Kafka metinlerini ‘çiziktirmek’

Kuper, öyküleri çizgiyle yorumlarken, aslında bir çeşit “dönüşüm” gerçekleştiriyor. Kafka’nın aşina olduğumuz karakterlerini zihnimizin sınırlarında beliren formundan çıkarıyor, onlara bir beden veriyor, ses ve duygu kazandırıyor

Kafka metinleri üzerimizde “tuhaf” bir etki bırakır. Bu etki, onun metinlerini ve karakterlerini yaşamın farklı anlarında anımsamamızı sağlar. Bunun sebebinin, yazarın hikâyelerinin dönemini aşan bir bakış sunmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Michael Löwy, “Kafkaesk” kelimesinin günlük dile, yaşamın tam ortasına yerleştiğinden bahseder, çünkü onun ifadesiyle, “bürokratik şeyleşmenin saçmalığı ve baskısı”(1) yaşamımızda kurtulamadığımız bir şeye dönüşmüştür.

Şimdilerde, dünyayı yorumlarken de Kafka metinlerini işe koşabiliyoruz. Mesela, kendilerine hiçbir faydası olmadığı halde Şarkıcı Josefine’nin ıslığına kapılıp giden “fare ulusu”, bizi -yaşama dair herhangi bir katkı sunmadıkları halde- otoritelerin peşine takılıp gitmek hakkında düşündürmüyor mu?

Her sabah, yaşamın en olağanüstü şartlarında bile kapitalist makinenin çarklarına hizmet için sıcak yatağımızdan kalkıp işe gitmemiz, Gregor Samsa’nın farklı bir türe dönüşmüş bedenini anlamaya çalışırken kurduğu, "biraz daha uyusam ve tüm bu saçma sapan şeyleri unutsam, ne olur sanki" demesini hatırlatmıyor mu? Veya kendimizi “Cezalılar Kolonisinde” öyküsünün subayının ağzından çıkacak ve yaşamımızı belirleyecek bir söze bakar şekilde, bir aygıtın dişlilerinin bedenimizi ezmesini bekliyormuş gibi hissetmiyor muyuz?

Örnekleri arttırabiliriz ancak bana kalırsa Kafka metinlerinin üzerimizde bıraktığı etkinin bu kadar yoğun olmasının nedenini açıklamaya yetiyor. Bundan dolayı yazarın sözü bir şekilde sürüyor ve metinleri başka biçimlerle yaşamımıza girip, bizi etkilemeye devam ediyor.

Peter Kuper’ın, Metis Yayınları tarafından, Özde Duygu Gürkan çevirisiyle basılan, “Kafkaesk” adlı kitabı, yukarıda bahsettiğim Kafka metinlerinin güncelliği konusunu bir kere daha düşünmeye vesile oluyor. Kitap, çizgi roman formatında, yazarın on dört öyküsünün, çizgiye aktarılmasından oluşuyor. Kuper, Kafka’yı çizgi romana tercüme etmeye ilk kez 1988 yılında başlamış.

KAFKA METİNLERİNDE MİZAH

İlginçtir, Kuper’ı Kafka metinlerine yönelten şey onda uyandırdığı mizah duygusu olmuş. İlginç bulmamın nedeni Kafka’yı genellikle bürokrasi, baba-oğul çekişmesi, gerçeküstü bakışı, otoriteler, kurumlar, disiplin aygıtları ve bunların etkisini bedeninde hisseden bireyin halleri üzerinden düşünmeye alışık olmamız sanırım. Ancak Kuper’ın yazarın metinlerinde gördüğü mizaha kafa yorunca, bir şekilde onun anlatısında, muzip bir gülümsemenin olduğunun da farkına varıyorsunuz.

Belki de tüm o absürtlükten yükselen bir kahkaha bu çünkü çoğunlukla otoriteler tarafından içine düşürüldüğümüz durumların ve buna razı olmamızın deyim yerindeyse “ağlanacak hâlimize gülmemizin” kahkahanın o düzen bozucu tarafını hatırlatan bir yanı var.

