‘’Spor, kaçınılmaz olarak içinde bulunduğu toplumu özetler.’’ Sporun sosyal yönü asla hafife alınmamalıdır. Sporu içinde bulunduğu toplumdan bağımsız düşünmeye çalışanlar genelde toplumla alakalı problemlerle yüzleşmek istemedikleri için bunu yapıyorlardır.
Yaklaşık 1 yıldır Robert Sarver hakkında, çalışma ortamında ırkçı ve cinsiyetçi söylemler kullandığıyla ilgili yürütülen soruşturma sonuçlandı. NBA takımı Phoenix Suns ve WNBA takımı Phoenix Mercury’nin sahibi hakkındaki soruşturma raporu, bu iddiaları doğruladı.
NBA şimdi kendi içindeki bir problem karşısında dışarıda oluşturduğu karaktere sadık kalıp, kalamamakla sınanıyor.
2004’ten beri takımın sahibi olan Sarver hakkında soruşturma açılmasına sebep olan olay 2021 Kasım ayında ESPN yazarı Baxter Holmes’un 70’in üzerinde eski ve mevcut çalışan, oyuncu ve koçla yapmış olduğu görüşmeleri yayınlaması oldu.
Haberin çıkmasının ardından NBA, yöneltilen iddiaların doğruluğunu onaylamak adına bağımsız bir hukuk firmasıyla anlaşarak, Robert Sarver hakkında bağımsız bir soruşturma başlatmıştı.
Aynı hukuk firması WLRK (Watchell,Lipton,Rosen&Katz), 2014 yılında buna benzer bir skandalda daha tutulmuştu. Bu sefer dönemin Los Angeles Clippers sahibi Donald Sterling’in medyaya düşen aşırı ırkçı söylemler içeren ses kaydını araştırmasında görev almışlardı.
Donald Sterling vakasında verilen ceza, kendisinin ömür boyu NBA maçlarına ve takım tesislerine gelmesinin yasaklanması ve 2,5 milyon dolarlık bir para cezası olmuştu. Olayın devamında ise Sterling takımını satmıştı.
Robert Sarver’ın cezası ise 1 yıllığına hak mahrumiyeti ve 10 milyon dolarlık bir para cezası oldu. Neler yaptığının detayına girmeden verilen para cezasının NBA’in mevcut kuralları çerçevesinde bir takım sahibine verebileceği en büyük para cezası olduğunu belirteyim.
CEZASI SUÇA UYGUN MU?
Bu noktada artık ‘iddialara göre’ gibi bir kavramı kullanmaya gerek yok. Zira kullanacağım örneklerin hepsi son derece rahatsız edici olmakla beraber NBA tarafından tutulan bağımsız bir hukuk firmasının raporunda doğrulandı.
Nereden başlayacağımı seçmekte zorlandığım bir durumla karşı karşıyayım. Raporun sonucuna göre aldığı cezayı yorumlamadan birkaç raporun içinde geçen birkaç örneği sizlere sunayım.
Sarver’ın ırkçı sayılabilecek tabirleri kullanması aslında yeni bir durum değil. ESPN haberinde belirtildiği üzere kendisi dilimizde tam bir karşılığı olmayan ama hepinizin tahmin edebileceği ‘n’ ile başlayan o kelimeyi daha 2004 yılının yazında toplantılarda kullanıyor.
Bunun üzerine organizasyonun içinde bulunan başta siyahi kişiler tarafından uyarılsa dahi bu davranışın bir kerelik bir durum olmadığı, bunun bir patern olduğunu yine rapor içindeki örneklerde görebiliriz.
- 2013 yılında takımın koçu Dan Majerle yerine Lindsey Hunter’ı göreve getirişini Sarver ‘’Bu n*’lerin başında başka n*’nin durması lazım’’ şeklinde açıklıyor.
- 2016 yılında o dönem takımın koçu Earl Watson’la yaptığı birebir konuşmada n* kelimesini Watson’ın uyarısına rağmen kullanıyor. Kullanmasına gerekçe olarak da ‘’siyahi oyuncular kullanıyor, ben niye kullanamayayım’’ diyor.
Olayın tek yönü bu değil. Sarver aynı zamanda kendi cinsel hayatı, başkalarının fiziksel görünüşleri, kadınlara dair düşmanca yorumlar ve iş yerinde cinsel istismara varacak fiziksel eylemlerde de bulunuyor. Yine örneklere başvurmak gerekirse;
- Yazın göğüs estetiği geçiren bir kadın çalışanına ‘’Vay yazın kendine güncelleme yapmışsın.’’ Yorumunda bulunuyor.
- 2014 yılında ALS farkındalığı için yapılan ‘Ice Bucket Challenge’ sırasında takımın muhasebecisinin pantolonunu çekip indiriyor.
- Ofiste çalışanlarına eşinin bikinili fotoğrafını dağıtıp, onunla (en kibar şekliyle) ‘nasıl birlikte’ olduğunu anlatıyor ve cinsel organının çok büyük olduğu ve en büyük kondomları kullandığıyla ilgili hava atıyor.
- Takım Los Angeles’a deplasmana giderken Sarver takıma, teknik ekibin önünde ‘’Ben size kadın yollayayım, siz de gece fazla dışarıda takılmayın.’’ Gibisinden kendince bir ‘jestte’ bulunuyor.
