Korsan

Ne zaman bir tatil beldesinde, kalabalıkların olduğu çarşıya, sahile insem karşıma korsan tezgahları çıkıyor. Yazarın ve yayıncının emeğini yağmalayan korsan kitap meselesini çözmek için yeterince çaba harcanıyor mu? Emin değilim. Bu iş bir kabusa doğru gidiyor.

Kötü bir rüya gibi, sık sık tekrar ediyor. Bu kez Didim Altınkum sahilinde yürüyorum. Lise yıllarından kalma bir neşe içinde beş kişiyiz. Kitapçı tezgahını görünce hemen yanaşıyorum. Gecenin bir vakti, ışıl ışıl aydınlatılmış hediyelik eşya tezgahlarının arasında kitabın da yer alması güzel geliyor bana. Tezgaha yaklaştığım anda anlıyorum, bunların hepsi korsan!

Baş rollerde en yeni çok satanlar var: Barış Muslu ve Zülfü Livaneli. Diğer rollerde yine bütün kitaplarıyla Ahmet Ümit, Elif Şafak, Gülseren Budayıcıoğlu, Orhan Pamuk gibi tanıdığım sevdiğim yazarları görüyorum. Yine hepsi de ahı gitmiş vahı kalmış haldeler. Kapak renklerinin hiçbiri orijinali gibi değil; sanki günlerce güneşte kalmış da solmuşlar, toza karşı naylonlanmış olmalarına rağmen kabarmış, körük gibi olmuşlar. Metinler tam mı değil mi belli değil… Birkaç gün önce 85 TL’ye aldığım Zülfü Livaneli’nin yeni romanı burada 40 TL’ye satılıyor. Fransa’da yaşayan arkadaşım yanımda, kızgınlığımı hayretle izliyor; “Ben 30 liraya aldım; korsan olabileceği hiç aklıma gelmedi” diyor. Nereden gelsin ki, bu zamanda böyle büyük çapta bir hırsızlığın böyle aleni yapılabileceğine ihtimal vermemiş olmalı.

Bundan yıllar önce yayıncılık sektörleşmeye, yazara ve yayıncısına para kazandırmaya başladığında yani 90’ların hemen başında korsan meselesi de patlamıştı. Önce, 80’lerin artık ilgi görmeyen sol yayınlarını sokaklarda yerlere serip satan tezgahlar, zamanla yeni çıkmış çok satanları da bulundurmaya başladı. Sonra bu iş o kadar yayıldı ki yayıncılar nefes alamaz oldu. O dönem örgütlenmeyi bilen, hemen hepsi de sol geçmişten gelen yayıncılar, yayıncı örgütleri, yazarlar, medya ve belki de en önemlisi devlet kurumlarının da desteğini alarak korsan yayıncılığın önünü önemli ölçüde kesmişti. Bugün o zamanki paydaşların çoğu ortada yok gibi…

Aslında yayıncı örgütleri bu konuyla ilgilenmeyi sürdürüyor. YAYBİR’in avukatları eminim benim arkamdan o tezgahlar hakkında işlem başlatmıştır. İhbarları hemen değerlendiriyorlar... Aynı meslek örgütü temsilcileri bir süredir korsanyatağı haline gelen internetteki pazaryerleri için de yeni bir uygulamanın yürürlüğe girmesini sağladılar. Artık sertifikası olmayan, internette kitap satamayacak. Bunlar iyi, ama yine de korsanın önünü alabilmiş değiller. Çünkü bir tezgahı kapattırmak çözüm değil, sen arkanı dönünce hemen yenisi kuruluyor. Devlet bu işi kararlılıkla desteklemediği sürece korsanla mücadele, yılların yayıncıları için bezginlik verici bir işe dönüşüyor. Bir yandan da korsan, tüm yayıncıları o kadar da ilgilendirmiyor gibi; sanki bu iş daha çok büyük ve ticari yayıncıların meselesi… Ne de olsa ‘best seller’ olmayan kitap o tezgahlarda yer almıyor. Dolayısıyla bu konu bir türlü yeterince ilgi çekmiyor ve eskiden olduğu gibi gündem olamıyor.

Oysa Türkiye’de korsan kitap meselesi yaz aylarında feci biçimde canlanıyor. Kentlerdeki kitap okuru kitle yazlık yerlere gidiyor, merkezden yani yayıncıların ve avukatlarının gözlerinden uzak, görece ulaşması zor bu tatil beldelerinde korsan tezgahı kurmak kolaylaşıyor. Ve korsan ticareti başını alıp gidiyor.

Benim yürüdüğüm Altınkum sahilinde biri belediyenin düzenlediği, imza etkinliklerinin de yapıldığı toplam beş kitap tezgahı/kitapçı dükkanı vardı. Üçü tamamen korsan satıyordu. (Belediye bunlardan biri değil tabii ki) On binlerce insanın gelip geçtiği bu bölgede ticaret yapmak isteyenler hediyelik eşya satıcısı ya da dondurmacı açmak yerine kitap satmayı tercih ettiklerine göre, iyi bir okur potansiyeli olduğunu söyleyebiliriz. Ama ne yazık ki bu okurların çoğuna korsan kitap satılıyor. Didim Altınkum sahili gibi Türkiye’de her gün on, hatta yüzbinlerce insanın gezindiği sayısız turistik merkez, yazlık çarşı var. Ben ne zaman bunlardan birinde gezinmeye kalksam mutlaka ama mutlaka korsan tezgahlarıyla karşılaşıyorum. Korsan kitap üreticilerinin ve satıcılarının üstüne fena halde bir güven ve pervasızlık geldiği aşikar.

Didim Altınkum’da gördüğüm kitapçılar arasında ısrarla korsan kitap satmayan ve müşterilerini korsana karşı uyaran ‘Sahil Kitabevi’nin ve benzerlerinin tabii ki gönlümüzde müstesna bir yeri var. Onlar korsan satmıyor çünkü biliyorlar ki bu bir suç. Hem yasal hem de kültürel bir suç. Bedeli yayıncısına ve yazarına gitmeyen her kitap, Türkiye’nin kültür ikliminde bir gedik açıyor. Korsan kitap, yeterince telif alamazsa hemen bir yenisini yazamayacak yazarın, yeterince satamazsa bir kitap daha az basacak yayıncının hakkını çalıyor. Sonuçları itibariyle ülkenin kültürel damarlarından birini tıkıyor. Hele ki kitap satışlarının epey düştüğü şu ekonomik kriz ortamında, korsan kitabın yayıncılık üzerindeki etkisi çok daha ağır olacak, bu da şimdiden belli…

Benim tatil beldelerinde ha bire gördüğüm o kötü rüyanın herkes için bir kabusa dönmesi bekleniyor…

Köşe Yazıları Haberleri