Futbol ile yatıp, futbol ile kalkan ülkeler vardır. O ülkeyi tanımlamak için yeterli bir giriş cümlesidir bu. Ardından muhtemelen içinde bol miktarda futbol bulunan cümleler art arda gelir. O ülkede sokaktaki insandan ülkeyi yönetenlere kadar hemen hemen herkesin futbol ile ilgisi vardır. Bu cümle boşa kurulmaz yani.
Türkiye, siyaset ile yatıp, siyaset ile kalkıyor. Siyaset, ülkenin sürekli olarak ilk gündem maddesi ve bu on yıllardır hiç değişmedi. Futbolla yatıp futbolla kalkan ülkelere göre arasındaki tek fark, bu kadar siyaset konuşulmasına karşın sokaktaki insanlar siyasetten tamamen kopuk. Futbolu konuşan insanların cümleleri hep umut barındırırken, Türkiye’de siyaseti konuşan sokaktaki insanlar sürekli umutsuzluktan söz ediyor. Ya da siyaset adına kuracak cümle, dile getireceği bir fikir bulamıyor. Siyaset kazanı memleketin yukarısında fokur fokur kaynarken sokakların derdi çok başka çünkü.
İnsanların siyasetten kopuk hallerinin tek nedeni, siyaset kurumundan umutsuz olmaları değil, siyasetin dertlerini çözmeyecek olması. Görünür bir siyaset yok memlekette. Profesyonellerin bile kolayca anlayamayacağı, anlamlandıramayacağı bir siyaset pratiği yaşanıyor. Bunun son somut örneği Meral Akşener’dir. 28 Mayıs 2023 seçimlerinde Sinan Ogan’dı. Örnekleri arttırabiliriz. 144 siyasi parti var memlekette ve en az 10 partinin de kurulma aşamasında olduğunu da buna ekleyelim. Bu bir semptomdur ve siyasetin hasta halini göstermektedir.
Kulis haber meselesi
Kulis haberciliği gazeteciliğin bir koludur. Gazetecinin, kamuya aktardığı, haber olan bilgiye bizzat kendisinin yaptığı tanıklıkla oluşturduğu gibi değildir. Tanıklardan ya da tanıkların aktardıklarından aldığı bilgiyi kendi birikim ve deneyim süzgecinden geçirerek aktardığı bilgidir. Gazetecinin buradaki bilgi birikimi ve deneyimi, kulis bilgisi ile dedikodunun da farkını ortaya koyar. Toptan gazeteciliğin koma haline girmesinin nedenlerinden birisi de son dönemlerde sıkça yaşadığımız, kulis adı altında kamuoyuna aktarılan dedikodu niteliğini geçemeyen bilgilerdir.
İYİ Parti dağılmanın eşiğinde
Müsavat Dervişoğlu söylemlerindeki netlik ve keskinlikle partisini derleyip toparlayabileceğine ilişkin bir tablo yaratmıştı. Ama olmamış. Pek çok önemli isim partinin TBMM Grup dahil hiçbir toplantısına katılmıyor. Konya Milletvekili Ünal Karaman’ın da aralarında bulunduğu birkaç milletvekilinin AKP yolunda olduğu çok konuşuluyor. Ahmet Eşref Fakıbaba’nın Yeniden Refah’a gideceği uzun zamandır yalanlanmayan iddia olarak dolaşımda. Partiden ayrılacak isimler arasında Lütfullah Kayalar ve Nimet Özdemir de var. Bunları kısa süre içerisinde göreceğiz.
İyi Parti’de deprem bayramdan sonra yaşanacak. Koray Aydın kendisiyle birlikte hareket eden milletvekilleri ile İyi Parti’den istifa etme kararını tartışıyor. Hatta karar verdi bile denilebilir. Yani, İyi Parti’nin TBMM’de grup olarak kalabilmesi riskli bir hale geliyor. İyi Parti’deki bu dağılma ihtimaline karşın İyi Partiden istifa eden partinin kurucularından Yavuz Ağıralioğlu da yeni parti kurma çalışmalarını hızlandırdı. Ankara Yıldız’da bir bina tutuldu. Bu bina daha önce de Abdullatif Şener’in partisine ev sahipliği yapmıştı.
