“Cem Erciyes kardeşime, daha nice güzel günlere olan inancımla – 14.08.89-Erdal”
Tam 33 yıl olmuş. Bir yaz festivalindeki imza gününde Erdal Öz’e ‘Yaralısın’ romanını imzalatırken Salman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabı ve ölüm fetvası hakkında konuşmuştuk. Daha doğrusu ben edebiyata ve siyasete meraklı bir genç adam olarak sormuştum, o da bu ülkede öyle bir kitabı yayımlamanın güçlüğünü anlatmıştı.
Erdal Öz’ün 1989 yılında sözünü ettiği o ‘güzel günler’ geldi mi? Hiç emin değilim. Eğer gelmiş olsaydı, onlarca yıl sonra bu kez Erdal Öz’ün oğlu Can Öz ‘Şeytan Ayetleri’ni neden basamadıklarını, benzer gerekçelerle anlatmak durumunda kalmazdı. Geçen hafta Can Öz attığı bir dizi tweetle Türkiye gibi bir ülkede bu kitabı yayımlamanın pek çok kişiyi tehlikeye atacak bir şey olacağını, bu nedenle değer verdiği yazarın, beğendiği romanını yayımlayamadığını söyledi.
Taassup, radikalizm ya da bağnazlık… adına ne derseniz deyin o dinsel aşırılık 1989 Şubatı’nda Salman Rüşdi aleyhinde ölüm fetvası yayımlanmasından bu yana azalmadı. Tam tersine arttı. Sadece bizim gibi Müslüman ülkelerin sorunu olmaktan çıktı. Yaşam tarzlarını ve özgürlükleri baskı altına alan, terörü, savaşları göçleri kışkırtan bir meseleye dönüştü. Biz doğulular, müslümanların yaşam alanımızı
daraltmakla kalmadı, aleyhimize ön yargıları ve düşmanlıkları da artırarak hayatlarımızı daha da zorlaştırdı.
Türkiye’yi uzun yıllardır yöneten muhafazakar iktidar da taassubun önünü açan bir atmosfer oluşturdu. Sosyal medyadan sivil topluma, sokaktaki gündelik hayattan resmi kurumlara kadar bu her yerde karşımıza çıkıyor. Mesela son birkaç yılda kitap yayıncılığının da en büyük dertlerinden biri oldu taassup.
Yayınlama özgürlüğü düşünce ve ifade özgürlüğünün güvencesidir. Ama Türkiye’de artık
kolayca kitaplar aleyhinde toplatma ya da poşete koyup cezalandırma kararları alınabiliyor. Sosyal medyada muhafazakar kitlelerin pervasızca, manasız bir özgüvenle edebi ya da bilimsel eserler aleyhinde başlattıkları kampanya kısa sürede linç dalgasına dönüşüp bir yazarın, bir kitabın, bir yayıncının hayatını karartabiliyor. Örnek, birkaç ay önce Çıtır Çıtır Felsefe serisinin başına gelenler. Bu güzelim çocuk kitabı serisini poşete sokmaya çalışan Muzır Kurul Kararı’nı uygulamaktansa, yayıncısı
haklı olarak kitapları basmaktan vaz geçti. ‘O güzel günler’ gelinceye kadar Çıtır Çıtır Felsefe’nin bazı kitapları Türkiye’de okunamayacak… Muzır kurul olmazsa savcılıklar sosyal medyadaki kampanyalar sonucu harekete geçip edebi ya da bilimsel değerine bakmadan kitaplar aleyhine sonuçlanacak kararlar alabiliyor.
MetroPoll araştırma şirketi birkaç gün önce yayınladı: Türkiye’de bir tarikat ve cemaatle bağlantısı olanların oranı yüzde 4,3. Araştırmayı yöneten Özer Sancar’ın da söylediği gibi ‘bağlı olanların oranı az, ama toplumdaki ve kamuoyundaki etki oranları çok daha yüksek’. Onlara bu etkinliği kazandıran,
söylediklerine, düşündüklerine çok önem veren kurum ve kişiler. Tarikatların kendi mensupları için uygun gördükleri o daracık yaşam biçimini bütün ülkeye giydirmek istedikleri sır değil. İşte tam da bu nedenle, muhafazakarlık ne kadar artarsa artsın sayıları nüfusun yüzde beşini bulmuyor. Bulmuyor, çünkü Türkiye, tarikatların dünya görüşüne sıkışıp kalmak isteyen bir ülke değil. Ama nasılsa bu tarikatlar modern, batılı yaşam biçiminden geriye ne kaldıysa onun önüne dikilip, zaman zaman engel
olabiliyor.
İşte son bir yıl içinde yasaklanan festivaller. Eskişehir’deki Anadolu Fest ve Burhaniye’deki Zeytinli Rock Festivali valilik ve kaymakamlık kararlarıyla yapılamadı. Bu kararların ardında da oralardaki tarikat ve cemaatlerin şikayetlerinin etkili olduğu ortaya çıktı.
Zeytinli Rock Festivali’ne hiç gitmedim. Bu işler başladığında ben artık genç değildim. Ama yine de çok görmek istediğim, atmosferini solumak istediğim bir organizasyon. Altı yıldır Türkiye’de rock müzik yapan ve bu müziği seven hemen herkesi kendine çeken müthiş bir buluşma. Elli bine yakın genç insanın birlikte müzik dinlediği, dans edip eğlendiği, çadırlarda geceleyip denize girdiği ve eminim unutulmaz hatıralar edindiği bir festival. Altı yılda her halde birkaç yüz bin genç insanı kendine çekmiş
olmalı. Türkiye’nin belli başlı tüm şarkıcı ve gruplarını sahnesinde ağırladı. Balıkesir Burhaniye’deki Zeytinli beldesini ülkenin kültür tarihinde unutulmaz bir lokasyona dönüştürdü. Başlı başına kültürel bir olay olan bu festivalin, birkaç tarikatın şikayetiyle durdurulabilmesi karşısında kapıldığım çaresizliği açıklamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Türkiye’nin genç insanlarının elinden alınmış bir fırsat bu.
Eğlenmek, kendisi gibi insanlarla birlikte olmanın mutluluğunu ve güvenini yaşamak, acı tatlı hatıralar edinip, arkadaşlıklar kurmak. Belki sarhoş olmak, aşık olmak, en sevdiği şarkıyı binlerce kişiyle birlikte bağıra bağıra söylemek… Gençlik gibi, insanın böyle güzel hatıralar edinebileceği zamanlar da geçici…
İnsanların akıp giden hayatlarından Zeytinli’de eğlenme fırsatı çıkartılmış oldu. Bu yıl Zeytinli’ye gitmeyi planlayan ve belki de seneye bu fırsatı bulamayacak binlerce insanın anılarında artık o açık hava festivalinin coşkusu ve heyecanı hiç yer almayacak. Bence yaşam biçimi düşmanlığıyla getirilen yasakların en acı yanı bu. Sadece geleceğimizin değil aslında geçmişimizin de karartılıyor olması.
Hatıralarımıza bile onlar karar vermek istiyor.
Ama dur bakalım, hayat daha devam ediyor ve Erdal Öz gibi biz de nice güzel günlere olan inancımızı koruyoruz…