Millet bahçeleri: Hangi millete? Neyin bahçesi?

Osmanlı dönemine öykünme ile adına millet bahçesi denilen projelerin merkezinde insandan önce ibadet, ticaret, rant ve paylaşım vardır. Kamusal yeşil alanda dini bir yapının merkeze koyulması ve çevresinde ticari ve sosyal yapılanmalar ile kısıtlayıcı bir yaşam modeli oluşturma isteği nettir.

Günlerdir, İstanbul Atatürk Havalimanı yıkımı, protestolar, bakanlığın açıklamaları, ‘pistler yıkıldı yıkılacak, AVM yapılacak, Katarlılara satıldı, satılmadı’ tartışmaları ile gazeteci Hale Gönültaş’ın İŞİD örgütlenmesinin boyutlarını anlattığı ve hatta bu nedenle tehdit edildiği yazısında ki ortak öğe millet bahçeleridir. Atatürk Hava Limanı binaları ve pistleri millet bahçesi yapılmak için yıkılıyor. İŞİD’li kadının bıçaklı cihat videosu Başakşehir Millet Bahçesi'nde çekiliyor.

İki olayında ortak noktası olan millet bahçelerinin tarihçesine ve gelişimine kısaca değinelim ve bugün yüklenen anlamı birlikte tartışalım.

Millet bahçeleri tarihçesine bakıldığında Osmanlı’nın geç döneminde Meşrutiyet’in ilanı ile batılılaşma eğiliminin bir parçası olarak belediye bahçeleri olarak yapılmaya başlanır. İlk örnekleri İstanbul’da Taksim ve Tepepaşı Belediye Bahçesi’dir, ancak günümüze kadar korunamamıştır. II. Meşrutiyet Vilayet Nizamnamesi’nde belediye bahçeleri “millet bahçeleri” olarak adlandırılır.

Meşrutiyet’in ilanı ve modernleşme eğilimi ile her dinden her kökenden insanı kapsayan bir kavram olan Millet kavramı, millet bahçelerinin mekansal kullanımında da kendini gösterir. Millet bahçeleri yeşil alan ile birlikte içerisinde tiyatro, konser salonu, içkili lokantaların olduğu, özel olarak bir kesimi ifade eden dini ibadet yapılarının yapılmadığı modern yaşam tarzına referansla seküler yaşam tarzının izlerini taşır.

Cumhuriyet’in ilanı ile çağdaş kentleşmenin kamusal mekânları olarak bu kez her yerde büyük parklar yapılmaya başlandı. Sarayın bahçelerinin yerini halkın bahçeleri, parklar aldı. İstanbul’da Taksim Gezi Parkı, Ankara’da Gençlik Parkı, Adana’da Atatürk Parkı gibi kamusal alanlar kentin nefes alanları ve modern yaşam tarzının sosyal kültürel buluşma alanları olarak günümüze kadar varlığını sürdürdü.

Kentsel ölçekte açık alanlar içerisinde önemli yer tutan parklara, kent merkezlerinde stadyumlar ve spor salonları eklendi. Meydanlar, parklar, stadyumlar toplumsal buluşma alanı olduğu kadar topluma söz söyleme alanıdırlar aynı zamanda. Binlerce insanı kent merkezlerinde buluşturan, meydanlar, parklar ve stadyumlar iktidarın hedefi haline geldi. Tribünlerin ve taraftarların toplumsal duyarlılıklarını engellemek için birçok yerde ve Ankara’da kent merkezindeki stadyumları yıktılar.

DİNİ VE TİCARETİ TEMEL ALIYOR

İktidarın kamusal alanda toplanma, buluşma ve söz söyleme alanlarına karşı ideolojik mekansal yapılanması ve yeni rant alanları millet bahçeleri olarak gündeme geldi. Millet bahçesi olarak öngörülen yerlerin bir bölümünü alt alta yazdığımızda dönüştürülmek istenenin ne olduğu çok açık ortaya çıkıyor. İstanbul Atatürk Hava Limanı , Ankara Atatürk Kültür Merkezi Alanları, Ankara Cebeci İnönü Stadyumu, Bursa Atatürk Stadı, Diyarbakır Atatürk Stadı, Eskişehir Atatürk Stadı, Konya Atatürk Stadı, Giresun Atatürk Stadı, Hatay Antakya Atatürk Stadı, Sakarya Atatürk Stadı, Samsun 19 Mayıs Stadı, Malatya İnönü Stadı, Mersin Tevfik Sırrı Gür Stadı, Sivas 4 Eylül Stadı, Trabzon Akçaabat Fatih Stadı, Trabzon Avni Aker Stadı, Adana 5 Ocak Stadyumu, Batman 16 Mayıs Stadı, Gaziantep Kâmil Ocak Stadı,Kayseri Uçak Fabrikası…Bu alanların büyük bir bölümünde önce yıkım, yüksek yoğunluklu yapılaşma, avm önerileri ile rant ve Cumhuriyetin kentsel belleğini yok etme gündeme getirildi. Toplumsal muhalefetin alanlara sahip çıkmasıyla, bu kez yeşil alan yapılıyor aldatmacası ile birçok işlevi bir arada toplayan, dini ve ticareti temel alan millet bahçeleri ile toplum ikna edilmeye çalışıldı.

