Kolombiya-Nikaragua krizi: Sömürgecilerden kalma sorunlar ve umursanmayan halklar

Avrupalı sömürgecilerin oluşturduğu yapay sınırlardan kaynaklanan ciddi sorunlarla, tıpkı Ortadoğu’da ve Afrika’da olduğu gibi, Latin Amerika’da da karşılaşıyoruz. Bölgenin halklarına yönelik sistematik kavimkırım, soykırım, köleleştirme politikaları kıtanın sömürgeci Avrupalıların ekonomik çıkarları gözetilerek oluşturulan siyasal sınırlarıyla birleştiğinde, bugün dahi çözülemeyen çok sayıda siyasal ve toplumsal sorun ortaya çıktı.

Uluslararası Adalet Divanı, Kolombiya ile Nikaragua arasındaki sınır anlaşmazlığına dair 21 Nisan’da aldığı kararda Nikaragua’yı haklı buldu. Anlaşmazlığa konu olan San Andrés, Providencia ve Santa Catalina takımadaları mesafe olarak da Kolombiya’dan çok Nikaragua’ya yakın. İki ülke arasındaki sınır anlaşmazlığının 1928’den beri sürdüğünü söyleyebiliriz.

SÖMÜRÜ, SAVAŞ VE KÖLELİK

Her ne kadar San Andrés, Providencia ve Santa Catalina takımadalarının toplam yüzölçümü 52 km2 civarında olsa da bölgenin toplam yüzölçümü 180.000 km2’nin üstünde. Avrupalı sömürgecilerin kıtaya gelişinden önce Miskito Sahili’nde ve civardaki adalarda yaşayan Miskito halkının üyelerinin doğal kaynaklardan yararlanmak amacıyla sıklıkla takımadalara geldikleri biliniyor. Sömürgeci Kolomb’un adaları ilk kez 1502’de gördüğü iddia ediliyor, adaların ilk kez işaretlendiği Avrupa haritasıysa 1527 tarihli.

Avrupalı sömürgeciler adaya 1630 yılına doğru yerleşmeye başlıyor. Sömürgeciler arasında başı çekenler İngiliz Püritenler. 1629’da bugünkü adıyla Providencia adasında Providence Island Company isimli şirketi kuranlar da yine İngiliz Püritenler olmuş. Bu dönemde ada halkı üç sınıfa bölünmüş. En kalabalık sınıf başta pamuk olmak üzere çeşitli tarım ürünlerinin (tütün ve şeker kamışı gibi) üretiminde çalışan ve gelirinin bir kısmını şirkete vermeye zorlanan işçilerden oluşuyordu. İkinci sınıf pamuğu işleyen zanaatkarların sınıfıydı. Üçüncü sınıf ise ev hizmetçileriydi. Toprak sahipleri bir sınıf oluşturamayacak kadar az sayıdaydı.

Yukarıda özetlediğim üretim organizasyonu 1633 yılından itibaren değişmeye başladı. İşçilerin yerini kademeli olarak Afrika’dan getirilen siyah köleler aldı. 1637 yılına gelindiğinde adada yaşayanların yaklaşık yarısını siyah köleler oluşturuyordu. Köle emeğine olan talep çok sayıda tüccarın köle ticaretine başlamasını da beraberinde getirdi. Bunun ardındansa adalar bölgedeki korsanlık ve kaçakçılık faaliyetlerinin merkezine dönüştü. Bu dönemde İngiliz ve İspanyol birlikleri adaların kontrolünü ele geçirebilmek için tam 36 yıl boyunca savaştılar. Bir yandan korsanlar, bir yandan köle tüccarları, bir yandansa çatışan ordular adalarda hayatı zorlaştıran etkenler oldu. Bunlara köle emeğine dayalı pamuk üretimini artırabilmek için adanın ormanlarına adeta savaş açarak düzenli olarak ormanları tahrip eden büyük toprak sahiplerini de eklediğimizde sömürgeciliğin takımadalarda yarattığı yıkımı görebilmekteyiz.

