İki ülkem ve ben

Muhalefet bu tuzakların yerine ekonomi, demokrasi, dış politika, özgürlükler konularında çok ama çok daha cesur söylemler geliştirmeli.

İki ülkem var, ikisinde de hayat hızlandı.

Fransa’da Macron rejimi göreve geldiği ilk günden itibaren hedeflediği meşhur Fransız sosyal devletinin son kırıntılarını da süpürecek reformu gerçekleştirmek üzere. İnsanlar sokaklarda geleceklerini, bugünlerini biraz da olsun korumaya çalışıyorlar. Bu satırları, ben sabah girdikten sonra kapıları grevdeki öğrenciler tarafından barikatlarla kapatılan üniversite binasından yazıyorum. Herhalde binada şu anda bir tek ben varım. İçerisi sessiz ve ıssız, dışarda ise yavaş yavaş toplanmaya başlayan göstericilerin sesleri geliyor. Bu kısa yazıyı gönderdikten sonra ben de çıkıp dışarıda yürüyüşe katılacağım. Bakmayın siz basındaki şiddet görüntülerine, yakılan çöplere, kırılıp dökülen vitrinlere. Bu görüntüler gösterilerin özünde var. Geleceklerinden endişeli milyonlarca insanın haklı çabalarını kriminalize etmek, gayrimeşru göstermek için hükümet tarafından kullanılıyor. Fransa hükümeti bir yandan milliyetçi sağa karşı iktidara geldiğini savunurken diğer yandan, İçişleri bakanı aracılığı ile milliyetçi sağ söyleminin aynısının tıpkısını kullanıyor ve dahası ultra-liberal politikalarla şimdiye karşı iktidarın dışında tutulabilmiş söz konusu popülist sağı neredeyse iktidara davet ediyor. Bu gidişle 2027’de Elysée’nin anahtarlarını Le Pen’in cebine koyacak. Mücadeleye devam.

Türkiye ise uzun süredir ilk defa alternansa hazır gibi. İktidar yıpranmış, yozlaşmış, yalnızlaşmış durumda. Etrafındakiler marjinalliklerinin, ucubeliklerinin farkında olmayan gruplar. Hata üzerine hata yapıyor. Alternans umudu olsa da muhalefet fakirleşmenin, küçümsenmenin ve depremde ölüme terk edilmenin yarattığı iktidara olan tepkiyi yeterince kanalize edemiyor, duyuramıyor ve sık sık, iktidarın kendine kurduğu kimlik tuzağına düşüyor. Ne yazık. Halbuki artık bu tuzak gizli bile değil. Açık saçık rögar kapağının kaldırıldığı görülüyor. Düşmemek kolay. Sünni-Alevi, muhafazakar-“laik”, Türk-Kürt… bütün kimlik ikilemlerinde, popülistler, yani AKP & Co. üstün gelir zira söz konusu kimlikleri inşa eden onlar. Muhalefet bu tuzakların yerine ekonomi, demokrasi, dış politika, özgürlükler konularında çok ama çok daha cesur söylemler geliştirmeli. Bırak seccade propagandasını, tenezzül bile etme. O Alevi desin sen enkaz de, o yerli ve milli desin sen evrensel de. Kampanya hızlandıkça bu tuzaklar daha da artacak. Mücadeleye devam.

Son yazı

İki ülkemde hayat hızlanırken, tam olarak anlayamadığım bir sebepten benim hayatım da hızlandı. Kendimi önemli bir iş yükünün altında ezilirken buldum ve artık her yere yetişemiyorum. Bu kısa yazı internet gazeteciliğine yepyeni bir nefes getiren Kısa Dalga’daki 60. ve son yazım. Bana bu fırsatı tanıyan Kemal Göktaş’a ve bütün Kısa Dalga çalışanlarına minnettarım. Yanı başlarında düzenli olarak yazdığım diğer yazarların isimlerini görünce gururlanıyorum. Elbette bu kadar hızlanan bir hayatın içinde vakit ayırıp bu yazıları okunmaya değer bulan sizlere de teşekkür ediyorum. Belki, burada ya da başka bir yerde tekrar buluşuruz.

O zamana kadar, mücadeleye ama aynı zamanda hayattan zevk almaya da devam, görüşmek üzere.

Köşe Yazıları Haberleri