Mavi kuştan kelebeğe, İstiklâl’den Cihangir’e göç

İstiklal Caddesi’nde tutunamayan kitlenin, alternatif, göreli benzer insanlarla karşılaşabilecekleri mekânlara yönelmesi gibi, Twitter (X) ahalisi de bir göçten bahsediyor bir süredir. Kitlesel göçün yaşandığı Bluesky ise şimdilik “dijital Cihangir.”

Uzun süredir restorasyon kisvesi altında dev bijuteri mağazalarına dönüştürülen tarihi pasajların, irili ufaklı mafyatik yapıların işlettiği tekinsiz mekanların, ağırlıklı olarak Ortadoğu ve körfez ülkelerinden gelerek caddeyi dolduran turiste hitap eden restoran ve tatlıcıların, bir protesto kıvılcımını söndürmek için köşelerde soteye yatmış polislerin mekanı Taksim. Geniş bir kesim için kültür sanata, nitelikli etkinliklere ve eğlenceye düzenli erişilebilen bir yer olma özelliğini yitirdi; ancak hatırı kırılamayacak dostlardan biri, ender kalan mekanlardan birine çağırırsa, o da ayda yılda bir uğranan, hızla girilip çıkılan bir yer...

Elon Musk’ın platformu aldığı ve adını X yaptığı 2022 sonrası Twitter ile sokakta masa sandalye yasağı ve Gezi isyanı ve sonrası Taksim’in hali epey benzer: Her geçen gün izbeleşen, çetelerin (trollerin) hükmettiği, kuru kalabalığın gürültüsünden güzel seslerin duyulmadığı, işin kötüsü doğal bir evrim sonucu değil, otoriter, sistematik müdahaleyle bu hale dönüştürülen “alanlar”. Biri mekânsal, diğeri dijital kamusal alanın çöküş hikayesi.

İstiklal Caddesi’nde tutunamayan kitlenin, alternatif, göreli benzer insanlarla karşılaşabilecekleri mekânlara yönelmesi gibi, Twitter (X) ahalisi de bir göçten bahsediyor bir süredir. Kitlesel göçün yaşandığı Bluesky ise şimdilik “dijital Cihangir”: Sen, ben, bizim kız-oğlan orada takılmaya başladı. Bakalım ne kadar sürecek? Ya da sürmeli mi?

X’in görkemli çöküşü

2006 yılında hayatımıza giren Twitter, Facebook ya da benzerlerinden farklı olarak, kendi aile ve arkadaş çevremizle sınırlı olmadığımız ve o platformda olan herkes ile bir şekilde iletişim kurabildiğimiz bir açık ağ olarak iletişim pratiğimizi yeniden tanımlamıştı. Türkiye’de kullanıcı sayısındaki patlama, Gezi sürecinde bir alternatif medya ve haberleşme aracı olarak ortaya çıkmasıyla yaşandı. Buranın gücünü gören iktidarlar kendi kampanyacı hesap ordularını kurarak maaşlı trollerle gündemi belirlemeye, otomatik hesaplardan faydalanarak suni gündemler üretmeye başladılar.

Düşe kalka Ekim 2022’ye kadar gelindi. Dünyanın en zengini Elon Musk, Twitter’ı satın aldı, mavi kuş logosunu X’e çevirdi ve insanların zaman akışında neyi görüp göremeyeceğini belirleyen algoritmaları turbo moda geçirdi.

Musk önce parayı veren herkesi onaylı hesap yaptı, onların görünürlüğünü artırdı, sonra “sana özel” sekmesini sansasyonel hesaplar, kampanyacı içerikler ve vasat popüler içerikle doldurup, “takip edilenler” sekmesini sponsorlu içeriğe boğdu. İçerik moderasyonu yapanlar şirketten kovuldu, platformda "ifade özgürlüğü” adına denetim en alt seviyeye çekildi, yalan haber, yer yer nefret söylemine göz yumulur hale gelindi.