Adalar uzun süre köleciliğin, korsanlığın ve İngiliz-İspanyol savaşlarının yarattığı yıkıma maruz kaldı. Bununla ilişkili olarak nüfusu da genellikle düşük oldu. Örneğin, adaların en büyüğü olan San Andrés’in nüfusunun 1806 yılında 1200 kişi olduğu ve bu 1200 kişinin 800’ünün köle olduğu kaydedilmiştir. 1803 yılında adalar İspanya kralı tarafından 1819’da Büyük Kolombiya’ya dönüşecek olan Yeni Granada Kral Vekilliği’ne bağlandı. Böylece Nikaragua’ya yalnızca 380 km. mesafede olan adalar arada 1200 km.’den fazla mesafe olan Bogotá yönetimine bağlandı.

1853 yılında Kolombiya’da kölelik kaldırıldığında pamuk üretimi cazibesini kaybetti. Adada bunun yerine hindistan cevizi vb. farklı ürünlerin üretimine öncelik verildi. Çoğu Latin Amerika sömürgesinde olduğu gibi adalarda da ekonomi ekstraktivizme, yani yer altı ve yer üstü kaynakların köle emeğini ya da ucuz işgücünü kullanarak yağmalanmasına ve sömürgeci ülkelere ihraç edilmesine dayanıyordu.

Nikaragua 1838’de Orta Amerika Federal Cumhuriyeti’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiğinde takımadalar Büyük Kolombiya’nın dağılmasıyla kurulan (ve sonradan Kolombiya’ya dönüşecek olan) Yeni Granada Cumhuriyeti’ne bağlıydı. Nikaragua ve Kolombiya arasındaki sınır anlaşmazlığı 1928’de imzalanan Esguerra-Bárcenas Anlaşması’yla sonuçlandı. Kolombiya Miskito Sahili’nin Nikaragua’nın egemenliğinde olduğunu, Nikaragua da San Andrés, Providencia ve Santa Catalina takımadalarının Kolombiya egemenliğinde olduğunu kabul etti. Adaların Nikaragua’ya yakınlığından dolayı iki ülke arasındaki deniz sınırı tartışmalarıysa devam etti.

SAN ANDRÉS, PROVİDENCİA VE SANTA CATALİNA TAKIMADALARI

Takımadalarda konuşulan dil İngilizce temelli bir Creole (Kreol). Kreol diller belirli bir dile başka dillerden çok sayıda kelime ve özellik eklenmesiyle doğal biçimde oluşur, birçok eski sömürgede (Jamaika, Belize, Liberya, Sierra Leone gibi) Kreol diller konuşulur. San Andrés’te konuşulan dil İngilizce temelli olmakla birlikte hem bölgede yoğun olarak konuşulan İspanyolca’nın, hem de adaya getirilen Afrikalı kölelerin dilleri olan Ewe, Akan, Igbo, Mende gibi dillerin özelliklerinden etkilenmiştir. Yani, herhangi bir Kolombiyalı San Andrés’te yaşayan vatandaşların ana dilini anlayamaz.

Takımadanın siyah halkları Kolombiya’da Raizal isimli bir etnik gruba mensup kabul edilir, bu durum 1991 Anayasası’nda da belirtilmiştir. Raizal halkı çoğunlukla Protestan’dır (çoğunluğun Katolik olduğu Kolombiya’nın aksine). Raizal halkının Temsilciler Meclisi’nde bir üye kontenjanı vardır, yani Raizal kontenjan adaylarından en yüksek oyu alan kişi Kongre üyesi olmaya hak kazanır. Takımadaların nüfusu normalde 70 binin altında olduğundan (ve nüfusun tamamını Raizal halkı oluşturmadığından) bu halkın da yasama organında temsil edilebilmesi için bir kişilik kontenjan ayrılmıştır.

SAN ANDRÉS’TE SUÇ

Karayipler, Kolombiya uyuşturucu ticaretinde önemli bir bölge. Uyuşturucu ABD’ye ve Avrupa’ya genellikle Karayipler üzerinden gönderiliyor. Sıklıkla başvurulan yöntemlerden biri Kolombiya’dan yola çıkan gemilerin San Andrés’e fazla yaklaşmadan adalardan gelecek hızlı tekneleri beklemesi ve teslimatı denizin ortasında gerçekleştirmesi. Sonrasında bu küçük tekneler (bazı durumlarda küçük denizaltı araçları) hızlı bir biçimde uyuşturucu maddeleri ABD’ye ve çeşitli Orta Amerika ülkelerine ulaştırmaktalar. San Andrés polisi her yıl tonlarca kokaine el koyuyor, geçtiğimiz mart ayında yakalanan bir hızlı tekneden 3.4 ton kokain çıkmıştı. Yakalanan kokainin ticaret hacminin çok küçük bir kısmını oluşturduğunu tahmin edebiliriz.

