tablo buna işaret ediyor. Hatırlamakta yarar var. 2019 yerel seçimlerinde Saadet Partisi Millet İttifakı'ndan ayrılmıştı ve İstanbul seçimlerinde de özellikle iptal edilen ilk turunda aldığı 103 bin oyla belirleyici olmuştu. Şimdi de aynı mantıkla yol alınacak. Tabii bu iki ittifak modelinin yörüngesinde, organik bir ilişkileri olmasa bile Emek ve Özgürlük İttifakı da yer alacak. Bunların arasında uyumu sağlamak bir önceki yerel seçim başarısının deneyimiyle mümkün.
Yüzde 52 ile oy sayısı aynı kalmasına karşın oranı artan ve ikinci turda cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın genel başkanı olduğu partinin oyu 5 yıl önceki seçime göre yüzde 7 düştü ve yüzde 35’te kaldı. Seçmenin yüzde 65’i bu politik yapıya karşı yani. Bu oran yerel seçimlerde yüzde 30’a kadar, hatta onun altına da inebilir. Yerel seçimin kendine özgü dinamikleri bunu doğruluyor. Bu seçimlerde de Cumhur İttifakı'na oy veren seçmen, çok mutlu ve huzurlu olduğu için değil, korku ve kaygı ile oy verdi. “Soğan mı vatan mı? Tabi ki vatan” sloganının yaygınlaşmasının nedeni de bu.
Yerel seçimler çok önemli, bir sonraki genel seçimlerin de tarihini belirleyecek. Muhalefet bloğunun oluşturacağı ittifaklarla senkronize çalışması bu seçim tarihini çok ama çok öne alabilir…