Bu durum akla Eagleton’ın kahkahadan bahsederken, Samuell Beckett’ın Molloy’da köpeği az önce ölen karakteri üzerinden verdiği örneği hatırlatıyor, “Ağlayacak sandım, yapılacak şey buydu, ama tam tersine güldü. Belki de bu onun ağlama şekliydi. Ya da belki ben yanılmıştım, kahkaha sesi çıkararak gerçek ağlıyordu.”(2)

Burada görüldüğü gibi, kahkaha atmak ve ağlamak arasında hem zıtlık hem de ses olarak benzerlik var, bu çetrefilli ilişkide olduğu gibi, Kafka metinlerinde anlatılan, birey için sıkıntılı olabilecek durumların mizahi yanı, o ağlanacak yerde gülmekteki ters tepkinin hissettirdiği etki, Kuper’ın yazarın metinlerinde sezdiği mizahla ilişkili olabilir. Kafka’nın kitapta alıntılanan şu cümlesi de bu konuda düşündürüyor: “Özünde kahkaha bize daima yakındır; hayatlarımızın onca sefaletine rağmen şöyle bir kıkırdamaya hep hazırızdır.”

Her türlü sefalete rağmen sürüp giden hayatın gülünçlüğü, hiçbir şey olmamışçasına, inatla hayata direnmenin absürtlüğü ve tüm bunlara karşı bir kıkırtı, bir kahkaha tepkisinin, beklenin dışında gerçekleşen, düzen bozucu hareketi. Bu durum Kafka metinlerinin hissettirdiğiyle ilişkileniyor ve Kuper’ın mizah üzerinden Kafka’ya yönelmesi belki de bu sebepten.

ÇİZEREK ÖYKÜLEMEK

Çizer, elbette Kafka’yı sadece mizaha indirgemiyor çünkü “sonraki yıllarda öykülerini daha karanlık hakikatleri yüzünden uyarlamaya devam ettim” diyor. Bu da metinde seçilen öykülere yansıyor. “Bir Açlık Sanatçısı”, “Cezalılar Kolonisinde, “Kova Sürücüsü”, “Kanun Önünde” gibi bana göre kitaptaki diğer öykülere göre karanlık sayılabilecek metinlerin çizgiye aktarılmasında bunu görebiliyoruz. Ayrıca eklemek gerekir ki Kafka okuduğunuz, takip ettiğiniz bir yazarsa, metinlerinin çizgiyle taşınan anlatısı farklı bir deneyim sunuyor. Okurken zihninizde canlanan sahnelerin görsel ifadeye dönüşmüş hâli ayrı bir etki yaratıyor.

Mesela, “Cezalılar Kolonisinde” öyküsünde, idam için kullanılan aygıtı okurken, sadece subayın tutkulu anlatımıyla onu zihnimizde canlandırabiliyoruz ancak Kuper’ın kendi deyimiyle “çizgiye tercüme ettiği” anlatısında, makinenin tüm dişlilerini, mahkûmun bedenine suçunu işleyen çiviyi, etrafındaki kandamlalarını ayrıntısıyla görmek, öyküyü nakış gibi zihnimize işliyor. Veyahut “Açlık Sanatçısı” öyküsünde, günlerce aç kalarak gösterisini tamamlamaya çalışan ve bence şimdilerde yoksulluk karşısındaki tutumumuzu da hatırlatan seyirciyi görmek, onları bir öyküde karşılaştığımız insanlar grubu olmanın ötesine taşıyor.

