24 Haziran 2018 seçimleri sırasında nasıl bir ekonomik manzara vardı, anımsayalım.
Dolar: 4.73
Euro: 5.49
Enflasyon (TÜİK): Yüzde 15.39
Erdoğan böylesi bir ortamda yüzde 52.59 oy ile seçimi kazandı.
Aradan dört buçuk yıl geçti.
Şu anda durum nasıl?
Dolar: 18.81
Euro: 20.49
Enflasyon (TÜİK-Aralık 2022): yüzde 64.27
Elbette Türkiye, TÜİK’in açıkladığı rakamların çok üzerinde bir enflasyon gerçeğiyle karşı karşıya. İnsanlar yoksullukla değil açlıkla mücadele etme noktasına gelmiş durumda.
“Fötr şapkasıyla 6 kere gidip 7 kere gelen” siyaset kurdu Demirel, “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” diye boşuna söylememişti.
Yıllardır “Türkiye dünyanın en büyük 10 ülke ekonomisine girecek” vaadiyle halkı uyutan iktidar ne yazık ki Türkiye’yi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında içinden çıkılmaz bir ekonomik çöküşe soktu.
Sadece ekonomi değil elbette. Eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, tarımdan çevreye nereye baksanız aynı manzara.
Yolsuzluklar, soygunlar, hırsızlıklar büyük bir pervasızlıkla göz önünde yapılıyor. İktidar ortağı partinin adı siyasi bir cinayette geçiyor.
İşte böyle bir ortamda muhalefetin ne yazık ki bir kesimi ortalığa umutsuzluk saçıyor.
Şimdi Cumhur İttifakı’nın karşısında iki önemli ittifak yer alıyor. Altılı Masa’nın oluşturduğu Millet İttifakı ve HDP’nin başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı; Ki AKP içinden çıkan iki parti DEVA ve Gelecek Partileri Millet İttifakı’nda yer alıyor. Üstelik altı parti ortak aday konusunda hemen hemen anlaşma sağlamış durumda.
Uzun bir süredir neredeyse hiçbir kamuoyu araştırmasında Erdoğan 2018’deki oy oranını yakalayamamışken hatta yüzde 50’ye bile ulaşamamışken muhalefetteki bu tavrı neyle açıklamak gerekiyor?
Ülkeyi dibe doğru çeken Saray iktidarı karşısında dört buçuk yılda Erdoğan’a seçim kazandıran 2,5 puanı yanına alamayan bir iktidar ile mi karşı karşıyayız?
Gerçekten öyleyse, büyük bir blok halinde hareket etmesine rağmen kendisine bu kadar güvenmiyorsa iktidar olma hevesinden hemen vazgeçsin!
Peki öyle değilse ne?
Partisel ya da kişisel çıkarlar olabilir mi?
“Kazanacak aday” diyenler, ittifak listesinden Meclis’te grup kuracak kadar milletvekili için kontenjan isteyenler, “Ama Kılıçdaroğlu….” diye söze başlayanlar ne yazık ki çoktan kazanılmış bir seçimi bugünden kaybetmek için çalışıyorlar.
Hukuku yok sayan, kendi yaptığı Anayasa’yı bile çiğnemeyi göze alan iktidar karşısında çekingen bir siyaset güdülmesini nasıl açıklamak lazım.
Ne yazık ki demokratik bir seçim olmayacağı yönünde çok güçlü emarelerin olduğu bir seçime gidiyoruz.
Muhalefetin bir bölümü ise bunu bile görmezden gelerek, çıkarcı davranarak bir halkın, bir ülkenin geleceğini çöpe atmayı göze alıyor.
Artık bu umutsuzluk saçan söylemlerin bırakılıp, geç bile kalınmış olan seçim güvenliğine odaklanılmazsa o 2,5 puan tüm Türkiye’yi yutacak.