22 yaşındaki Mahsa Amini’nin başörtüsü takmadığı için, İrşad Devriyesi tarafından gözaltına alındığı merkezdeyken ölmesiyle başlayan protestolar üçüncü ayına girdi. İran Ulusal Güvenlik Konseyi’ne göre, aralarında protestocular ile güvenlik güçlerinin de arasında bulunduğu 200’den fazla kişi öldü.Oysa bundan birkaç gün önce yapılan açıklamada, İran Devrim Muhafızları Ordusu Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, son iki ay içinde 300’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini söylemiş, Norveç merkezli İran İnsan Hakları Kurumu ise 448 kişinin öldüğünü açıklamıştı. HRANA haber ajansına göre ise 64’ü 18 yaş altında olan 470 kişi öldü.
İran Ulusal Güvenlik Konseyi’ne göre, siviller rejim karşıtı gruplar tarafından “öldürme projesi”yle hedef alınıyor. Bildiri şöyle devam ediyor: “Barışçıl gösteriler BBC Farsça ve Iran International gibi terör medyası gruplar tarafından hızlı bir şekilde sokaklarda yasa dışı eylemlere dönüştürüldü. Profesyonel isyancı grupların sahneye çıkışı ve Suudi-İngiliz merkezli terör medyasının devreye girmesi sonucu eylemler isyana ve teröre dönüştü. Bu sırada doğrudan güvenlik merkezlerine ve karakollara yönelik saldırılar, protestocular arasında kasıtlı öldürme projesine gidilmesi, ambulans ve sağlık merkezlerine yönelik saldırılar, camilerin, bankaların ve kamu mallarının hedef alınması gibi terör eylemleri gerçekleştirildi.”
Açıklamaların tümünde bir tutarsızlık olduğunu söylemek mümkün.
IRNA’nın haber sitesinde, İslam Komitesi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Abbas Golru’nun şu açıklamaları göze çarpıyor: “Uluslararası komisyonlarının kuruluş amacı, ülkelerin meselelerini siyasetten uzak uluslararası kanunlar ve kararlar çerçevesinde incelemektir. Ama İnsan Hakları Konseyi ile Birleşmiş Milletler Guvernörler Konseyi’nde İran aleyhine alınan kararların tamamen siyasi olup birebir ABD ‘bin ve Batı’nın ve müttefiklerinin planlarına göre onay almıştır.”
Açıklamalar, eylemlerin “dış güçler” tarafından planladığını ve de uluslararası örgütlerin de bu “dış güçlerin" planına alet olduğuna işaret ediyor. Resmi ağızlardan gelen bu açıklamaların ardından geçtiğimiz gün sosyal medyayı çalkalayan haberi sorgulamamak elde değil. “İrşad devriyesi” gerçekten kaldırıldı mı? Veya başka bir şekilde sorarsak, başörtüsü zorunluluğu kaldırıldı mı?
Bu yazının yazıldığı saatlerde göz gezdirdiğim BBC Farsça’ya göre durum belirsizliğini koruyor. Cumartesi günü Başsavcı Mohammed Jafar Montazeri, ahlak polislerinin yani irşad devriyelerinin görevden alındığını duyurdu. Montazeri, “ahlak polisinin yargıyla hiçbir ilgisi yoktur ve kurulduğu yerden kapatılmıştır” dese de, Başsavcı’nın söylediklerinin yanlış yorumlandığı söylenecekti. İran Devlet Televizyonu El Alam’da yer alan haber, “İran İslam Cumhuriyeti’nden hiçbir yetkili ahlak polisi biriminin kapatıldığını doğrulamadı” ifadelerine yer Bir başka haber daha, İran Meclisi Rahsancan Milletvekili Hüseyin Celali’nin sözlerine yer verecekti… Celali, hükümet karşıtı protestolar “isyan” olarak nitelendirecek ve başörtüsü kuralından geri adım atılmayacağını, bundan geri adım atmanın İslam Cumhuriyeti’nden geri adım atmak” anlamına geleceğini söyleyecekti.
Yani, İrşad Devriyesi de, başörtüsü kuralı da halen uygulanıyor. Yine aynı dakikalarda ajanslara, İran’ın başkenti Tahran’da bir alışveriş merkezine ait lunaparkın “zorunlu başörtüsü kuralına uyulmadığı” gerekçesiyle mühürlendiği haberi düşecekti.