Recep Tayyip Erdoğan, yargıyı devreye sokarak Meral Akşener’e MHP’den ayrılarak kurdurduğu İyi Parti’yi, tekrar Meral Akşener ile siyaset sahnesinden siliyor. Bu parti ile Akşener, Erdoğan’a, İyi Parti milletvekillerinin ve parti yöneticilerinin bile haberi olmadan 2 cumhurbaşkanlığı seçimi kazandırarak bir görev yerine getirmiş oldu. (Mevcut sistem pratiğinde devlet eşittir Erdoğan olduğuna göre, her şey yerine oturuyor) 14 Mayıs seçimleri öncesinde anketlerdeki olumsuz sonuçlara karşın Erdoğan’ın rahatlığı AKP içindeki paniğin de tek nedeniydi. Rahatlığının nedenini artık herkes biliyor galiba.
Akşener’in bundan sonraki yol haritasının ne olacağını kestirmek aslında çok zor değil.
AKP’de de işler karışık
Partilerin milletvekilleri ile kamp yapma meselesi bir gaz alma operasyonudur. Çoğu zaman da işe yarar. Çünkü milletvekilleri partisi iktidarda ise bakanları görüp seçmen taleplerini iletir, genel başkanlara ve parti yöneticilerine kendilerine göre şahane olan fikirlerini aktarırlar. Hatta varsa eleştirilerini yüzlerine karşı söyleyerek gerçekten rahatlarlar. AKP’nin son Kızılcahamam kampında bunlardan hiçbiri olamamış. Umutsuz ve heyecansız gidilen kamptan aynı şekilde dönülmüş. Kamp bir yasak savma niteliğindeymiş. Erdoğan’ın yüzüne karşı olumsuz tabloyu yumuşak ifadelerle eskilerden Halil Ürün ile Musa Uzunkaya dillendirmiş. (Partide eleştirilerde öne çıkan 2 isim var. Ali İhsan Yavuz ve Ertan Kandemir. Birisi Berat Albayrak’ı, diğeri Bilal Erdoğan’ı temsil ediyor. Ama bu kampta açıkça hedef alındılar. Önemli bir detay)
Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi birkaç kez iddialı bir biçimde Osman Kavala’nın ve gezi tutsaklarının serbest bırakılacağını yazdı, kendisini tartıştırmak pahasına. Selvi, hepsini yazmasa, yazamasa da “burnu” iyi haber kokusu alan gazetecilerdendir. Ve bir konuyu gündeme getiriyorsa mutlaka bir nedeni vardır. Sadece AKP içinde değil, devlet içinde de sıkı bir mücadele var. Selvi’nin dillendirdiği Kavala ve gezi tutsakları da bu mücadelenin bir alanı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan MİT Müsteşarlığı’ndan bu yana Kavala’nın tutuklanmasına karşı. Her toplantıda bunu da açıkça dile getirdi. Bu tavrını itiraz dozunu yükselterek sürdürüyor. Bu konuda en büyük destekçisi, yerine gelen MİT Başkanı İbrahim Kalın. Fidan, bakanlar arasında en güçlü politik figür. Kalın’ın da gücü bakanların üzerinde. Bu konuyla ilgili Numan Kurtulmuş, Ömer Çelik, Hayati Yazıcı ve Abdulhamit Gül gibi partinin önemli isimlerinin de benzer görüş belirttikleri parti içinde sır değil. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu konulara çok girmese de ülkede yaşanan sıkıntıların para bulmaya çalışırken sürekli engel yarattığını her konuşmasında ısrarla dile getiriyor. Yani meselenin ciddiliği Şimşek’e bile siyaset yaptırıyor.
Sonuç olarak Erdoğan, içine CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i de koyarak bir oyun kuruyor. Özel’in de girişimlerinin katkısının bulunduğu izlenimi yaratılarak, Kavala ve gezi tutsakları, kısa zamanda, aynen Selvi’nin yazdığı gibi bırakılacaklar sanırım. Umarım meseleyi; AKP, “CHP istedi biz de yaptık” gibi “kıyak/lütuf”, CHP de “bastırdık yaptırdık” gibi “zafer” noktasına getirmezler.
Bunun insanlarda yarattığı ikilem çok dramatik. Haksız hukuksuz içerideler ama bırakılmalarında izlenilen “iktidar aparatı haline gelmiş yargı” sistemi ve bu yöntem bir anlamda bizzat ana muhalefet liderliğinde tüm kesimler tarafından onaylanıyor, meşru hale getiriliyor. “Ne yani haksız, hukuksuz içeride mi yatsınlar?” sorusunun yanıtı da maalesef yok. Erdoğan’ın kurduğu politik oyunların ortak özelliği de bu…