Kent bir kitap gibidir. Okudukça içerisine dalarsınız. Her mekan bir karaktere bürünür, her geçtiğiniz yer size bir öğreti sunar. Kent okuması yapmak, hikayeleri ile birlikte kenti anlamak, içerisinde kaybolmak üç boyutlu bir zaman yolculuğuna çıkartır okuyanlarını. Geçmişle gelecek arasındasınızdır. Kenti keşfetmek, mekanlarından yapılarına, anıtlarından parklarına, ulaşımından kültürüne sanatına, gündelik yaşamından tarihsel geçmişine, ekonomisinden siyasetine kadar size engin bilgiler sunan bu okumalar keyiflidir. Yeter ki sayfaları nasıl çevireceğimizi bilelim.
Kent okumak, çıkışını aradığınız, arada kaybolduğunuz bir labirent gibidir. Bulmacaya benzer. Sorular üzerine sorular ve aranan cevaplar belleğinizi geliştirir. Keyifli olduğu kadar da meraklandırır kent sizi. Bir kente gitmeden önce araştırmak, anlatılanın ötesine geçmek, şifreleri çözmek için hazırlıklı olmak zorunludur. Beş duyunuzla okursanız kenti, işte o zaman tadına doyulmaz sokakta yürümelerin.
Dokunarak, hissederek, hislenerek atarsınız adımlarınızı. Her kentin bir hikâyesi vardır. Her hikaye yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir cevher gibidir.
Avrupa’nın en batısındaki Portekiz’in başkenti Lizbon sokaklarında yazılası pek çok hikâye var. Tarihte kenti tamamen yıkan büyük depreminden yeniden planlanmasına, denizciliğinden, sömürgelerine, dar sokaklarından Azulejo’larına, hırsızlar pazarından, nata tatlısına, şarabından balığına, Ümit Burnu’nu keşfeden Vasco De Gama’sından, Fado sanatçısı Amalia Rodriguez’den, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Portekiz Komünist Partisi üyesi olan, Portekiz hükümeti tarafından din konusundaki görüşleri nedeniyle sürgün edilen ve sürgünde ölen Jose Saramago’ya kadar pek çok hikaye saklı Lizbon sokaklarında. Lizbon Tejo nehrine nazır konumlanışı ile İstanbul gibi tepeler üzerinde.
Gülbenkyan Müzesi
Lizbon’da en çok merak ettiklerim arasında elbette ki Gülbenkyan Müzesi vardı. Bizi 5000 yıllık tarih yolculuğuna çıkartan Kalust Sarkis Gülbenkyan’ın hayatta iken topladığı eserlerden oluşan koleksiyonlar, eserleri barındıran müzenin mimarisi ve bahçesi ruhunuza, belleğinize inanılmaz bir ziyafet sunuyor.
Bay yüzde 5
Kalust Sarkis Gülbenkyan, İstanbul’un Üsküdar semtinde 1869 yılında varlıklı bir Ermeni ailesi Sarkis ve Diruhi’nin oğlu olarak dünyaya gelir. Kalust eğitimini Ermeni Aramyan Uncuyan, Fransız Sait Joseph, Robert Koleji, Marsilya ve Londra King's Koleji’nde sürdürür. Petrol mühendisi olur. Petrol ve finans alanında en üst düzeyde rol alır. 1896’da Türkiye’den ayrılır. 1912 yılında Turkish Petrolium Company’i kurar. Bay yüzde beş olarak bilinen Gülbenkyan, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından, 1942’de Lizbon’a yerleşir ve 1955’te Lizbon’da yaşama veda eder. (Kalust Sarkis Gülbenkyan Yaşamı ve çalışmaları, Fundaçao Calouste Gulbenkian, Lizbon 2014)
Petrolden sanata
Gülbenkyan petrolden kazandığını sanata yatırır. Yaşamı boyunca sanata düşkünlüğü ve uluslararası alanda topladığı koleksiyonlarının sergilenmesi için Gülbenkyan Vakfı’nın Genel Merkezi ve müze inşası için 1969 yılında sınırlı bir mimari proje yarışması yapılır. Yarışma sonucunda mimarlar Ruy Jervis d'Athouguia, Pedro Cid ve Alberto Pessoa tarafından Kalust Gülbenkyan Müzesi tasarlanır. Müze altı bin eseri barındıracak büyüklükte doğa ile sanatı bütünleştiren ve Gülbenkyan’ın kişiliğine göndermeler yapan şekilde sade ve modern bir üslupla ele alınır. Peyzaj düzenlemesi doğayla hemhal olmuş yatay sade tasarımı ile modern mimarlık eseri olan yapı, Portekiz müze mimarisine örnek olur. 1975 yılında Valmor Mimarlık Ödülü'ne layık görülür ve 2010 yılında 'Ulusal Anıt' statüsünü alır. Lizbon’da Tejo Nehri’ni yukardan gören Gülbenkyan Müzesi, Kalust Gülbenkyan Caddesi’nde yer alıyor. Müzeye erişmek için Gülbenkyan bahçesinin muhteşem peyzajı içerisinde patikalar arasında kaybolarak, kentin içerisinde olduğunuzu unutuyorsunuz. Saklı bir cennetin içerisinde gibisiniz. Bahçeyi geçip müzeye ulaştığınızda sade betonarme bir yapı karşılıyor sizi.
Paha biçilmez eserler
Geçici ve kalıcı sergilerden, Gulbenkyan’ın kitapları ile birlikte 190 bin sanat kitabına ev sahipliği yapan kütüphaneden oluşan müzeye gittiğimizde Ağustos 2024 tarihine kadar devam edecek Mimar Alvaro Sıza’nın çalışmaları tasarımları geçici sergi alanında sergileniyordu. Ayrıca New York'taki Frick Koleksiyonu'nun en önemli tablolarından biri olan Diego Velázquez'in imzasını taşıyan İspanyol hükümdarı IV. Philip'in portresi de Eylül 2024‘e kadar Gülbenkyan müzesinin misafiriydi.
Kalıcı sergi alanına geçtiğinizde ise, memleket esintisi de karşılıyor sizi. 15. ve 16. yy İznik Çinileri, halılar… Müze’de ünlü ressamların tabloları ve heykelleri sanatseverleri tarihle buluşturuyor. Bouts, Van der Weyden, Lochner, Cima da Conegliano, Carpaccio, Rubens, Van Dyck, Frans Hals, Rembrandt, Guardi, Gainsborough, Romney, Lawrence, Fragonard, Corot, Renoir, Nattier, Boucher, Manet, Degas ve Rodin ve Monet’in eserlerini Gülbenkyan müzesinde görmek mümkün.
Coğrafyanın esintisi
Kayseri Talas’ta başlayan İstanbul’a ve oradan dünyaya uzanan Gülbenkyan ailesinin petrol sanat ve bahçecilik ile ilgili Üsküdar doğumlu oğul Kalust Gülbenkyan’ın, doğduğu coğrafyanın esintisini Lizbon’da hissetmek kente iz bırakan bir esere, bir tarihe tanıklık etmek, kentin ortasından bir sayfa okumak gibiydi.