Dünyadaki bütün siyasetçilere her sabah okutulacak bir açıklama yaptı. Uruguay’ın efsane eski Başkanı Mujika ya da oradaki adı ile Pepe, “Döngüm sona erdi, samimi olarak ölüyorum. Ve bir savaşçının da dinlenmeye hakkı vardır” dedi. Tedaviyi artık istemiyor ve ölünce köpeğinin yanına gömülmek istiyor.
Pepe, hayat üzerinden kurduğu felsefi cümlelerle de hepimize ders vermişti:
"Gereksiz ihtiyaçlardan oluşan koca bir dağ yarattık. Bir şeyler satın alıp sonra çöpe atıyoruz. Aslında boşa harcadığımız şey hayatlarımız. Bir şey satın aldığımda veya siz aldığınızda ödemeyi parayla yapmıyoruz. Ödemeyi yaşamımızdan, para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz. Aradaki fark ise şu; hayatı satın alamazsınız. Hayat geçip gider...”
Makam, mevki, iktidar hırsı ile hayatlarını ipotek altına aldırmış olanlar için kutsal kitaplardan daha öğretici hatta ayet gibi cümleler bunlar. Tabi anlayabilenlere. Anlayamayanlara da hayat anlatır bir biçimde…
Forbes dergisine göre 1 yıl içinde Türkiye’deki dolar milyarderi sayısı 27 artış ile 34’e çıkmış. Yap işlet devret modeli ile garantili gerçekleşen yatırımların 44 patronunun 37’si vergi ödemiyor. 2024 yılında dakikada 14 milyon lira vergi toplandı. Buna karşın 2024 yılında devlet bütçesi yüzde 4,5 açık verdi. Devletin gelirleri giderlerini karşılayamıyor. Bu nedenle borç alınıyor, borç faizi ödemesi bazı bakanlıkların bütçesine eşit. Ama burada nas yok, merak etmeyin.
Devleti yönetenlerin “büyük ülke” açıklamaları sizi yanıltmasın, yanıltamaz da zaten, iflas etmiş bir ülke hamlesi olarak fazladan haraç gibi ödenmiş taşıt vergisini bir kez daha sizden tahsil ettiler. Çökmüş bir ekonominin somut gerçeğiydi bu. (Ekonomisi “şahane” ülkenin gelir kalemleri arasında dünyada tek olan bedelli askerlik ile yurtdışı çıkış harcı bulunduğunu da atlamayalım.)
Siyasetin aldığı fantastik kararlarla oluşan ekonomik kriz ve yüksek enflasyon vatandaşın sırtına yükleniyor. Bunu “acıtmadan” yavaş yavaş yapıyorlar. Bunu yaparlarken de ellerindeki her enstrümanı da (çoğunlukla ekonomi dışı, vatan mı soğan mı gibi) ustalıkla kullanıyorlar. 22 yıllık AKP iktidarının özeti, 2003 yılı ocak ayındaki 100 TL’nin karşılığı bugün sadece 3 TL (Murat Kubilay’ın hesaplaması)
TÜİK’in itiraz edilemeyecek ender verilerine göre; konutlardan yüzde 30,2’si ısıtılamıyor, 2 günde bir et, tavuk yiyemeyenlerin oranı ise yüzde 39,3. Gelişmekte olan ve sınır piyasalardaki sefalet endeksine göre Türkiye 59,8 puan ile birinci.
Vergi gelirlerinin yüzde 65’i ÖTV ve KDV gibi herkesin eşit ödemek zorunda olduğu dolaylı vergilerden. Servet ve gelirler üzerinden alınan verginin oranı yüzde 35. Vergi elemanları gibi çalışan ve bütçeye konulan ceza gelir kalemini aşmak için görevlendirilmiş trafik polislerine her aracın muhatap olmasındaki acayipliği de belirtelim. (Yıllarca trafik kazalarını önlemek için alınmayan yoğun denetimlerin ceza için yapılıyor olması da dramatiktir.) Cumhurbaşkanlığı’nın günlük sadece güvenlik harcaması 6,7 milyon lira.
Son 9 yılda kiralar 11 kat, gıda fiyatları 12 kat arttı. 2023’de 8,5 lira olan Boğaz köprüsü geçiş ücreti şimdi 47,5 lira. Artış oranı yüzde 458. Dolar hesabıyla bir yılık artış daha vahim. 2024’de 0,51 dolar iken 2025’de 1,34 dolar. Artış yüzde 160.
Araç ve yolcu garantili yatırımlardaki oranlar, trafik polislerinin, maliyecilerin neden esnafın, vatandaşın sırtına bu kadar binildiğinin küçük örneği. Devletin kasasından para çıkmayacağı iddiası ile yapılan bu yol ve havalananlarından geçmeyenlerden geçenlerden daha fazla para alınıyor. Zafer Havaalanı'ndaki garantide yüzde 97,49, Çanakkale Köprüsü’nde yüzde 84, Ankara Garı’nda yüzde 65,78, Niğde otoyolunda yüzde 66 yanılma payı var. Sadece 2024’de Niğde otoyolu için firmanın kasasına giren para 374 milyon Euro. (Çin 2540 km yolu 2,5 milyar Dolar’a mal etmiş. Niğde otoyolu 275 km) Listeye yeni eklenen 27 milyarderi nerede arayacağınızı sanırım tahmin ediyorsunuzdur.