Adeta en çok bağıranın sesinin en çok duyulduğu, özellikle haber ve bilgi için takip ettiğimiz hesaplara rastlayamaz olduğumuz hatta varlıklarını unuttuğumuz ortamda, Musk altın vuruşu da yaptı ve ABD Başkanlık seçimlerinde Donald Trump’a açıktan büyük destek verdi. 203 milyon takipçisine Trump ve Cumhuriyetçilerin propagandasını yüzlerce tweet atarak yaptı, Trump kampanyasına 120 milyon Dolar bağışladı. Şimdilerde Ocak’taki başkanlık sırasını bekleyen Trump’la birlikte çalışıyor ve kendi türettiği “Kamu Verimliliği Dairesi” adlı yapının başında bir nevi yöneticilik yapmaya hazırlanıyor.

Mavi kelebek havalandı

Böyle bir ortamda, sandıkta Trump’a kaybedenler, hesabı Musk’tan sorma yolunu seçti ve son zamanlarda tadı da iyiden iyiye kaçan X’ten kaçış furyası başladı. Barbara Streisand, Ben Stiller, Jamie Lee Curtis gibi ünlü oyuncular ve çok sayıda tanınmış gazeteci Bluesky’a geçti. Bilim dünyasının önde gelen yayınlarından Nature’da yayımlanan bir makale, çok sayıda bilim insanının da izledikleri kişilerin paylaşımlarını daha yakından takip edebilmek ve onlarla etkileşim kurabilmek için Bluesky’a geçtiklerini ortaya koyuyor. Sadece İngiltere’nin değil, dünyanın da saygın yayın organlarından The Guardian Gazetesi, sol kültürün hakim olduğu Alman futbol ligi takımı St. Pauli gibi kurumlar da X’i terk ettiklerini açıkladılar.

Batı’da özellikle ABD’de Bluesky’a göç, platformun herkese açıldığı Şubat 2024’te başladığı için takipçi sayısı ve etkileşimi açısından X’e alternatif olmaya başladı bile. Türkiye gibi yerlerde Bluesky şubesini açanlar içerik paylaşmaya ve takipçilerinden oluşan sosyal sermayelerini ancak taşımaya başladılar. Bu yazı yazıldığı sırada takipçi sayısı 22 milyona yakındı. Siz okurken çok daha yüksek olacaktır.

Bluesky’ın artıları ve eksileri

Bluesky aslında Twitter’dan doğdu. Twitter tepe yöneticisi Jack Dorsey, 2019’da bu projeyi şirket içinde başlattı, ardından 2021’de bağımsız bir şirket haline getirdi. Amaç biraz da Twitter’daki içkin sorunlara bir yanıt üretebilmekti.

Öncelikle platformun artılarından başlayalım: Twitter’dan farklı olarak “merkezsiz bir ağ” burası. Merkeziyetsiz olmaktan kastedilen, veriler bir kurumun kontrolündeki sunucularda depolanmıyor, farklı sunucularda kurulan sosyal ağlar, adeta federal bir yapı gibi, tek bir merkezde buluşuyor. Dolayısıyla verilerinizin tek bir sahibi yok. Böylece teknik olarak kendi sunucunuzla kendi topluluğunuzu kurup bu federal sisteme dahil olabiliyorsunuz.

Ayrıca şimdilik doğrulama bir patrona para verip “mavi tık” almakla olmuyor. Hesabınızı bir alan adıyla eşleştirebiliyorsanız kimliğiniz o şekilde doğrulanabiliyor (örneğin: @canertuna.bsky.social yerine canertuna@ canertuna.com gibi). Mastodon gibi başka sosyal ağlarda da paylaşım yapıyorsanız, ara uygulamalar kullanıp iki hesaptaki etkinlikleri birbirine bağlayıp mesajlarınızın farklı platformlara akışını sağlayabiliyorsunuz.

Bu teknik özelliklerin yanı sıra kullanıcıları etkileyecek en önemli iki özellik ise (henüz) reklam olmaması ve önünüze düşen akışların agresif algoritmalarla belirlenmemesi. Yani takip ettiğiniz hesaplar paylaşım yaptıkça sırasıyla görebiliyorsunuz ve kısılan ya da sonuna kadar açılan “sesler” yok.