Takımadalarda paramiliter örgütlerin de faal olduklarını belirtmek gerekir. Bu yıl işlenen aktivist müzisyen Fabián Pérez Hooker ve LGBTI+ aktivisti dansçı Luis Carlos Bustamante Fernández cinayetlerinin paramiliter gruplarla ilişkili olduğunu tahmin etmek güç değil. Takımadalar gerek turizm geliri gerekse uyuşturucu ticaretindeki rolü nedeniyle paramiliter grupların önem verdiği bir bölge. Takımadalarda gerilla gruplarının bulunmaması çatışma sayısının düşük olmasına, bu da bölgedeki paramiliter aktivitelerin uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmemesine neden oluyor.

KOLOMBİYA VE NİKARAGUA ARASINDA TAKIM ADALAR

1979’da Nikaragua’da gerçekleşen Sandinist devrim sonrasında yönetime gelen hükümet Esguerra-Bárcenas Anlaşması’nı tanımadığını çünkü anlaşmanın imzalandığı yıl olan 1928’de Nikaragua’nın ABD işgali altında olduğunu duyurdu. Gerçekten de ABD Muz Savaşları sırasında 21 yıl boyunca (1912-1933 yılları arasında) Nikaragua’yı işgal etmişti. Sandinistler bu dönemde Nikaragua yönetiminin imzaladığı anlaşmaların geçersiz sayılması gerektiğini savunmaktaydı. Nikaragua hükümeti ayrıca anlaşmanın deniz sınırlarını belirlemeye yönelik olmadığını, Kolombiya ve Nikaragua arasındaki deniz sınırının uluslararası hukuk normlarına uygun biçimde tekrar belirlenmesi gerektiğini de savunuyordu.

Uluslararası Adalet Divanı 2012 yılında Kolombiya ve Nikaragua arasındaki anlaşmazlığa dair kararını açıklamıştı. Bu kararda takımadalara yakın bazı adaların kontrolünün Kolombiya’ya bırakılması fakat deniz sınırının Nikaragua lehine yeniden düzenlenmesi öngörülmekteydi. Kolombiya’nın mahkeme kararını tanımaması iki ülke arasındaki krizi derinleştirdi. Kolombiya’nın karşı çıktığı karar Karayip Denizi’nde yaklaşık 75 bin km2’lik bir bölgenin Kolombiya kontrolünden Nikaragua kontrolüne geçmesi yönündeydi.

Mahkeme kararını tanımayan Kolombiya, Amerika kıtasındaki ülkelerin aralarındaki sorunları barışçıl biçimde çözebilmeleri amacıyla 1948 yılında imzalanan Bogotá Paktı’ndan çekildi. Başkentinin adıyla anılan sözleşmeden çekilen Kolombiya böylece Uluslararası Adalet Divanı kararının bağlayıcılığından kaçınmayı hedefliyordu. Kolombiya donanmasının Nikaragua’ya bırakılmasına karar verilen deniz bölgesinde devriye gezmeye devam etmesi üzerine Nikaragua 2013 yılında tekrar Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu.

Mahkeme 21 Nisan 2022 tarihinde kararını açıkladı ve Kolombiya’nın Nikaragua’nın egemenlik haklarını ihlal ettiğine karar verdi. İhlale konu eylemlerine acilen son vermesi gerektiği Uluslararası Adalet Divanı tarafından Kolombiya’ya bildirildi. Bu eylemlere Kolombiyalı teknelerin balıkçılık faaliyetleri de dahil. Balıkçılık faaliyetlerinin San Andrés’de yaşayan birçok insanın geçim kaynağı olduğu ve bu kararın balıkçıları olumsuz etkileyeceği ortada. Bu türden teknelerin Karayipler’deki tek faaliyetinin balıkçılık olmadığı düşünüldüğünde kararın bölgedeki uyuşturucu ticareti açısından önemli sonuçları olacağını da görebiliriz.

Kolombiya’yla ilişkileri yıllardır çok gergin olan Venezuela hızlı bir biçimde karardan dolayı Nikaragua’yı tebrik etti. Kolombiya Devlet Başkanı Iván Duque ise başkan olduğu müddetçe diktatör olarak tanımladığı Nikaragua devlet başkanı Ortega’yla kesinlikle görüşmeyeceğini ve 1 milimetrelik bölgeden dahi çekilmeyeceğini açıkladı.

