CHP'nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Süleyman Demirel'in "Siyasetin giriş kapısı vardır ama çıkış kapısı yoktur" diyerek siyasetten uzak durmayacağı mesajını vermişti kısa bir süre önce; öyle de yapıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in "normalleşme" açıklamalarını açıktan eleştiren, CHP'nin tüzük kurultayına gitmeyen ve son dönemde kimi gazetecilerle girdiği polemiklerle gündeme gelen Kılıçdaroğlu, her ne kadar kabul etmese de anlaşılan parti içi muhalefetin kanatlarından birine önderlik ediyor.
Geçen akşam TV100’de gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu’nun özellikle “normalleşme" üzerinden parti yönetimine yönelttiği yeni ve ağır eleştiri de bunun açık kanıtı.
Ne diyordu Kılıçdaroğlu, Özgür Özel’in “siyasette normalleşme“ sözleri üzerine:
"Devlet Bahçeli normalleşti Erdoğan'la. Numan Kurtulmuş o da normalleşti; şimdi TBMM Başkanı. Süleyman Soylu normalleşti. Sinan Oğan hem normalleşti hem zenginleşti. Meral Akşener o da normalleşti."
Özel’e ve mevcut parti yönetimine “normalleşme“ eleştirisini bir zamanlar “muhalefet“ olan isimlerin Saray ile ortaklaşmaları üzerinden getiriyordu Kılıçdaroğlu.
Bu ağır sözlerine tüzük değişikliği sürecinde yaşananları da ekliyordu Kılıçdaroğlu.
İddia edildiği gibi CHP'nin tüzük değişikliğine destek vermediğini söylerken tüzük taslağının da kendisine çok geç gönderildiğini, incelemeye bile zamanının olmadığını belirtiyordu. Özel’i tüzük değişikliğinde verdiği sözleri yerine getirmemekle de eleştiriyordu.
Bunun sonucunda “tartışmaların parçası olmak istemediği“ için de tüzük kurultayına gitmediğini vurguluyordu.
Evet, Kılıçdaroğlu kısa bir süre önce parti içinde tartışmaların parçası olmak istememiş olabilir ancak şimdi "farklı bir atmosfer" görmüş olmalı ki bir tartışmanın bir parçası olmaya karar vermiş.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na yönelik olduğu iddia edilen "Parti içindeki mevzuları konuşup konuşturan, geceyi gündüzü meşgul eden, meseleymiş gibi bu mesele üstünde tepinen kim varsa hem bu millete ihanet eder, hem de Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'e ihanet eder. Bu kadar net" sözleri de bu tartışmaların sürüp gideceğini gösteriyor.
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun Meral Akşener hakkındaki sözlerine. Anımsarsanız Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanlığından ayrıldıktan sonra Saray’a çıkan Meral Akşener için şöyle demişti:
“Sayın Akşener’i daha sonraki süreçte Saray’da görünce doğrusunu isterseniz şaşırmadım... Yaşadığımız bu topraklarda maalesef ihaneti de görebiliyoruz.“
Bunun üzerine Akşener, dilekçe üzerine çalıştığını ve Kılıçdaroğlu ile mahkemede hesaplaşacağını açıklamıştı. “Her şeyin nasıl olduğunu çok açık, net ve kendi içimde tuttuğum her şey dahil dilekçede olacak“ demişti Akşener. Bir aydan fazla zaman geçti ve öğrendik ki Kılıçdaroğlu’na henüz bir tebligat gitmemiş.
Ancak Kılıçdaroğlu sözlerinin hala arkasında olduğunu da vurguluyordu:
“Söylediğim nedir orada hakaret olan; ihanet. Yanlış mı?“
Ve o günden bu güne hepimizin merak ettiği o soruları sıralıyordu Kılıçdaroğlu:
“Siz bir masada oturuyorsunuz, masaya kumar masası diyerek ayrılıyorsunuz sonra o masaya geri dönüyorsunuz ve Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybediliyor.
Hangi gerekçeyle ayrıldı? Hangi gerekçeyle döndü? Ben bunu sormak zorunda değil miyim? Gideni, masayı terk edeni suçlamıyor kimse, beni suçluyorlar. Hiç kimse iki adım geriye gidip bir sorgulama niye yapmaz acaba? Ne oldu da buradan ayrılma oldu? Yakın çevresinden gelen bilgiler de var; ‘Devlete karşı görevimi getirdim‘ diye. Hangi devlete karşı? Kimse Meral Hanım’a bir şey demiyor. Neden Erdoğan’a gitti?"
Evet, Kılıçdaroğlu söyledikleriyle CHP Genel Merkezi’ni eleştirmeye devam edeceği mesajını açıkça verdi. Ama Meral Akşener’in Altılı Masa’yı terk edip geri dönüşü ve Saray’a çıkışıyla ilgili bildiklerini açıklamadı.
Belki Akşener sözünü ettiği davayı açarsa kamuoyu da o günlerde neler döndüğünü açık ve net bir şekilde öğrenmiş olur.
Ya da Kılıçdaroğlu, CHP yönetimine yönelik eleştirilerinde olduğu gibi Türkiye tarihini derinden etkileyen bu konuda da daha açık konuşur.