Tüm bunlar metinlerin farklı sanatlarla yeniden düşünülmesinin onu başka şekilde görmeyi sağladığının da göstergesi oluyor. Farklı türlerde yorumlama metni açıyor, onu çoğaltıyor. Kuper’ın kitabı üzerinden meseleye bakarsak, çizgiyle birleşen anlatı öykülere, karakterlere yaklaşımı değiştiriyor. Çünkü okuma deneyimimizden aşina olduğumuz hikâyelere eklenen, jest, mimik, bakış bir anlamda yazıya hareket ekliyor böylece, zihnimizde yazıyla yer edenin boyutu değişiyor, belirsizliğin yerini tanıma ve temas alıyor.

KARAKTERLERLE KARŞILAŞMA

Peter Kuper, “Kafka’nın öyküleri bireysel yorumlara ilham veriyor, her bir okura benzersiz kişisel bir bağlam sunuyor. Benim açımdan, bu yorumlama ve Kafka’nın sesini çizimler aracılığıyla, yazı tiplerinin dikkatli bir şekilde yerleştirilmesi aracılığıyla bulma süreci bu öyküleri uyarlamanın en keyifli yönüydü” diyor. Ve bana kalırsa Kuper, öyküleri çizgiyle yorumlarken, aslında bir çeşit “dönüşüm” gerçekleştiriyor. Kafka’nın aşina olduğumuz karakterlerini zihnimizin sınırlarında beliren formundan çıkarıyor, onlara bir beden veriyor, ses ve duygu kazandırıyor.

Örneğin, kitapta da yer alan “Kanun Önünde” öyküsünü hatırlayalım. Burada, kanunun kapısından geçmeye çalışan bir karakterin hikâyesi anlatılır. Kanunun önünde bir kapıcı bekler, o kapıyı aşmanın yolu, onu geçmektir. Güç ilişkileri açısından düşündüğümüzde, burada kapıcı devlet bürokrasisinin gücünün temsiline dönüşür. Bürokrasiyi aşıp kanunun kapısından geçmek isteyen karakter, kapıcıyı bir türlü aşamaz, ömrünü o kapının önünde tüketir. Kuper, bu durumu çizgiye taşırken, kapıcıyı olabildiğince büyük, karanlık, her durumda neredeyse sabit kalan, somurtkan bir surete büründürmüş. Kapıdan geçmeye çalışan karakter ise daha küçük, kapıdan her dönüşünde mimiklerinden yaşadığı sıkıntıyı hissedebildiğimiz şekilde anlatıya yerleştirilmiş.

Çizer böylece, iki karakteri görselleştirirken bürokrasinin soğuk yüzünü, bireyin onun karşısında çaresiz kalışını okurun görsel hafızasında yer edecek hâle getirmiş. Daha öncede bahsettiğimiz gibi zihnimizde oluşanı, tahmin edebildiğimizi yaşayan bir şeye dönüştürerek, okura karakterlerle karşılaşma imkânı vermiş.

Peter Kuper, Kafka’nın eserlerinden söz ederken, “Bu eserler şimdi ve buraya ait; Kafka’nın hikâyeleri insanlık durumumuza giden bir yol haritası teşkil ediyor. Bizi kurumların tehlikelerine karşı uyarıyor, bize zaaflarımızı hatırlatıyor, absürtlüklerimize gülmemiz için bizi dürtüyorlar” diyor.

Bu cümleler en başta söylediklerimize geri götürüyor. Yazarın metinleri, kurumların tahakkümünü devamlı bedenimizde hissettiğimiz, hukukun “kapısından geçemediğimiz” bir çağda, şimdiye dahil oluyor. Bu nedenle onun metinlerinin farklı türlerde yorumları, yazarı ve metinlerini tekrar tekrar düşündürmeye ve bizi uyarmaya devam ediyor. Peter Kuper’ın “Kafkaesk” adlı kitabının fikrimce böyle bir anlamı var.


(1) Löwy, M. (2018), “Kafka, ‘Boyun Eğmeyen Hayalperest’”, (Çev. Işık Ergüden), s. 133-137., İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

(2) Akt. Eagleton, T., (2019), “Mizah”, (Çev. Melih Pakdemir), s. 17, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Köşe Yazıları Haberleri