Doğal varlıklarımızın ranta kurban edilmesi de yine millet bahçeleri yapımıyla gündeme geldi. Salda Gölü’nde, Ürgüp’te, İmrahor Vadisi’nde doğal varlıklarımız millet bahçesi adı altında talan ediliyor, ranta açılıyor. Yeni yerleşim alanlarında yapılan millet bahçeleri de rant odaklı kentleşmenin arka bahçeleri olarak planlanıyor. Emlak siteleri, millet bahçesi manzaralı rezidansların satış reklamlarından geçilmiyor.

Millet bahçeleri projelerinin olmazsa olmazı ibadet ve ticaret alanı. Projelerin merkezinde olan bu yapılanmalar ve çevresinde yaratacağı kısıtlayıcı örgütlenmelerle, kamusal alanın özgürleştirici rolünün denetim altına alınmak istediğini söylemek mümkün.

Gezi Parkı direnişinden sonra bu denetimi arttırma arzularının daha da yükseldiği açık. Kamu özel işbirliği ile işletilen şehir hastanelerinden sonra, kamu, sivil toplum örgütü işbirliği ile her millet bahçesinde bir yönetim kurulması ve işletilmesi öngörülüyor. Bu öngörü millet bahçeleri rehberinde yer alırken, daha şimdiden, kamusal bir alanın “işletim modelinde kamu sivil toplum örgütü işbirliği” içerisinde yer alacak vakıflar, tarikatlar ve derneklerin kimler olabileceği hiç kuşkusuz tahmin edilemez bir durum değildir. Yani millet bahçeleri denetimli kamusal alan yaklaşımı ile iktidarın örgütlenme alanları olarak da işlev görecek.

YENİ BİR MODEL

AKP iktidarının 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde gündeme getirdiği 81 ilde 81 milyon metrekare millet bahçeleri yapılması, öyle söyledikleri gibi ‘yeşil kalkınma planının’ bir parçası mıdır? Halkımız orada yatıp yuvarlanacak mıdır? Merkezine insanı mı almıştır?

Hiç biri değildir. Millet Bahçeleri yedi bakanlığın bütçesini aşan ekonomisi ile rantın kamusal alan üzerinden yeniden üretildiği bir modeldir. İhalelerinin pazarlık usulü yöntemle bildik firmalara verildiği rantın paylaşım mekanizmasıdır.

Doğal varlıklarımız talan edilerek, kent suçu yapılaşmaların arka bahçesi, rantın bahçesidir. Cumhuriyetin mekansal ve kamusal değerlerinin heba edildiği, millet bahçesi yapılması için, Atatürk Hava Limanı'nda uçak pistlerini yıkma isteği, Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi alanlarında Atatürk’ün tarihi tören pistinin, 19 Mayıs Stadyumu’nun, İnönü Stadyumunun yıkılması ile Cumhuriyetin değerlerinin yok edildiği rejimle hesaplaşma alanıdır.

Sait Faik Abasıyanık’ın eserlerinde yer verdiği gibi, millet bahçeleri Osmanlı döneminde, “herkesin, senin, benim, madamın, matmazelin, bebeğin, tespih çeken şişman adamın“ sosyal ve kültürel mekânları olarak planlanmıştı. Osmanlı dönemine öykünme ile adına millet bahçesi denilen projelerin merkezinde insandan önce ibadet, ticaret, rant ve paylaşım vardır. Kamusal yeşil alanda dini bir yapının merkeze koyulması ve çevresinde ticari ve sosyal yapılanmalar ile kısıtlayıcı bir yaşam modeli oluşturma isteği nettir.

İşte bu yüzden Atatürk Hava Limanı’nda ki yıkım, yabancılara verilen sözler, pazarlık usulü ihaleler, Başakşehir Millet Bahçesi’nde “Millet Bahçesi’nde namazımızı eda edeceğiz” söylemi ile yapılan açılış, İŞİD’li kadının bıçaklı cihat videosunun aynı millet bahçesinde çekilmesi, millet bahçesi projelerinde buzdağının görünen yüzüdür. Öyleyse, seksen bir ilde yapılan bu bahçeler hangi millete, neyin bahçesi olacak? Şimdiden bellidir ve yapıldığı her yerde bütünlüklü mücadele kaçınılmazdır.

Köşe Yazıları Haberleri