Ülkede tüm bunlar yaşanırken, İran, ABD Futbol Federasyonu’nu FİFA’ya şikayet etti; nedeni Federasyon’un İran bayrağını değiştirmesi ve bayraktaki “Allah” kelimesinin silinmesi. Bir başka haber ise “Siyonist rejim istihbaratı” için çalışan dört kişinin idam hükmünün gerçekleştirilmesi.
Diğer yandan çok sayıda protestocunun, rejim diliyle isyancıların – ölüm cezaları onaylandı ve yakında infaz edilecekleri belirtildi. Uluslararası Af Örgütü’ne göre, şu anda üçü 18 yaşından küçük, 28 mahkum idamla karşı karşıya.
Tüm bu gelişmelerin ardından protestocular üç günlük grev ilan etti. Grev sırasında, alışveriş yapılmaması ve de dükkanların kapalı tutulmasını istendi.
2021 İran Seçimleri
İran’da seçimler 18 Haziran 2021’de yapıldı. Ruhani’nin yerini Muharip Din Adamları Derneği’nden olan İbrahim Reisi yüzde 72’lik bir oyla aldı. Seçimlerde iki önemli faktör ön plana çıkıyordu: ilki yüzde 49 ile en düşük cumhurbaşkanlığı seçimi olması, diğeri ise kullanılan tüm oyların yüzde 14’ünün de geçersiz olmasıydı.
2019’da başlayan protestoların sonlanmasına yol açan faktörlerinden en önemlisi Covid - 19 pandemisi olarak belirtiliyor. İran pandemiden en çok etkilenen ülkeler arasında yer aldı. Ancak seçimin halkın iradesini göstermediği, tüm açıklığıyla yer alıyor.
Yani, ne irşad devriyesi lağvedildi, ne de başörtüsü yasağına karşı bir düzenleme getirildi. Protestolar devam edeceğe benziyor, rejim ise toplumsal baskısını arttıran bir siyasi dil ve eylem peşinde; hakim siyasi kültürün dili tam da bu. Bu siyasi dil, özgürleştiren hareketleri “kökü dışarda” olarak benimsedikçe, topluma baskı daha da artacak.
Ukrayna - Rusya Savaşı ile birlikte askeri ve siyasi kutuplaşmanın bu kadar arttığı bir dönemde, Ukraynalı yetkililerin İran yapımı kamikaze saldırısı düzenleyen Şahid - 136 ve Muhacir -6 tipi İHA’ların iddia etmesinin ardından İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan iddiaları yalanlamıştı.
Eylemlerin yoğunlaştığı Kürt illerine, Irak’ın kuzeyindeki İran Demokrat Partisi’ne yönelik ve füze saldırıları eşzamanlı devam ediyor. İran ve Irak Hükümeti işbirliğini geliştirmeyi de amaçladığı da açıklıyor.
Ekonomik kriz içindeki İran’ı boykot ve protesto eylemleri ne kadar etkiler bilinmese de, İran ile ABD arasında, Trump döneminde başlayan “Kapsamlı Ortak Eylem Planı”nı da sallantıda. İran, baskı altında Batı ile nükleer müzakerelerin yeniden başlamasını kabul etmeyeceklerini söylerken, UAEA’nın “bildirilmemiş 3 yerde bulunan uranyum izlerinin varlığına dair teknik açıklama” talebini de siyasi olduğu beyan edilmesi. Viyana’da ise İran, Çin ve Rusya’nın temsilcileri “ortak ilgi alanları hakkında” bir araya geldi.
Özetle İran her geçen gün derinleşen bir kısır döngünün içine girmiş durumda. Rejimin baskısı arttıkça özgürlük isteyen halkın da öfkesinin artması, bu kısırdöngünün temel nedenleri arasında yer alıyor. İran İslam Cumhuriyeti, 40 yılın ardından en büyük sınamalarından birinden geçiyor. Her bir ölen / öldürülen protestocunun cenazesinin bir eyleme döndüğü bir siyasi iklimde, özgürlük sadece “sarık düşürme” eylemlerinde mi kalacak? Yoksa idam cezaları uygulandıkça, irşad devriyesi yerinde kaldıkça ve başörtüsü yasakları düzenlenmedikçe gerilim daha mı artacak?
Gelişmeleri izlemeye devam...