Şimdi de biraz eksilerden bahsedelim. Öncelikle merkezsiz bir ağdan bahsediyoruz ama asla patronsuz değil. Elon Musk’ın gölgesinden kurtulduğunuzda bu kez de merkezi Seattle’da olan bir şirketin sahibi olduğu bir yapıya geçmiş oluyorsunuz. Bu şirketin, artan popülariteyle birlikte para kazanma arayışlarını yatırımcıların ötesinde çeşitlendirmesi ve yeni senaryolarla karşımıza çıkması yüksek bir olasılık (Twitter’ın da uzun süre reklam almadığını hatırlayalım). Şimdilik belirli yeni özelliklerin ücretli abonelere açılabileceği konuşuluyor. Ancak bu şirketin de günün birinde Twitter gibi el değiştirmeyeceğinin garantisi yok.

Acaba bu merkeziyetsizlik son tahlilde çok daha özgür bir deneyim haline mi geliyor? Türkiye gibi ülkelerde hayır. Diğer sosyal ağlar gibi erişim engelinden bağımsız değil, Pakistan ilk erişim engeli getiren ülke oldu. Üstelik Türkiye’de internete dair düzenlemelerin yapıldığı 5651 sayılı kanun uyarınca günlük erişimi 1 milyona ulaşırsa buralarda hesap verecek bir temsilcinin atanması gerekecek ve bu olmazsa cezalar ve fiili erişim engeli gelecek. Burada yazılan mesajların ne zaman bir soruşturma-gözaltı-tutuklama konusu olacağına dair kinayeli mesajlar da paylaşılmaya başlandı bile.

Şimdilik Taksim’den Cihangir’e sığınılmış gibi bir hava var Bluesky akışında. Bazıları herkesin benzeştiği bir filtre baloncuğu içinde sıkışıp gerçek bir kamusallıktan uzaklaşma tehlikesine dikkat çekiyor. Diğerleri kirletilmiş, manipüle edilen bir alanda kışkırtma, yalan ve öfkeye katlanmak zorunda olmadıklarını, yaşamın sosyal medyadan ibaret olmadığını söyleyerek buna karşı çıkıyor. Bazıları da Twitter (X) ortamından tamamen ayrılmanın, oradaki kullanıcıları sadece sansasyonel içerik, dezenformasyon ve propaganda hesaplarına teslim etme anlamına geleceği uyarısı yapıyor.

Şunu unutmamakta fayda var: Buradaki kullanıcı sayısı küresel ölçekte on milyonlarla ölçülürken Twitter’ınki hâlâ yüz milyonlar. Buranın etki alanı genişledikçe uluslararası çapta ticarileşmesi ve bunun kullanıcı deneyimini etkilemesi çok olası. Ayrıca henüz denetleyici ve düzenleyici kurumların ve trollerin radarında olmasa da bu gidişle onların da burayı gündeme almaları yakındır.

Her ne kadar Cihangir’de göreli daha özgür hayatlar yaşanıyorsa da protestonun sesi yükseldiğinde orada da toplantı ve gösteri yürüyüşüne izin verilmiyor, sermaye el değiştirdikçe semtin dokusu da değişiyor. Gettolaşmak bir süre nefes aldırsa da o gettoların duvarı bir gün yıkılabiliyor. Üstelik küresel bir şirketin arazisine kurulan dijital gettolarda yaşayanlar, günün birinde bir avuç hissedarın çıkarları gereği yeni bir toprak ağasının sahipliğinde uyanabiliyor. Dijital okur-yazarlığı düşük olan kesimler, sürekli platform göçüne adapte olamayabiliyor. Ayrıca kullanımı biraz daha zahmetli olan, ara yüzü alışıldık olmayan uygulamalar herkes tarafından tercih edilmiyor. Dolayısıyla “burası olmazsa başka bir yere geçeriz” demek kolay değil.

Köşe Yazıları Haberleri