Kolombiya’nın ilk turu 29 Mayıs’ta yapılacak başkanlık seçiminde yarışacak bazı adaylar da konuya dair görüş bildirdiler. Sağın adayı Federico Gutiérrez 1 santimetreden bile çekilmeyeceklerini ve takımadaları savunacaklarını duyururken solun adayı Gustavo Petro önemli olanın biyosferi korumak ve balıkçılık faaliyetlerinin devamını sağlamak olduğunu, bölgede çıkarları olan petrol endüstrisine karşı biyosferin korunması temelli bir savunmayla kararın değiştirilebileceğini öne sürdü. Sağın diğer adayı Rodolfo Hernández de Nikaragua’yla görüşülmesini ve balıkçıların ve takımadalarda yaşayan Raizal halkının olumsuz etkilenmeyeceği bir anlaşmaya varılmasını savundu.

Aşırı sağcı eski başkan Álvaro Uribe’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda sağcı siyasetçi Nikaragua’yla kesinlikle görüşülmemesini ve mahkeme kararının tanınmamasını savunuyor. Sosyal medya kullanıcılarının bir kısmı da Nikaragua’nın takımadaları Kolombiya’dan çalmak istediğini iddia eden, ordunun duruma müdahale etmesini hatta Nikaragua’nın işgal edilerek “Ortega diktatörlüğünden” kurtarılması gerektiğini savunan paylaşımlar yaptılar. Nikaragua devlet başkanı Ortega ise bölgenin uyuşturucu ticareti merkezlerinden olduğunu ve bu yüzden büyük uyuşturucu tüketicileri olarak adlandırdığı ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin Kolombiya’nın tarafını tuttuğunu öne sürdü.

İki ülke arasındaki krizin ne kadar süreceğinden emin olmak güç. Kolombiya’da Federico Gutiérrez’in başkanlığa seçilmesi halinde gerginliğin en azından bir dönem daha devam edeceğini öngörebiliriz. Kolombiya tarihinde ilk defa seçimi sol aday kazanır ve Gustavo Petro başkan olursa üçüncü bir ülkenin ev sahipliğinde Nikaragua ve Kolombiya arasında ikili görüşmelerin başlaması mümkün.

BİTİRİRKEN

Avrupalı sömürgecilerin oluşturduğu yapay sınırlardan kaynaklanan ciddi sorunlarla, tıpkı Ortadoğu’da ve Afrika’da olduğu gibi, Latin Amerika’da da karşılaşıyoruz. Bölgenin halklarına yönelik sistematik kavimkırım, soykırım, köleleştirme politikaları kıtanın sömürgeci Avrupalıların ekonomik çıkarları gözetilerek oluşturulan siyasal sınırlarıyla birleştiğinde, bugün dahi çözülemeyen çok sayıda siyasal ve toplumsal sorun ortaya çıktı.

Birçoğu 19. yüzyılın ilk yarısında bağımsızlığını ilan eden Latin Amerika ülkelerinde yeni yönetici elitler Avrupalı sömürgecilerin ırk hiyerarşisine dayalı toplumsal düzenini büyük ölçüde benimsediler. San Andrés, Providencia ve Santa Catalina takımadaları turistlerin gözde tatil merkezlerinden biri olmakla birlikte, aynı zamanda Kolombiya’da hem uyuşturucu ticaretinin merkezlerinden biri hem de sistematik ırkçılığın en görünür olduğu bölgeler arasında.

Bunca yıldır sömürülen, ayrımcılığa uğrayan, şiddetle boğuşan bu takımadaların kontrolünü kaybetmemek için bugün Nikaragua’yla savaşı daha gündeme alıp dillendirebilen bazı aşırı sağcı yorumcuların önceliğinin adalarda yaşayan vatandaşların refahı olmadığı ortada. Yıllardır ağır insan hakları ihlalleriyle ve baskı politikalarıyla gündeme gelen Ortega hükümetinin önceliğinin de takımadalarda yaşayan insanlar olmadığı açık. Ne yazık ki krizin uzamasının bedelini, mevcut koşullarda iki devletin de pek umurunda olmadığı görülen San Andrés halkının ödeyeceği görülmekte.

Köşe Yazıları Haberleri