ORHAN GAZİ ERTEKİN
Açık ve net konuşalım: HDP, Kürt parlamentarizminin altını oymak üzere çalıştı. Parlamenter eğilimler de dahil Kürt kamusunu konvansiyonel güçlerin savaş - barış alanı olarak görmeye devam ederek kendisini işlevsiz hale getirdi.
Kürt kamusunun Kürt parlamentarizminden Kürt avukatlığa, Kürt yönetsel tecrübesinden Kürt medyasına kadar olağanüstü bir büyüme yaşadığını, kendi özerkliklerini kurduğunu, böylece yeni bir “Kürt siyasal evreni” doğduğunu fark edemedi.
Mücahit Bilici’nin göremediğini onlar da göremedi ve hatta sanki onu doğrulamak ister gibi kendilerini hala 1990’ların sıradan bir “müzakereci”si hatta daha aşağısından bir aracıya dönüştürmekten vazgeçmedi.
Kendisini var eden şeye karşı durdu: Kürtlerin giderek yükselen temsil eğilimini üstlenemedi. CHP’yi ve adayını kendi kitlesinin önüne hedef olarak koymasının arkasında da bu eğilim vardı zaten. Çünkü Kürt parlamentarizminin tarihsel dinamizmi ve yaratıcılığının yerine kendisinin de dışında olduğu bir müzakereyi ve müzakere taraflarını öne almakta ısrar ediyordu.
Devam edelim: Kürtler ve Türkler arasında gerçek ve yaşayan bir hukuk yaratmak yerine iliştirilmiş figürlerle yapmacık bir temsil müsameresi yaptı. Parlamenter dinamizmi memur repliklerinin iç sıkıcı beyanlarına dönüştürerek yok etti.
Çok iyi bir danışman olabilecek Çandar’ın milletvekili “atanması”nın tabandaki heyecanı nasıl yıkabileceğini bile düşünmedi.
Önseçim ve eğilim yoklaması gibi demokratik mekanizmaların yokluğunu bir kenara koyalım kitlesinin vekil adayları konusunda hiçbir fikrinin alınmamış olmasının tabanda bu kadar içselleştirilmesinin kitlenin son kalan heves ve heyecanlarını çökerteceğini bile göremedi.
Tabanının önüne bir önseçim sandığı koymamaktan dolayı HDP gibi bir partinin yöneticilerinin utanmaması beklenebilir mi? “Merkezi yerleştirme”nin özsaygının yitimiyle sonuçlanacağını tahmin edemeyen var mı bu ülkede? “Yukarıdakilerin bir bildikleri vardır’ avunmasının sonuna gelindiğini nasıl fark etmediler? Değersizlik hissinin partiyi en sonunda duvara çarptıracağı öngörülemedi mi gerçekten?
Daha ekleyecek şeyler de var: HDP içindeki Türk sol gruplarla ilişkisini dinamik bir politik ilişkiye taşımak yerine apolitik bir protokol haline getirdi. HDP ve TİP arasındaki sorunların ergen krizlerinin oyun alanına dönüşmesine yol açan da buydu. Çünkü TİP’ten politik bir güç ve misyon beklemiyor, diğerleri gibi devşirme kalmasını istiyordu. Bu nedenle HDP ve TİP tabanının umutlarını çökerten anlamsız kavgalar ve çekişmelere müdahale edemedi. Nihayetinde kendi kitlesini ümitsiz ve heyecansız bir dünyaya getirip bıraktı. Kaldı ki aynı bıkkınlığın HDP’nin “muvazzaf” milletvekillerinde bile güçlü bir duygu halini aldığı Motorlu taşıtlar vergisine ilişkin yasa tasarısı görüşmelerine 40 HDP mebusunun katılmamasından da bir iyice anlıyoruz…
VE TİP
TİP heyecanı politik varlığının temel motivasyonu olarak gören “yeni gençlik” çevrelerinin partisi olarak ortaya çıktı. Fakat bu bildiğimiz bir “gençlik hareketi” değil. Bir 18.-19. yüzyıl modern politik yeniliği olarak “gençlik hareketleri” üniversitelerden başlayarak toplumun geniş kesimlerinin heyecanlarını taşıyorlar ve zamanla bir toplumsal hareket disiplini ediniyorlardı.
Bununla birlikte artık bir modern siyaset kategorisi olarak “gençlik hareketleri” yok. Sınıf dinamiklerinin dışında duran bir “gençlik” de pek görülmüyor. Ya da eski gücü ve önemi yok. Sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde de yok. Bu da TİP’i kendi toplumsal zemini itibarıyla bir hareket ve örgüt olma vasfından uzaklaştırıp kalabalıkların tercihi haline getiriyor.
Gençlik yoksa her biri farklı sınıfsal etkilerin altında olan “genç insanlar”ın çabucak değişen performanslarına emanet kalıyorsunuz. Açık bir deyişle aktif çalışanı ve seçmen”i olmaktan çok “aktif seyircisi” olan bir parti TİP.
Peki böyle bir başlangıç parlamenter bir atılımın zemini olabilirse eğer gerisi nerede? Gerisi yok ve Kürt parlamenter hareketinin yanına bir tarihsel ortak olarak dahil olma isteğinin dayanaklarının görülebileceği başka bir veri de ortada yok. Yoktu. Seçimler “ergen heves”leri ile politik hareket arasındaki geçişi mümkün kılacak bir toplumsal heyecanın var olduğunu, TİP’in bu heyecanı yakaladığını gösterdi. Gerisi ise hala ortada yok. Kendi seyirci kalabalığı ile barışık bir “butik parti” olarak ilerlemeyi tercih ederse ortaya çıkacağı da yok. Bu onları bir “tiyatro kumpanyası” olarak kurumsallaştıracaktır sadece… Her seçim geldiğinde bir sahne verilecektir onlara…
Şimdi açık ve net konuşmayı tercih ettik. Öyle de devam edelim. HDP ve TİP bütün bunları birer ders haline getirmedikçe ve aralarında gerçek bir hukuk oluşturmadıkları sürece bir sonraki seçimde beraberce baraj altında kalacaklarını kestirmek pek güç olmasa gerek. Bu gerçekleri toplumsal bir hisse dönüştürmediğiniz sürece politik tahayyülünüz de geçmişi tekrar etmekten öteye geçemeyecektir. Yani tahayyülünüz kalmayacaktır. Artık gerçek bir hukuk yaratma zamanı. Gerçek bir hukuk dediğimiz şey yasal bir protokol değil yaşayan bir ilişkiler ve iletişim sürecidir. Olmaz ise ne olur? Güçlü algısıyla sevgili Haluk Tekeli’nin sıkça vurguladığı gibi “esnaf ile tokalaşma”nın politika olduğunu zannederek yolunuza devam eder ve Türkiye sol hareketinin 1965’ten sonraki en büyük parlamenter atılımına ikinci bir yenilgi daha hazırlamaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.
Artık idare etmekten vazgeçin ve açık ve net konuşmaya alışın…