- Fiziksel muayenesi sırasında kendi pantolon ve donunu indiriyor.
- Yeni doğum yapmış bir kadın çalışanına ‘’Artık kariyerin eskisi gibi olmaz, annelik falan yapman lazım.’’ diyor.
- Bir başka durumda yönetim kademesinden bir erkeğin tacizine uğrayan bir kadın çalışan, durumu insan kaynaklarına iletiyor ve ona sunulan çözüm sadece kadının masasını odanın uç tarafına taşımak oluyor.
Eğer rapora göz atmak isterseniz bu ve bunlar gibisinden daha birçok örneği bu travmatik olayları yaşamış insanların kendi sözleriyle okuyabilirsiniz. Ama son örneğimde de görülebileceği gibi. Sarver’ın yarattığı toksik ortam, organizasyonun içinde başka insanlara da bu şekilde toksik olabilme imkanı sunuyor.
ESPN haberinde bir kadın çalışanın intiharı düşündüğünü itiraf ettiği bir kısım bile var.
Lakin raporun sonunda şöyle ilginç bir kısım var: Hukuk firması yürüttüğü araştırma sonucunda Sarver’ın gerçekten de bahsettiğim şeyleri ve daha fazlasını yapmış olduğuna kanaat getirirken, Sarver’ın organizasyonu yönetme veya karar alma biçimini ırksal veya cinsel açıdan düşmanca olmadığı kanaatine de varıyor.
Yaptığı şeylere baktığımızda doğrusu böyle bir sonuca nasıl varılabileceğine dair en ufak bir fikrim bile yok.
CEZANIN STANDARDI VE NBA’İN ‘İMAJINA’ YANSIMALARI
Son yıllarda, oyunculardan bağımsız, ligin hem takımlarıyla hem de kendi basın organlarıyla, kendisini ırk, cinsiyet vb. sosyal adaletsizliğin olduğu konularda sözcü haline geldiğini görüyoruz. Bu şekilde bir mesaj vermeye çalışan, doğrusu günümüz trendlerine veya normlarına göre ‘dostane’ bir imaj çizen NBA var.
Başlıkta imaj kelimesini tırnak içine almamın bir sebebi var. Çünkü bu imaj samimi olmaktan çok ticari bir hamle. Yani, ticari olarak anlam ifade ettiği sürece var olacak bir imaj. NBA tabii ki de ‘Black Lives Matter’ diyecek, çünkü ligin %80’i siyahi oyunculardan oluşuyor.
Kaan Kural’ın günümüz NBA’ini yorumlamak için harika bir tanımı var. Bunu önceki yazılarımdan birinde kullanmıştım. Burada da kullanmayı uygun görüyorum. ‘’Kapitalist bir düzenin merkezinde sosyalist bir lig.’’
Bu, karlı olduğu sürece geçerli. Fakat farkındalığımızı iyi veya kötü olaylar karşısında kaybetmememiz lazım. Yani NBA’i artıları ve eksilerini birlikte görüp, sahip olduğu düzenin iki yüzlü olabileceğini hatırlamalıyız.
Raporda bahsedilenlerden herhangi birini, NBA bünyesindeki başka birisi yapsaydı, yaptırım ne olurdu? Buradaki çifte standardı Adam Silver’ın basın toplantısında Sports Illustrated yazarı Howard Beck’in yönelttiği soruda da görebilirsiniz. Robert Sarver yerinden edilmesi kolay bir insan olsaydı çoktan yerinden edilmişti.
KENDİ KENDİNİN POLİSİ OLMAK
Sarver’ın yerinde kalmasının aslında ana sebebi buradaki güç dengesizliğinde yatıyor. Çünkü mevcut kurallar çerçevesinde eğer NBA bir takım sahibini takımını satmaya zorlamak istiyorsa bunun için diğer 29 takım sahibinin oylarının ¾’üne ihtiyacı var.
Diğer takım sahipleri elbette bunu yapmaya yanaşmıyor. Zira eğer yaptıklarından ötürü Robert Sarver’ı takımını satmaya zorlarlarsa bu onlar için de bir standart yaratmış olur. Yani onları şu an olduklarından daha savunmasız hale getirir.
İşte burada kapalı lig olmanın bir eksisini görüyoruz. Çünkü başlarında bağımsız ve objektif bir federasyon veya regüle edici sistem yok. Bu yüzden güç sahipleri kendi kendilerinin polisi olmaya çalışıyorlar. Bu da elbette sağlıklı şekilde ikame ettirilebilecek bir düzen değil.
BURADAN NASIL DEVAM EDİLİR
Raporun ve cezanın daha yeni ortaya çıktığını düşünürsek bu konuya dair ileride başka gelişmeler olabilir. NBA Sarver’ı zorlamasa bile, Sarver takımını satmak zorunda kalabilir. Toplumun ve açıkçası daha önemlisi oyuncular ve sponsorların gelişmelere nasıl tepki göstereceği bu hususta belirleyici. Ama mevcut NBA’in kendine oluşturduğu sosyal kimliği düşünürsek bu durumda kendisinin aksiyon alamaması gerçekliğin üzücü bir hatırlatıcısı oldu.
Yazının başında alıntıladığım gibi: Spor içinde bulunduğu toplumun bir yansıması. O yüzden NBA’de olan biteni ele alırken, parçası olduğu topluma bakıp belki de fazla hayranlık duymaktan kaçınmak lazım.