CHP’li belediyelere yapılan yolsuzluk operasyonları da sizi yanıltmasın. 1993 yılında 30’uncu sırada olan Türkiye şimdi yolsuzluk endeksinde 115’inci sırada. AKP iktidarında bu sıra hep yukarıya doğru çıkıyor. Bu bir rekor da aslında.
İktisatçı Ömer Rıfat Gençal’ın tespitine göre sıcak paracılar hayatlarının en tatlı parasını kazandılar “carry trade” denilen yöntem ile. Düşük para biriminden yani döviz (kendi paraları da olabilir bu) borç alıp yüksek faizli para birimine yani TL’ye yatırım yaparak dolar ile yüzde 34, Euro ile yüzde 41 yıllık gelir elde ettiler. ABD’de bir bankadan yüzde 7,5 ile (Turkcell’in son borçlanma faiz oranı bu) 1 yıl vadeli 100 bin dolar aldınız. Türkiye’de 1 yıl vadelide değerlendirdiniz bu parayı. Döviz kurunu kur korumalı mevduat nedeniyle tutmak zorunda olan iktidar nedeniyle ana paranızı muhafaza ediyorsunuz. Yıl sonunda yüzde 7,5 faizi düştüğünüz zaman, dövizdeki hafif kıpırdanmayı da ekleyince alın işte size en az yüzde 34 döviz cinsi faiz geliri. Ama bu maliyetten bile “Merkez Bankası rezervleri arttı” diye başarı öyküsü çıkaran bir iktidar var. Fon yöneticisi Maliye Bakanı olan bir ülkede farklı bir tablo beklemek de saflık olur aslında.
Bir ülke için onur kırıcı yöntemdir vatandaşlık satmak. Bunu da yaptık. Gayrimenkul karşılığı vatandaşlık verdik. 2018’den sonra 313 bin 179 gayrimenkul yabancıya satıldı. 2021 yılına kadar vatandaşlık için koşul 200 bin dolardı. 2021 yılına kadar 97,4 milyar dolarlık gayrimenkul alımı yapıldı. 2024 yılında bekleme süresi 3 yıl bitince yani 2021 yılına kadar 46 milyar dolara aldıklarını 197 milyar dolardan daha fazlaya 2024 yılında sattılar. Gayrimenkuldeki artış nedeniyle bunlar hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldular hem de paralarını en az 4’e katladılar. Sadece bir dönem kasaya döviz girsin ve seçimler kotarılsın diye üste para kazandırarak vatandaşlık dağıtılmış.
Mehmet Şimşek Maliye ve Hazine Bakanlığı koltuğuna oturduğu zaman uygulayacağı ekonomik model belliydi. Ekonomi mantığı ile bağdaşmayan tek unsur, alım gücünü düşürerek, enflasyonla mücadeleyi vatandaşın sırtına yüklemekti. Ekonomideki tek hedef düşük enflasyondu. Yani bir sonraki seçimi garantileyecek mali yapıya ve kaynağa kavuşmak. Meselenin özeti bu.
İlk olarak 6 ay önce kulis bilgisi olarak yazmıştım. Erdoğan 2027’de erken seçimi tartışmaya açacak ve o yıl yapacak diye. Elinde oraya kadar uygulayacağı yol haritası mevcut. Bu haritada muhalefeti sürekli taşıyacağı alanlar da muhtemelen bulunuyor.
Adı ne olursa olsun, Kürt meselesinde atılacak her adıma karşı çıkacak Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile birlikte bu sürece sıkı destek verecek DEM’in bileşenlerinden ESP’nin eş genel başkanları ile toptan 32 yöneticisi, üyesi tutuklanıyor. Gezi tekrar “suç” haline getirilerek 30 ilin nüfusu aşan kalabalığa sahip cezaevlerine yeni konuklar için yer açılıyor.
Neyse siz bu olan bilene çok takılmayın, Erdoğan 2027’deki seçim zaferine doğru uygun adımlarla ilerliyor. Dünyayı da buna hazır hale getirdi. Bu arada canınız çok sıkılırsa bir kırmızı kart edinin ve sağa sola göstererek kendi kendinize eğlenin…
Not: Geçen haftaki yazımda Turizm Bakanı’nın değişme ihtimalinden söz etmiştim. Sorumlu olarak gösterilerek istifası istendiği için şu anda yeri Mehmet Şimşek’ten bile sağlam. Tam Erdoğan siyasetinin hoşlanacağı biçimde bakanlık koltuğunda tutulacak isimdir Bakan Ersoy. Gidecekler belli Aile, Çalışma, Ticaret ve ihtimal dahilinde Adalet. 2018 ve 2023 seçimlerini Erdoğan’a kazandıran Meral Akşener’in bakan olma ihtimali hemen hemen hiç yok. Ama yakında Cumhurun sağında veya solunda bir yerlerde görülebilir.